Evet, futbol sadece futbol değildir.
O her şeyi ile bir rol modeldir.
Futbolcuların davranışları, zarafetleri, aykırılıkları, performansları, formalarının renkleri, dizaynları, kulüplere yönelik aidiyet hissi, yöneticilerin duruşları, performansları, teknik ekiplerin yarattıkları katma değer, hakemlerin aldığı kararlar, stadyumların mimarisi, atmosferi, bakımlılığı, futbolseverlerin spora, takımlarına ve rakiplerine bakış açıları, destekleri, toleransları ve en önemlisi de bu devasa sektörün topluma verdiği genel mesaj! Hepsi çok önemli…
Sıkı bir futbol taraftarı ya da izleyicisi olduğum söylenemez. Milli takımın yanı sıra tüm kulüplerimizin Avrupa kupası maçlarını mümkün olduğunca izlemeye çalışırım. Derbileri de denk geldikçe kaçırmamaya çalışırım. Diğer maçlara arada bir bakarım. Keyifli ise izlemeye devam ederim…
Lise yıllarında en büyük keyfimizin çok zor koşullar altında futbol oynamak olduğunu da özellikle hatırlatmak isterim.
Kar, kış, çamur, yırtık ayakkabı, patlak top, betonlaşmış toprak sahalar, yara bere içinde
Öğretmen, öğretim elemanı, usta öğretici, belletmen ya da başka hangi isim veriliyor olursa olsun hepsi bizim için çok önemliydi. Sınıfa giren, bize bir şey öğreten herkes başımızın tacıydı. Onlara saygıda kusur etmek aklımızın ucundan bile geçmezdi. Onları gördüğümüzde ayağa kalkar, önümüzü iliklerdik. Peki ne değişti de bugün bu noktaya geldik?.. Öğretmenlerimizi ve öğretmenlik mesleğini sıradanlaştıran, değersizleştiren, iteleyip kakalayan, üç kuruş maaşa çalıştıran, protokolde en son sıraya atan, yoldan geçeni sınıfa sokan kim oldu, kim seyirci kaldı, kim üzerine düşeni yaptı ya da yapmadı? Kabahatli ararsak içinden çıkamayız. Neden mi? Bu çorbada hepimizin tuzu var da ondan!.. Dünü dünde bırakıp, onlara Cumhuriyetin ilk yıllarında sahip oldukları saygınlığı yeniden kazandırmalıyız. Bu sadece iktidarların, MEB’in, YÖK’ün, üniversitelerin değil, velilerimizin, sendikaların, öğrencilerin ve diğer tüm yurttaşlarımızın asli görevi.
Birinci yüzyılın mimarı onlardı,
Ülke genelinde en zor konularda birlik, beraberlik ve huzur arayışı içindeyiz. Aynı arayışın eğitimde de gerçekleşmesi, olmazsa olmazlarımızdan biri haline gelmelidir. İktidar ve muhalefetin eğitime bakış açısı çok farklı. Her iki taraf da karşı tarafı şov yapmakla suçluyor.
Mülakat konusunda hâlâ uzlaşma sağlanamadı. Sağlanması da mümkün gözükmüyor. Yarattığı gerginliğin boyutları ise her şeyi gölgede bırakacak şekilde büyümeye devam ediyor.
MEB mülakatın yarattığı zaafları görmezden geliyor, muhalefet ve sendikalar ise ısrarla mülakattan vazgeçilmesini istiyor. Daha da vahimi her iki taraf da birbirini samimiyetsizlikle suçluyor.
Peki böylesi bir ortamda eğitimde bile uzlaşı sağlanamazken başta Anayasa değişikliği olmak üzere diğer konularda yol almak mümkün mü? Çok zor!
Siyasilere önerimiz, önce eğitim!..
100 yaşında!
Önceki gün Cumhuriyetimizin 101. yıldönümüydü, bugün de 9. Cumhurbaşkanı Demirel’in 100. yaş günü.
Rahmetli Demir
Çeşit çeşit Cumhuriyet var.
Bizimki “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” ve “Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir” diyenlerden...
Peki Cumhuriyet nedir?
Cumhuriyet eğitimdir,
Cumhuriyet medeniyettir,
Cumhuriyet özgürlüktür,
Cumhuriyet hak, hukuk, adalettir,
Cumhuriyet insan haklarına saygıdır.
2025 eğitim bütçesi gelecek için umut veriyor mu? Enflasyon oranında artırıldı mı? Gelin önce ona bir göz atalım:
MEB’in 2024 bütçesi bir önceki yıla göre iki kat artmıştı, gelecek yıla yönelik artış ise yüzde 33 oldu.
Peki, yeni bütçe yeterli mi? Evet demek mümkün değil.
