Konuşmak ve yazmak, insanın kendisini ifade etmesinin en direkt yolu. Eğer bir kişi ya da toplumda kendini ifade etme sorunu yaşanıyorsa, bunun kökeninde mutlaka ezberci eğitim sistemi vardır. Tıpkı bizde olduğu gibi.Konuşma ve yazma özürlü bir toplum olarak zaten yeterince sorunumuz vardı. Ona şimdi bir de gelişen bilişim teknolojisi eklenince hepten okumayı, yazmayı, sohbeti unuttuk.Çevrenizde hiç okuyan çocuk görüyor musunuz? Ya da ağzından bal damlarcasına şıkır şıkır konuşan birisini. Hadi böylelerini göremediniz, yazdığı kompozisyon, mektup ya da e-postayla sizi hayrete düşüren, eline, beynine sağlık dedirten örneklere rastlıyor musunuz?Beni asıl ürküten yazıların çirkinliği. Sanki Çin alfabesi gibi. İlköğretim öğrencisinden üniversite mezununa kadar değişen bir şey yok. Hemen hepimizin yazısı, doktor yazısı gibi. Yazandan başkasının okuması o kadar zor ki!Eskiden Güzel Yazı ve Güzel Konuşma dersleri vardı. Ya da bu konulara çok fazla önem verilirdi. Oysa şimdi öğrenci güzel yazı yazıyormuş, güzel konuşuyormuş kimsenin umurunda değil. Bu yıl ilköğretim 1. sınıf öğrencilerine zorunlu hale getirilen el yazısının nasıl sonuç vereceği ise tam bir muamma. Çünkü öğretmenler el
Bu yılki kurbanlar arasında bir eski bakan bir de milletvekili var. Mustafa Taşar, Özal döneminin en renkli bakanlarından biriydi. CHP Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in de bölgesinde sevilen bir siyasetçi olduğu biliniyor. Her ikisinin yakınlarına da Allah'tan sabır diliyoruz...Neredeyse tüm kazalarda, ciddi anlamda sürücü kusurları söz konusu. Yolların nizami koşullarda olmaması da kazalara davetiye çıkaran önemli etkenlerin başında geliyor. Araçların trafiğe uygun olup olmamaları da üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu. Ama maalesef hiçbirimiz bu kurallara dikkat etmiyoruz...Trafik sorunu, ülkemizin en ciddi sorunlarından biri olmasına karşın, gerektiği ölçüde dikkate alınmıyor. Çözüm yolları üretilmiyor. Ya da bu konudaki çabalar görmezden geliniyor.Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı konsorsiyumu, yüz milyonlarca dolarlık bu büyük projeye imza atarken, sosyal sorumluluğun bir gereği olarak da trafik konusunu ele aldı ve boru hattının geçtiği, tüm il, ilçe ve köylerdeki vatandaşları, güvenli sürüş teknikleri konusunda eğitti. Onunla da yetinmedi, Türkiye'nin dört bir yanından çağrılan öğretmenleri formatör olarak yetiştirerek edindikleri bilgileri görev yaptıkları
Bu eğlenceli ilaveyi okurken, Demirel'in Kadir Çöpdemir'e Milliyet için verdiği röportajda Mevlana'dan aktardığı şu söz cuk oturdu: "Gölden alacağınız su, kabınızın büyüklüğü kadardır."Anlaşılan o ki, Hürriyetçilerin sayfalara sığdırdıkları ünlüler o kadar. Ama, beni bu yazıyı yazmaya iten asıl dürtü, kaç ismin öne çıkarıldığından çok seçilen isimler oldu. Genelde hemen hepsi popüler kültürün kahramanları. Aman, o olmadan olmaz diye konulan isimler de yok değil. Ama başta da söylediğim gibi listeye kimi alırsanız alın şikâyetçi olacak birileri mutlaka çıkacaktır.