Öykü, ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’nun zamanında geçer. Tzu, bu öyküyü çok sever ve çevresindekilere sık sık anlatırmış.
Çinlilerin bir öyküye sığdırdığı bu inanılmaz hayat dersini biz tek cümleye sığdırdık.
Ne zaman bir konuda tıkansak ya da başına gelen olumsuzluklara “artık dayanamıyorum” diye isyan eden birini görsek “Her şerde bir hayır vardır!” diye onu sakinleştirmeye çalışırız.
Niye mi?
Kapanan her kapının ardından yeni bir kapı açılabilir, kaçan her fırsatın çok daha iyisi yakalanabilir.
Umut da biterse geriye ne kalır?
İşte o öykü:
“Çin’in yoksul köylerinden birinde yaşlı ve çok fakir bir adam varmış ama kral bile onu kıskanırmış.
Görünen o ki 4+4+4 ile ilgili yeni kararlar alınacak.
Aceleye getirilmemesi en doğru olanı.
8 ve 12 yılda acele edildi, bugün bu noktaya gelindi…
12 yıllık zorunlu temel eğitimi çok uzun bulanlar da var, azaltılmasına farklı nedenlerle karşı çıkanlar da çok.
İşte bu yüzden her yönüyle uzun uzadıya istişare edilmesi gereken bir durum.
Daha en başında tüm detayları konuşalım ki, üç beş yıl sonra o da değiştirilme noktasına gelmesin!..
Zorunlu temel eğitim Cumhuriyet’in ilk yıllarında 3 yıldı, sonra 5 yıla çıktı. Uzun süre 5 yıl olarak kaldı. Sonra 8 yıl olmasına karar verildi. Daha sonra da 12 yıla çıktı.
Dünya ortalaması da 8-13 yıl arasında değişiyor…
Ömrümüz sınavlarla geçiyor ve memnun olanı zor bulursunuz.
Sınavlar yüzünden çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşayamıyor.
Her yıl 8, 10 milyon aday sınavlara giriyor ve sınav sektörüne akan para 10 milyar dolar!
Peki onca emeğe, onca zamana, onca maddi ve manevi fedakarlığa değiyor mu?..
Sınavlar ne kadar adil, ne kadar seçici ve en önemlisi de ne kadar güvenilir?
”Sınavlara mecburuz, başka çaremiz yok” söylemi ise tam bir kandırmaca!
Eğer doğru yönlendirme, doğru eleme, doğru bilgilendirme yapılsa sınavlara giren öğrenci sayısı 10 milyon değil en fazla üç milyon olur. Hatta insan gücü planlaması ve doğru ve objektif bir okul içi başarı değerlendirmesi yapıldığında ona bile gerek kalmayabilir.
Dünyada bunun fazlasıyla örneği var…
Milli Eğitim Bakanı Tekin “12 yıllık zorunlu eğitim tartışılmalı, 8 yıllık kesintisiz eğitim antidemokratiktir. 12 yıllık zorunlu eğitim süresinin azaltılmasının doğru olacağına yönelik kamuoyu oluştu, revizyon yapmayı planlıyoruz” demiş!
Günaydın!
Şaşırdık mı? Kesinlikle hayır!
4+4+4’ün tutmayacağı ve tutmadığı çok net görüldüğü halde neden bugüne kadar inat edildi?
Maksat hasıl oldu da o yüzden mi vazgeçiliyor yoksa içinden çıkılamaz hale geldiği için mecburiyetten mi yere, göğe sığdırılamayan bu sistem yerine yeni bir arayış içerisine girildi?
Çok daha önemlisi değişen ne oldu da kamuoyunun istek ve beklentileri MEB için önemli hale geldi?
Hiçbir ön hazırlık yapılmadan, pilot uygulamaya gidilmeden adeta dayatma ile getirilen 4+4+4, sadece eğitim sistemimizde yarattığı erozyonla değil hayatın hemen her alanda yarattığı tahribatla da hep hatırlanacak.
Aynı hatalar umarız getirilmesi düşünülen yeni sistemler için de söz konusu olmaz, gelen gideni aratmaz.
Akıl sağlığı da beden sağlığı gibidir. Onu düzenli beslemek gerekir.
Nasıl ki eksik yediğiniz her öğün, içtiğiniz her bardak su, vitaminsiz kaldığınız her gün vücudunuzun kimyasını bozuyorsa, okumadığınız, yazmadığınız, düşünmediğiniz, konuşmadığınız, sormadığınız, sorgulamadığınız her gün de beyninizi köreltiyor, düşünce alanınızı daraltıyor, bakış açınızı sıradanlaştırıyor ve giderek daha içe kapanık hale geliyorsunuz.
