Avukat Serkan Şahin, Ankara 9. İdare Mahkemesi’nde ÖSYM aleyhine çok ilginç bir dava açtı ve kazandı.
Bu kazanım, bir anlamda, ÖSYM’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği tek yönlü dayatmalara, dur niteliği taşıyor.
ÖSYM, bugüne kadar kendisi de çok büyük hatalar yaptı ama hiç bedel ödemedi. Ama adaylardan birisi, en ufak bir hata yaptığında, hiç tereddütsüz sınavını iptal edip, geleceğini kararttı.
Avukat Şahin’in açtığı dava işte tam da bu yönde.
Davayı, cevap kağıdına aday numarasını yanlış kodladığı için sınavı iptal edilen öğretmen yengesi Çiğdem Şahin için açtı ve kazandı.
Ankara 9. İdare Mahkemesi, söz konusu kararında, hata yapan kadar, yapılan bu hatayı görmeyen de sorumlu diyerek, müthiş bir hukuk örneği verdi.
Görünen o ki alınan bu karar, sadece Çiğdem Şahin’in değil, daha önce bu yüzden hakları gasp edilen tüm adayların önünü açabilecek...
Öğrenmenin yaşı ve sınırı yok derler ya çok doğru. Önceki gece Genç Bakış’ta Patriotları tartışırken çok daha önemli konular gündeme geldi. Örneğin Rusya ve İran’a enerji konusundaki bağımlılığımız öylesine artmış ki, olası bir gerginlikte, doğalgaz ve petrol sevkiyatı durduğunda, yaratacağı yıkım en güçlü füzelerden daha fazla olurmuş. Peki bu konuları hiç tartışıyor muyuz? Evet demek mümkün değil. Bırakın sokağı, ekranları, Meclis’te bile konuşulmuyormuş.
Ve daha önemlisi Rusya’nın yarattığı gerginliğin asıl nedeni kendi Patriotlarını bize satmakmış. Putin geldiğinde bakalım kesenin ağzı ne kadar açılacak?..
Kocaeli Üniversitesi’nde gerçekleşen programa, bu konuda fazlasıyla birikimi olan Sinan Oğan ve Mustafa Kibaroğlu konuk oldu. Kibaroğlu hem NATO’ya hem de Genelkurmay’a danışmanlık yapıyor. Oğan’ın akademik hayatının çoğu ise Rusya üzerine.
İşte programdan satır başları:
Tetik kimin elinde?
Sorun yaratma konusunda öyle ustalaştık ki, senaristler bile taş çıkartıyoruz.
Günlerdir Muhteşem Süleyman’ı konuşuyoruz. Herkes bir tarafından çekiştiriyor.
Eleştiriler, niye dün değil de şimdi diye başlıyor, diktatörlüğe kadar götürülüyor.
Peki sonu nereye varır? Zaten önemli olan da o.
Dizi yayından mı kaldırılacak yoksa içeriğini mi değiştirecek? Bu yakında belli olur. Ama görünen o ki, bundan sonra her dizi çeken, önce Ankara bu konuya nasıl tepki gösterir diye düşünecek.
Peki bu bir sansür mü? Hem evet hem de hayır.
Dizilerle ilgili olarak Başbakan Erdoğan gibi düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Ama bunun yolu, bu çıkış mı olmalıydı?..
Öğretim yılının tam da ortasında, ‘dünyanın neresinde kıyafet yönetmeliği değişir’ mi diye sakın kafa yormayın, çünkü böylesi bir “reform’a şahit olmazsınız!
Başbakan Muhteşem Yüzyıl’la, gündemi değiştirir de bakanları ondan aşağı kalır mı?
Şimdi yine, eğitimin onca sorununu unutup, kılık kıyafeti konuşacağız.
Zaten istenen de bu değil mi?
Ama en komiği, kıyafete özgürlük getiriyoruz diye çıkartılan yönetmelikte, sınırlamaların, özgürlük getiren maddelerden çok daha fazla olması.