Yeni öğretim yılının ilk üç haftasında yaşananlar, gelecekte yaşanacak olan sorunların uyarı sinyali niteliğinde. Umarız dikkate alınır, umarız bir an önce ek kaynak ve ek çözüm yolları bulunur...
Üretim artmadan, bütçe büyümeden, israf önlenmeden, adil bir bütçe dağılımı olmadan bu kısır döngüden kurtulmak mümkün değil.
Bu yönde herkesin yeni öneri getirmesi ve bir şekilde taşın altına elini koyması, çocuklarımız ve ülkemizin geleceğine yönelik olarak atılacak en önemli adımlardan biri olacaktır…
En pahalı yatırım
Eğitim ve bilim, çok pahalı bir yatırımdır. Ama o olmadan da yol almak mümkün değil.
Diploma, olduğunda eskisi kadar işe yaramasa da olmadığında büyük sıkıntı yarattığı kesin. Özellikle de kendi işinizi kurmuyor ve devlette ya da özelde iş arıyorsanız.
Aslında diplomanın yerini, sahip olduğumuz yetkinlikler alalı çok oldu. Peki onlar neler?
Adına her ne derseniz deyin, bu yetkinlik de olabilir, donanım, yetenek, beceri, girişimcilik, iş bitiricilik, yaratıcılık, vizyon, farkındalık ve daha pek çok şey de olabilir.
Önemli olan diğerlerinden farklı olmanız ve özellikle de iş yapacağınız alanlarda birden çok artılarınızın olması.
Diploma sevdası nedeniyle, eğitimle, diplomayla, stajla, zamanla, yaşamla birlikte kazandığımız yetkinliklerin pek çoğunu ya hiç ciddiye almadık ya diploma her kapıyı açar sandık.
Sonuçta geldiğimiz nokta, “diplomalı işsizler ordusu” oldu.
Anaokulundan doktoraya kadar tüm eğitim kademelerinde yaşanan bu hayal kırıklığı, tüm paydaşlar tarafından ciddiye alınmalı ve beklentiler yeniden düzenlenmelidir. Yoksa bu günleri de arar noktasına gelebiliriz.
En büyük tehlike de okumuşları okuduğuna pişman etmek, değersizleştirme ve gen&ccedi
CHP’nin hafta sonu Ankara’da gerçekleşen eğitim zirvesi Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde başladı, Genel Merkez’de sona erdi. Çözümden daha çok, sorunların tespitine yönelikti. Adı zirve olsa da sonraki bir dizi çalışmanın bir ön toplantısı niteliğindeydi…
CHP’nin 1,5 günlük eğitim çalıştayında çok önemli konular ele alındı, üç saatlik grup çalışması ve üç dakikalık sunumlarla tamamlandı.
Verimli miydi, verimliydi. Çok daha iyisi olamaz mıydı, olurdu. Eğitimin dışlanmasına, sorunların göz ardı edilmesine, öylesine alıştırıldık ki, bu kadarı bile umut ışığı oldu. Darısı diğer partilere...
200’ü aşkın akademisyen ve diğer eğitim paydaşlarının katıldığı toplantılarda 21 farklı alanda grup çalışması yapıldı. Gruplardan kimi iki, üç kişi kimi de 10, 12 kişiydi. Öğrenci hiç yoktu, sahada görevli öğretmen ve okul yöneticisi de yok denecek kadar azdı. Konu başlıkları ilginçti ama eğitimin finansmanı, yönlendirme, dijital bağımlılık ve eğitimden
6 Şubat’ta peş peşe yaşanan iki depreminin üretmiş olduğu enerji, Hiroşima’ya atılan atom bombasının iki bin katı büyüklüğündeymiş. Olası büyük İstanbul Depremi’nde çok fazlası yaşanabilirmiş! Peki yeterince ders aldık mı, sözün ötesine geçebildik mi? Bu sorunun cevabını aramadan önce isterseniz Hatay gözlem ve görüşmelerimizi sizlerle paylaşmaya devam edelim… Halkın, esnafın ve çalışanların yanı sıra kentin kaderine yön verenlerle de tek tek görüştük. Eski Başkan Lütfü Savaş, “Bizim de hatalarımız olabilir ama böylesi büyük yıkıma neden olan asıl hata deprem yönetmeliklerinde ve büyükşehir yasasında. Sisteme yönelik hataları yargı önünde konuşmaya ben hazırım” diyor. Üç dönem milletvekillikten sonra kente bu kez büyükşehir belediye başkanı olarak hizmet eden Mehmet Öntürk ise dünü dünde bırakıp, Hatay’ı yeniden ayağa kaldırmaya odaklandığını söylüyor. Kente henüz tümüyle vakıf olamamış, kadrolarını