CHP Milletvekili Nur Serter Meclis kürsüsünde açıkladı. Bu yıl, üniversitelerde tam 180 bin kontenjan boş kalmış. Biraz abartılı gibi ama doğru rakamı YÖK bile sır gibi saklıyor...
Eğer Serter’in açıkladığı rakam doğru ise YÖK’e, ÖSYM’ye, MEB’e, üniversitelere ve bu duruma seyirci kalan hepimize bin defa yuh olsun.
Bu nasıl bir sistemdir ki, üniversite kapısında iki milyona yakın genç varken, 180 bin kontenjan boş kalıyor?..
Herkesten önce “Verdiğimiz kaynakları, nasıl böyle heba edersiniz“ diye Maliye’nin ayağa kalkması gerekirdi. Ama onların bile boş kontenjanlardan haberi yok. Parayı veriyorlar, kim nasıl kullanıyor, umurlarında değil.
Keşke Batılı ülkelerde olduğu gibi, YÖK, ÖSYM ve üniversitelere, kontenjana yani kayıtlı öğrenci sayısına göre bütçe verilse! İşte o zaman, hiçbirisi boş kontenjanlar konusunda böyle mirasyedi gibi davranmazdı.
Birileri bu durumu Başbakan Erdoğan’a mutlaka anlatmalı. O Türkiye’nin dört bir yanına üniversite kuracağım diye her türlü mücadeleyi verirken, her yerden para kısıp, üniversitelere aktarırken, herhalde bütün bunları, kontenjanlar boş kalsın diye yapmıyor. Olayın iç yüzünü öğrendiğinde eminim ki çok üzülecektir. Yoksa bu
Akademik kariyer yapanlara eziyetin bin türlüsünün çektirildiğini daha önceki yazılarımızda sık sık dile getirdik. Görünen o ki bu tartışma hiç bitmeyecek.
Kariyer basamaklarını tırmanan asistan ve yardımcı doçentler gibi, jüri üyeliği yapan profesörlere de bir dokun bin ah işit.
Onlar da genç akademisyenlerin donanımsızlığından şikâyetçiler.
Asıl üzücü olan ise üniversitelerimizin yaşadığı itibar erozyonu ve akademisyenlerin maruz kaldığı mahalle baskısı...
Gelen tüm maillerin dibinde şu ifade yer alıyor:
Affınıza sığınarak ismimi yazmıyorum. Beni anlayışla karşılayacağınıza inanıyorum...
Özgür ve özerk üniversite böyle mi olmalı?
Üniversitelerde eğitimin kalitesi dibe vurdu diyenler de var, artık dünya ile boy ölçüşebilecek noktaya geldi diyenler de var.
Diğer pek çok mesleklerde olduğu gibi mühendislikte de, eğitimden kaynaklanan bir kalite erozyonu olduğu iddia ediliyor.
İddia diyoruz, çünkü hâlâ iyi mühendis yetiştirildiğini söyleyenler de az değil.
Peki, o zaman bu tartışmalar nereden çıkıyor?
Fakülteler içerisinde, bu konuda, çuvaldızını ilk önce kendisine batıranların başında mühendislik fakülteleri geliyor.
Kendi aralarında MÜDEK adı altına bir oluşuma gittiler ve akreditasyon sistemini getirdiler.
Başarılı da oldular.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, dün çok çarpıcı bir sempozyum geçekleşti.
Farklı boyutlarıyla, özellikle de medya ve halkla ilişkiler yönünden kentsel dönüşüm ele alındı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yanı sıra çok sayıda belediye başkanı ve medya mensubu da oradaydı.
Öylesine çarpıcı tespitlerde bulunuldu ki, herkes gibi ben de panik oldum.
Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin yenilenmesi gerekiyor.
Her ne kadar, son yıllarda, çok sayıda güvenilir konutlar yapılsa da, yüzde 70’ten fazlası hala risk taşıyor.
Şu anda, bu konuda çok ciddi bir irade söz konusu ve hepimizin bu iradeyi desteklemesi gerekiyor.
Genç Bakış’ta önceki gece, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmaması gerektiği tartışıldı.
Işık Üniversitesi Maslak Kampüsü’nde gerçekleşen program, her yönüyle çok ilginçti.
Kaldırılsın diyenler kadar, kaldırılmasın diyenlerin de inandırıcı argümanları vardı.
Daha da önemlisi dünyadaki uygulamaları nasıldı?
CHP Milletvekili, Anayasa Profesörü Süheyl Batum’un konuk olduğu programda, gelinen son nokta, cezai suçların önemine göre kaldırılmalı ya da korunmalı yönünde oldu. Ve eğer kaldırılacaksa da herkes için kaldırılmalıydı.
İşte programdan satır başları:
Türkiye’nin en köklü ve en büyük üniversitesinde rektörlük yarışı tüm hızla devam ediyor.
Seçim 20 Aralık’ta gerçekleşecek.
5 aday yarışıyor.
Hepsi de birbirinden iddialı.
Daha önceki seçimlerde olduğu gibi daha şimdiden kendisini rektör ilan edenler var.
Kimi gücünü öğretim üyelerinden alıyor. Kimi de Ankara’dan.
Sandıktan kimin çıkacağı hiç önemli değil diyenler bile var.
Hemen her ay, yeni birkaç üniversite açılıyor. Çoğu da vakıf üniversitesi. Kendi hocalarını yetiştirmeleri en az 10 yıl sürer. Oysa hemen öğrenime başlıyorlar. Bu yüzden de devlet üniversitelerinin içini boşalttıkça boşalttılar.
Peki devlet üniversiteleri yeterince öğretim üyesi yetiştiriyor mu? Daha da önemlisi, asistanlığa ilgi var mı?
Eskiden en iyi mezunlar üniversitede kalırdı. Şimdi kaçıyorlar. Onlarca haklı nedenleri var. Ama en önemlilerden birisi de daha önce eziyetin bin türlüsünü yaşayan hocalarının kendilerine çektirdikleri.
Tüm araştırmaların ortaya koyduğu gibi, eziyet gören, eziyet çektiriyor...
Ne kadar objektifler?
Doktor asistanların, yardımcı doçentlerin yaşadıkları eziyetleri günlerce dile getirmiştik. Hak veren de oldu, karşı çıkanlar da. Şimdi sizinle paylaşacağımız konuda da söylenenler az bile diyenler kadar, statükoyu savunanlar da çıkacaktır. YÖK ise olup biteni sadece izliyor.
Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin 170 ülkenin katılımıyla, Dubai’de gerçekleştirdiği Uluslararası Telekomünikasyon Dünya Konferansı’na yönelik gelişmeleri, dün sizinle paylaşmıştık.
Bu konuda çok sayıda farklı değerlendirmeler geldi. Bunlardan ikisini öne çıkartmak istiyorum. İlki bu tartışmayı gündeme getiren CHP eski milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu’na, ikincisi de Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’a ait.
Bakan Yıldırım, tartışmalardan memnun olduğunu ve iyi niyetli eleştirilerin sektörün gelişmesine katkıda bulunacağını söyledi.
İnternette yeni açılımlar?
Prof. Coşkunoğlu, akademik hayatının önemli bir bölümünü Amerika’nın iyi üniversitelerinde geçirdi. Türkiye’ye döndükten sonra da dijital hayata yönelik araştırmalarını sürdürüyor. Dünkü yazımızla ilgili değerlendirmesi şöyle:
“Bu çok önemli konuyu ve basın açıklamamı, köşenizde gündeme taşıdığınız için çok teşekkürler.