Peki iddia edildiği gibi serbest kıyafet eğitime özgürlük getirir mi?
Üniversitelerdeki en önemli tartışma konularından birinin de dil barajı olduğunu daha önce dile getirmiş ve bu konudaki görüşlere yer vermiştik. Dil barajının içeriğinin değiştirilmesi gerektiğini YÖK Başkanı Çetinsaya da söylüyor. Çünkü yurtdışında doktora yapanlar bile bazen bu barajı aşamıyor.
Şimdi bu konuda üç örneği sizinle paylaşmak istiyorum.
Üçü de çok çarpıcı ve eminim ki tartışmaya yeni bir boyut kazandıracak...
İngiltere’de doktora yaptım
“1993 -2000 yılları arasında İngiltere Manchester Üniversitesi’nde hem mastır hem de doktora yaptım.
Nisan 2000’de yurda döndüğümde doçent olabilmen için ÜDS’ye girmen gerekiyor dediler.
Sınavlar yüzünden eğitim sistemi zıvanadan çıkmıştı. Ama bu kadarına da şahit olmamıştık.
Başbakan Erdoğan, kapatılsın dedikçe, dershanelere olan bağımlılık, sanki daha da artıyor.
İsterseniz gelin lafı daha fazla uzatmadan aşağıdaki maile bir göz atalım ve gelinen vahim noktayı hep birlikte görelim:
“Bugünkü koşullarda dershanelerin kapanmasının mümkün olamayacağını düşünüyorum.
Geçen gün, lise son sınıfta okuyan bir tanıdığımın oğluna rastladım. Sakalları bayağı uzamıştı. ‘Okula bu şekilde gidebiliyor musun?’ diye sorduğumda aldığım cevap beni şoke etti:
‘Açık liseye yazıldım. Şimdi sadece dershaneye gidiyorum, üniversite sınavlarına hazırlanıyorum.’
Bu çocuk Konya’nın en iyi Anadolu lisesinde okuyordu. Ancak son sınıfta üniversite sınavlarına daha rahat hazırlanabilmek için Açık Lise’ye kaydını yaptırmış.
İnsanlar yaşamları boyunca öğrendiklerinin yüzde 70’e yakınını okul öncesinde öğrenirmiş.
Bilim insanları öyle diyor.
Karakterleri de yine o dönemde şekilleniyormuş. Yani 0-5 yaş arası çok önemli.
Peki bu dönemde çocuklara okuma yazmayı, sayıları öğretmeli miyiz?
Ya da yabancı dil?
Bu konuda kafalar öylesine karma karışık ki, iyilik olsun diye çocuklara en büyük “kazığı” ebeveynler atıyor.
Bugün öğretmenler günü. Ama keşke, bırakın ayı, yılı, haftada bir gün onların günü olsa. Çünkü bunu fazlasıyla hak ediyorlar.
Ebeveynler olarak, önce çocuklarınız için kendi ayırdığınız zamana bakın, sonra da öğretmenlerimizin onlar için verdikleri mücadeleyi gözünüzün önüne getirin.
Aileler olarak, çocuklarımız elbette öncelikle bizim çocuklarımız. Ama sakın unutmayalım ki, eğitimlerinde, gelişmelerinde, vizyonlarında yani hayata ve geleceğe bakış açılarında öğretmenlerimizin etkisi, kesinlikle bizden daha fazla.
Veli toplantılarında hep dile getirdim: Başarı sizin, başarısızlık da...
Bu yüzden, onlar için ne söylense, ne verilse yine de azdır...
Bu vesileyle, tüm öğretmenlerimizin, öğretmen adaylarımızın, emekli öğretmenlerimizin ve özellikle de atanamayan öğretmenlerimizin, öğretmenler gününü, canı gönülden kutluyoruz...
Yapılan tüm araştırmalar, öğretmenlerimizin mutsuz olduklarını ortaya koyuyor.