Öncelikle atanan, atanmayan, ücretli, sözleşmeli, kadrolu, özel de ya da devlette, eğitim fakültesi öğrencisi ya da emekli tüm öğretmenlerimizle birlikte kendini öğretmen gibi hisseden, çocuklarımıza öyle ya da böyle bir kelime öğreten, eğitimin önemine canı gönülden inanan ve bu yönde çaba gösteren tüm eğitim sevdalılarının “Öğretmenler Günü” kutlu olsun… Yılda bir de olsa öğretmenlerimizin gönülleri okşayan sözler bugün yine havalarda uçuşacak. Kimileri ters tepecek, kimilerine gülüp geçilecek, kimilerine de buna da şükür denilecek…
Öğretmenlerimiz mutsuz hem de çok mutsuzlar. Bu konuda onlarca neden sayılabilir ve pek çoğu da ekonomik değil!..
Eğitim sendikalarımız Öğretmenler Günü’ne yönelik peş peşe anketler yapıyor, bilinen sorunları bir kez daha gözler önüne seriyorlar. Umarız bu kez ciddiye alan birileri çıkar!..
Öğretmenlerimizin yaşadıkları çileyi, yaptıkları fedakarlıkları,
Napolyon savaşı kazanmak için “Para, para, para” demişti. Geleceği kazanmanın altın anahtarı ise “Öğretmen, öğretmen, öğretmen”dir! Ama ne yazık ki geleceğin mimarı öğretmenlerimiz kendi geleceklerini inşa etme konusunda bile moral ve motivasyon açısından adeta dibe vurmuş durumdalar. Yorgunlar, borçlular, dışlanmışlar, kiradalar, kredi kartıyla yaşıyorlar ve en önemlisi de yapayalnızlar!..
Öğretmenlik herhangi bir meslek değildir, onlar çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini emanet ettiğimiz yorgun savaşçılardır. Çok severek seçtikleri mesleklerini, başkalarına tavsiye edemez noktaya geldilerse eyvah eyvah demeliyiz. Onları bu noktaya hep birlikte getirdik ve bu konuda hiçbir mazeret kabul edilemez. Bu yüzden sorgulamaya önce kendimizden başlamalıyız. Bu süreçte ne yaptık, onlara yani çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğine ne kadar sahip çıktık?
Anadolu Eğitim Sendikası’nın (AES) Öğretmenleri Günü Anketi, öğretmenlerimizin geldiği son noktayı çok çarpıcı bir şekilde ortaya
Eğitimin ne olduğuna yönelik onlarca hatta yüzlerce tarif söz konusu. Yine aynı şekilde eğitimin ne olmadığı konusunda da yüzlerce tespit sıralayabiliriz.
Görünen o ki şu günlerde eğitimin ve eğitimcilerin nasıl olması gerektiğinden çok eğitimin ve eğitimcilerin nasıl olmamaları gerektiğini konuşuyoruz.
Bu konuda öylesine çok negatif örnekler var ki, iyi örneklere hiç sıra gelmiyor…
Eğitim ve eğitimcileri baş tacı eden kültürden geliyoruz. Bu yüzden bu geleneği ters yüz etmeye hiç ama hiç kimsenin hakkı yok.
Eğitim, ayrıştırıcı polemik alanı değil, birleştirici ve bütünleştirici olmalı ki, geleceğe çok umutla bakalım…
Sorun değil çözüm!
Eğitim çok yönlü insan yetiştirme sanatıdır. Amacı da karşılaştığı sorunları çözen, bulunduğu ortama uyum sağlayan, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kendisini ve çevresini geliştiren, soran, sorgulayan, paylaşan bireyler yetiştirmektir.
Resim, müzik, beden eğitimi dersleri, beceri atölyeleri, hobiler ve yüzlerce farklı ders bu yüzden vardır. Öğr
Pek çoğumuz cumartesi günleri de çalışıyoruz. Bu yüzden pazar günleri çok önemli. Peki onu her koşulda keyfe dönüştürenlerimiz ne kadar? Özellikle de kışa merhaba dediğimiz şu günlerde…
Öğrencilerin ara tatili sona erdi. Yarından itibaren daha zor günler onları bekliyor. 9. sınıflara kalma geldi, 8 ve 12. sınıfları da zor sınavlar bekliyor. Bu yüzden pek çoğu, bırakın dinlenmeyi, hızlandırılmış takviye kurslarına devam ettiler…
Öğrenciler için durum böyle de yetişkinler için farklı mı?
Kesinlikle hayır.
Hemen hemen hepimizin öyle ya da böyle meşgalelerimiz var. Çoğu da hafta sonlarına ve özellikle de pazar günlerine denk gelir. Bu yüzden de bırakın keyfi, daha da yoruluruz… İşte bu yüzden tatilin de, dinlenmenin de en önemli insan haklarından birisi olduğunu göz önünde bulundurup, özellikle pazar günlerini mecbur olmadıkça boş bırakıp, keyfe dönüştürecek etkinliklerle renklendirmeliyiz.
