Düşündünüz mü hiç neden yıldız sporcular, başarılı genç sanatçılar yetiştiremiyoruz...
Yıldız takımlar spor, sanat atölyelerinde öğrenci bulamıyorlar.
Niye?..
Çünkü çocuklarımız, gençlerimiz, neredeyse hepsi dershanelerde...
Peki sonuç?
Sıfır alan yüz binlerce öğrenci ve Avrupa bilgi birikimi sıralamalarında sonunculuk...
Güya, mesleki eğitim, memleket meselesiydi. Ama bu hiç kimsenin umurunda bile değil. Hâlâ amele okulu olarak görüyorlar. Oysa ara insan gücü olmadan bir ülkenin kalkınması mümkün değil.
Siyasiler, katsayılar nedeniyle, meslek liselerini şamar oğlanı haline getirdi. Bu okullara girenleri, iyi birer meslek elemanı olmaya özendireceklerine, akıllarına üniversiteyi sokup, sonra da yüzde 90’ını kapı önünde bırakarak, hayal kırıklığının en büyüğünü yaşatıyorlar.
Adaylar ve aileleri ise, iş güç sahibi iyi bir teknisyen ya da tekniker olmaktansa, donanımsız, işsiz güçsüz mühendis adayı olmayı tercih ediyorlar...
Devlet üniversiteleri için meslek yüksek okulları, adeta sırtlarında bir kambur. Vakıflar ise para makinesi olarak görüp adeta parayla diploma satar haline geldiler. Mezunlara, işin erbabı meslek adamı demeye bin şahit istiyor.
Milletvekilleri ve anadolu kentleri için de durum farklı değil. Onlar da artık bu yüksekokulları bacasız fabrika gibi görüp, 2, 3 bin öğrenci geldiğinde kasabanın havası değişiyor, ticaret canlanıyor diye bakıyorlar.
Mesleki eğitim sahipsiz!
SBS tercih maratonu bugün başlıyor. Bir milyona yakın öğrenci, bir hafta boyunca kendisi için en doğru liseyi arayacak. Haksız da sayılmazlar, iyi bir gelecek için iyi bir üniversiteye girmeleri gerekiyor ve bunun yolu da iyi bir liseden geçiyor...
Aslında insan hayatını belirleyen en önemli kilometre taşlarından birisi de liseler. Doğru lise seçimi yapıldığında hayatın ondan sonraki akışı en iyi şekilde akıp giderken, yanlış bir lise seçimi her şeyi altüst edebiliyor...
Devlet mi, özel mi?
Şu sıralar, öğrenciler kadar, anne-babaların da kafasındaki en önemli soru, fen ve anadolu lisesi mi, düz lise veya meslek lisesi mi ya da özel Türk ve yabancı kolejlerden birisi mi?
İş, sadece birine karar vermekle bitmiyor.
Hangi sektör krize girse ya da kriz sinyalleri görülse, devlet, anında yardıma koşuyor. Bu turizm için de böyle, otomotiv, enerji, tarım ve diğer sektörler için de farklı değil.
Verilen teşviklere bakıldığında hayvan yetiştiriciliği yapmak, kesinlikle ve kesinlikle öğrenci yetiştirmekten yani eğitimle uğraşmaktan çok daha avantajlı. Ama Ankara’ya gidip devletin en tepesinden, en altındakine kadar kime mikrofon uzatsanız, istisnasız hemen hepsi, eğitim çok önemli diyecektir...
Peki o zaman, eğitim bu kadar önemli ise neden hiç kimse boş kontenjanlarla ilgilenmiyor. Önceki yıl 130 bin, geçen yıl 100 bin kontenjan boş kaldı. Bu yıl da 150, 200 bin açıktan söz ediliyor. Bu bir kriz değil de ne? İlle de üç, beş üniversitenin batması mı bekleniyor?
Çözüm üretmek için daha ne olması isteniyor?..
Yine Ankara’dan gelen duyumlara göre, her an yeni gelişmeler olabilirmiş.
Ne olacaksa bir an önce olmalı ki, hemen herkes ona göre karar versin!..
LYS Baraj Puanı, nihayet Ankara’nın da dikkatini çekti. Cumhurbaşkanı Gül, sorunun boyutlarını öğrenmek için rektörlerle görüştü, çözümü için de danışmanlarına talimat verdi.
Cumhurbaşkanı Gül’ün hafta içerisinde de YÖK Başkanı Çetinsaya ve Milli Eğitim Bakanı Dinçer ile görüşmesi bekleniyor...
Bu arada, sorunun boyutları ve çözümüne yönelik, ilk soru önergesi de CHP Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk’ten geldi...
Çankaya da tepkili!