Peki internet, Google benzeri arama motorları, sosyal medya ve yapay zekâ benzeri dijital yenilikler bizi daha da sosyalleştiriyor ve mutlu mu ediyor yoksa kuş sütünün bile eksik olmadığı açık büfe saray sofralarında olduğu gibi gözümüzü doyursa da midemizi, beynimizi aç mı bırakıyor?
Yoğun bir bilgi bombardımanı altındayız. Ne uzun süreli bir şey okuyup yazabiliyoruz ne de herhangi bir konuya odaklanabiliyoruz.
Okuduğumuz, öğrendiğimiz, izlediğimiz detayları, tekrar etmeye, beynimize kazımaya ne zamanımız var ne de sabrımız. Bu yüzden de öğrendiğimiz bilgileri ve izlediğimiz filmleri, birkaç hafta ya da
Çok zor günlerden geçiyoruz. Hayat pahalılığı herkesi etkiliyor ama en çok da öğrenci, veli ve öğretmenlerimizi.
Bir ülkede eğitimde sıkıntı varsa, hele ki bizim gibi nüfusun dörtte üçü eğitim ailesinin bir parçası ise o ülkede mutluluğu, huzuru yakalamak çok da kolay olmuyor. İşte bu yüzden başta devlet olmak üzere hepimiz elimizden gelenin çok daha fazlasını öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin, velilerimizin yükünü hafifletmek için harcamalıyız.
Nasıl mı? Devletin yetişemediği noktalarda yurt ve lojman yaparak, burs vererek hayırların en güzeli ile kendimizi ödüllendirerek. Bağış yapmak vicdani paylaşımların en güzelidir. Vereceğiniz her burs, uygun kira ile öğrenci ve öğretmenlerimizin barınma sorununa çözüm getireceğiniz her katkı, ülkemizin geleceğine yönelik atılan adımların en önemli olanları arasında yer alacaktır…
Barınma neden çok önemli
Öğrenci ve öğretmenlerimiz barınma ve geçim sıkıntısı varsa bunu en kısa sürede çözmek
Eğitimde sayısal anlamda çok yol kat ettik. Bütçeden en büyük payı eğitime ayırıyoruz. Okullaşma oranlarımız tavan yaptı. Diplomalı kalifiye eleman sayımız on milyonlara ulaştı ama hâlâ ciddi sorunlarımız var.
Dahi iyi bir eğitim istemeyenimiz, eğitimin çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için önemini bilmeyenimiz yok gibi ama buna rağmen eğitim denildiğinde kıvranıp duruyoruz. Hayallerimiz ile yaşananlar bir türlü örtüşmüyor.
Üniversite olsun da neresi olursa olsun noktasından şu üniversite ve şu bölüm olmazsa olmaz noktasına geldik. Yüzbinlerce öğrenci tercih yapsa üniversiteli olacak ama tercih bile yapmıyor.
Haksızlar mı? Kesinlikle hayır.
Milyonlarca üniversite mezunu, bırakın birkaç yabancı dili, mastırı, doktorası olanlar bile iş bulamıyor. Bulsa da aldığı maaşla geçinemiyor… Bir yanda on milyona yakın işsiz ya da öğrenim görmediği alanla hiç ilgisi olmayan alanlarda çalışmak zorunda kalan gençten söz ediliyor öte yanda çalışacak personel bulunamadığı gerekçesiyle
Görünen o ki eğitime herkes farklı bir pencereden bakıyor ve her kurum kendine göre farklı bir bakış açısı ortaya koyuyor.
Kimileri eğitimdeki başarıları (!) yere göğe sığdıramıyor, kimileri de yerden yere vuruyor!
Bu yüzden de zaten karmakarışık olan kafalar daha da karışıyor, en basit konular bile içinden çıkılamaz hale geliyor…
LYS, YKS ve benzeri sınavlar, eğitim sistemimizin geneli hakkında önemli ipuçları veriyor. Peki ciddiye alan var mı? Evet demek mümkün değil.
Eğitimi, anaokulundan üniversiteye ciddi anlamda masaya yatırmanın zamanı hâlâ gelmedi mi? Daha kaç nesil feda edeceğiz?..
YÖK, “Yükseköğretime erişim talebi son derece güçlü bir şekilde devam etmektedir. Bu talebe
etkin ve kapsayıcı bir şekilde cevap vermek
adına son yıllarda Yükseköğretim Kurulunca izlenen politikaların olumlu sonuçlar verdiğini göstermektedir…” diye açıklama yaptı.