Renklendirmeliyiz ki yorgunluk ve strese atıp,
Atalarımız her ne kadar “hatadan dönmek erdemdir” dese de biz en bariz hatalarda bile ısrarcı olmaya devam ediyoruz.
Örnek mi istiyorsunuz alın size mülakat, alın size hormonlu notlar, alın size sınav odaklı eğitim, alın size 4+4+4, alın size Anadolu liseleri…
Önceki iktidarlar 8 yıllık kesintisiz eğitimde ısrar etti de ne oldu? Kazanımları ve yarattığı
hasarlar konusunda sağlıklı bir araştırma yapıldı mı? Hayır.
Yapılsaydı en azından imam hatip liselerinde olduğu gibi Anadolu liseleri ve yabancı kolejlerin orta bölümleri de yeniden açılırdı…
Nasıl ki hatada ısrar yanlışsa, olması gerekenleri değil, işimize gelenleri istediğimiz gibi yapmak da bir o kadar hatalı ve eksik bir uygulama şeklidir!..
Anadolu liseleri
Anadolu liseleri, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yabancı kolejlerin alternatifi olarak kurulmuş ve çok başarılı olmuş bir sistemdi. Zamanla sıradanlaştırıldı ve adeta tabela okul haline getirildiler. Fen lisesinde de durum farklı değil. Bu güzide okullarımızı, daha da iyileştireceğimize neredeyse her sokağa birer tane daha açarak sıradanlaştırdık…
Dünya öylesine hızlı değişiyor ki, ayak uyduranı ayakta alkışlamak gerekir. Bilim ve teknolojide binlerce yıllık gelişmenin çok daha fazlası, son yüzyılda yaşandı. O geliştikçe sosyal bilimler köreldi. sosyal medya geliştikçe de sosyalleşme azaldı…
İnsanlık tarihine bakıldığında, yaşadığı çevreye ve en önemlisi de değişime en zor uyum sağlayan canlıların başında biz geliyoruz. Bırakın başkalarını kendimize bakalım, yerleşik hayata geçmemizin üzerinden en az bin yıl geçmesine rağmen hâlâ göçebe toplum olmanın özelliklerini kaybetmedik… Örneğin iç ve dış göçlerin yarattığı sosyolojik sorunlardan en çok etkilenen ülke olmamıza rağmen bu konuyu ne kişisel ne de kurumsal olarak kendisine dert edinenimiz çıkmadı…
Peki, yere göğe sığdıramadığımız Maarif Modeli bu konuya farklı bir bakış açısı getiriyor mu? Evet demek mümkün değil. O da sınav odaklı eğitimin peşine takılmış gidiyor. Tıpkı Maarif Modeli’ne uygun test kitabı hazırlamanın ötesine geçemeyen yayınevleri ve eğitim kurumları
Hayattaki en önemli seçimlerden biri de meslek seçimi!
Pek çok şeyi değiştirebilirsiniz ama mesleğinizi ileriki yıllarda değiştirmek mümkün değil. Örneğin 20’li yaşlarda seçtiğiniz mesleğinizi 30’lı, 40’lı, 50’li yaşlarda değiştirmek hiç de kolay değil.
Değiştirseniz bile istisnalar hariç uyum sağlama ve başarı oranı belli bir düzeyin üzerine çıkmıyor.
İşte bu noktada seçilen meslekler ne kadar doğru seçiliyor ve çok daha önemlisi mesleklere göre memnuniyet oranları hangi düzeyde, üzerine uzun uzadıya düşünmekte yarar var… ÖSYM’nin gerçekleştirdiği deli saçması sınavlarla doğru bir meslek seçimi yapmak mümkün değil.
Ne ilgi, yetenek ve hayalleri dikkate alıyor ne de yetkinlikleri. Lise ve dengi okullarda 300’e yakın ders okutuluyor ve sınavlarda sadece 10 dersten soru soruluyor. Diğer derslerde kazandırılan bilgi, donanım ve yetkinliklerin hiçbirisi dikkate alınmıyor. Bu yüzden de lise eğitimi bitmiş durumda. Öğrenci ve velilere göre sınavlarda soru
Eğitimi eğitim yapan çok önemli değerler vardır.
Her şeyden önce ulaşılabilir olması gerekir ki, bunu büyük oranda gerçekleştirdik.
Peki adil mi?
İşte bu konuda evet demek mümkün değil.
Kalite konusunda da çok parlak bir tablo çizdiğimiz söylenemez.
Daha onlarca kriter sayabilir ve dünle bugünü, bizle başkalarını kıyasladığımızda da moralimizi bozan tablolarla karşılaşabiliriz.
Bu bizde böyle de dünyanın dört bir yanında farklı mı? Kesinlikle hayır.
Dijital Çağ’a henüz ayak uyduramazken, kendimizi bir anda Yapay Zekâ Çağı’nın içinde bulduk.