Üniversitelerde 200 bine yakın kontenjanın boş kalacak olması, Cumhurbaşkanı Gül‘ü de kızdırdı. Gül’ün rektörlerle yaptığı görüşmede, “Bu kadar çok kontenjan nasıl boş kalır! Neden bugüne kadar önlem alınmadı?” sorusunu yönelttiği ve gereğinin yapılması için talimat verdiği öğrenildi.
Vakıf üniversitelerinin temsilcileriyle görüşen Gül, önümüzdeki hafta da YÖK Başkanı Çetinsaya ile bir araya gelerek çözüm yolu arayacak.
Akademik çevreler gibi kamuoyu da günlerdir üniversiteye girişteki puan barajını tartışıyor.
Düşürülsün mü, düşürülmesin mi?
Birinci gruptakiler, kaliteyi düşürür gerekçesiyle, puan barajının aşağıya çekilmesine kesinlikle karşı çıkıyorlar.
Baraj puanı aşağıya çekilmezse, en az 150, 200 bin kontenjan boş kalır, bu da üniversiteler için felaket olur diyenlerin en önemli dayanakları ise ÖSYM’nin yaptığı sınavların, adayların birikimini tam olarak ölçmediği. Bu yüzden de, ya sınav sistemi tümüyle değişmeli ya da bırakın barajı, sınav tümden kaldırılmalı...
Her iki tarafın da, artıları ve eksileri var. Zaten bu kadar tartışılıyor olmasının nedeni de bu.
Peki her iki tarafın kaygılarını da dikkate alarak üçüncü bir görüş oluşturulamaz mı?
Aslında yapılması gereken tam da öyle bir şey. Tartışma ile zaman kaybetme yerine, neler yapılabilir ona bakmak gerekir...
YÖK ve ÖSYM’nin vurdumduymazlığı yüzünden en az 150 bin kontenjanın boş kalacağını, aylardır yazıyorum. Bunun bir milli servet olduğunu, kapıda 2 milyon adayın beklediğini, öğrenciler üniversite, üniversiteler de öğrenci beklerken böyle bir aymazlığa hiç kimsenin seyirci kalmaması gerektiğini onlarca kez yazdım.
Ve tam umudu kesip, asıl kıyametin, yerleştirme sonrasında yaşanacağını beklerken, vakıf üniversitelerinin gazete ilanlarına taşan tepkisiyle, hiç alışılmadık bir kıpırdanma oldu.
Ama bu dik duruş, iki gün bile sürmedi. Kendi içlerinde zaten bölünmüşlerdi, şimdi daha da bölündüler ve kendi kendilerine karşı çıkmaya başladılar.
Vakıf Üniversiteler Birliği’nin verdiği ilana, TED ve Bahçeşehir Üniversitesi’nden sonra Yeditepe de karşı çıktı ve verilen ilanın kendilerini bağlamadığını açıkladı.
İşte Rektör Prof. Dr. Nurcan Baç’ın bu konuda yaptığı açıklama:
“Vakıf Üniversiteleri Birliği’nin 25 Temmuz 2012 tarihinde yayınladığı, baraj puanlarının indirilmesi ile ilgili talep ve görüşleri içeren ilan; Yeditepe Üniversitesi’nin görüşlerini yansıtmamaktadır. Yeditepe Üniversitesi ‘yalnızca kontenjan doldurmak’ amacıyla baraj puanlarının aşağıya çekilmesini ve yüksek
Üniversite sayısı o kadar çok arttı ki, on binlerce, hatta yüz binlerce kontenjanın boş kalacağı, aylar öncesinden belliydi.
Bu konuda en az 20 yazı yazdım. Ama ne yazıktır ki bu uyarılar, YÖK’ün, ÖSYM’nin ve özellikle de iktidarın, bir kulağından girdi, ötekinden çıktı. Oysa boş kalan her kontenjan, bir milli servet. Daha da vahimi, bu kontenjanlar, boş kalırken, üniversite kapısında bekleyen en az 1,5 milyon adayın bulunuyor olması.
Peki bu adayların hepsi de mi, üniversitede okuyamayacak kadar bilgisiz ve donanımsız?
Eğer öyle ise durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alır.
Peki o zaman, bu öğrenciler liseden nasıl mezun oldular diye sormazlar mı?..
Ortada çok ciddi bir sorun var ve buna çözüm üretilmesi gerekiyor. Hem de hiç zaman kaybetmeden. ABD ve Avrupa’nın en ciddi ülkeleri bile üniversiteler boş kalmasın diye yeni açılımlar getirirken, bizim bu konuda tıkanıp kalmamızın hoş görülür bir tarafı yok.
Üniversite sınavlarının, başarıyı ve öğrenci donanımını ölçmediğini herkes biliyor.