Örneğin bu isimleri gazetelerin lokomotifi olan Ankara'ya seçtirseniz ortaya çok farklı isimler çıkabilirdi. Ya da gazetelerin beyni olan yazı işlerine veya vitrindeki yazarlara! Kesinlikle ortaya her defasında farklı isimler çıkacaktır.Listeye hatır gönül ilişkilerinden ya da aile kontenjanından girenler de var. Olsun. Zaten hak etmeseler giremezlerdi. Ama, başkaları olmayıp onlar olunca göze batıyorlar işte...Şimdi bu listeye bakıp Türkiye'nin bir profilini çıkarmaya çalışanlar çok zorlanacaklardır. Ya da ortaya öylesi bir tablo çıkacak ki, bu ülkede siyasetçi, sanatçı, işadamı, gazeteci, şarkıcı, türkücüden başka ünlü
Söz konusu bu iki önemli süreç, beraberinde istikrar getireceği gibi Türkiye'yi 70'li-80'li yılların kaos ortamına da taşıyabilir. Genel kanı bu yönde. İşte seçimleri önemli kılan da bu!..Peki bu hengâmede gençlerin payına ne düşecek? Her zaman olduğu gibi fillerin kavgasında ayaklar altında ezilen çim olmaya devam mı edecekler? Yoksa, bu kez onları hatırlayan birileri olacak mı?Görünen o ki, gençler yine kimsenin umurunda değil. En başta da siyasetçilerin. Eğer öyle olmasaydı, gençliğin sorunlarına karşı bu kadar ilgisiz kalırlar mıydı?Bugün için gençlerin en önemli sorunu işsizlik. Okumuşlarda işsizlik oranı çok daha yüksek. Öylesine bir çelişki yaşanıyor ki, anlayana aşkolsun.Gençler, ÖSS'yi kazanmak için yıllarca uğraş verip üniversiteye girmeye çalışıyor. Sonra da üniversiteyi bitirip işsizler ordusuna katılıyorlar. Gençler, kalifiye işsiz olmak için mi böylesine yoğun çaba içindeler? Biri çıkıp bunu anlatsa, ama nerede... 2007'nin, önümüzdeki 10 yıla damgasını vuracak "çok önemli bir yıl" olduğu konusunda hiç kimsenin kuşkusu yok. Seçilecek cumhurbaşkanı 7 yıl görev yapacak. Yeni Meclis de çok kritik kararlara imza atacak. Önceki yıllara bakıldığında üniversite mezunu
Aslında her olaydan bir ders çıkarmak ya da hayatı sürekli gözlemleyip keçiboynuzu misali çok az da olsa artı bazı değerler kazanmak galiba en güzeli.Gazeteci olmanın keyifli yanlarından biri de toplumun her kesiminden insanları tanıma şansına sahip olmanız. Yaşamları bir sinema şeridi gibi gözünüzün önünden geçer. O yetmez, daha fazlasını sorgular ve kendinize özel ayrıntılar yakalarsınız. İşte bundan daha büyük zenginlik olmaz...Geçen hafta Kenan Evren ve Süleyman Demirel ile konuşurken, onların yaşamını, bugün geldikleri noktayı ve geleceğe yönelik beklentilerini irdelerken, çok farklı duygular içindeydim. Geçmişe dönük kırgınlıklar, kızgınlıklar yok muydu? Elbette vardı. Ama, sanki dün dünde kalmalıydı. Yoksa geçmiş, geleceği de çalıyor...Demirel 80'i, Evren de 90'ı geride bıraktı. İkisi de hâlâ yaşam dolu. Türkiye'de gelinebilecek en üst noktalara gelmelerine, elde edilebilecek güçlerin en fazlasını elde etmelerine rağmen, bugün, siz, biz, hepimiz gibi sıradan insanlar. Sade vatandaşlar. Dünü dünde bırakmışlar. Ve gözleri hep ileride. Belki de bu özellikleri onları böylesine sağlıklı, zinde, uzun ömürlü ve hoşgörülü kılıyor.İşte sizler de bugün genel bir muhasebe yaparken,
Son duaların edildiği anların yaşandığı uçakta, en soğukkanlı olan Demirel'di. Tatlıses'ten kiralanan özel uçakta pilotların dışında üç koruma ve doktoru Aylin Cesur bulunuyordu. Sabah 09.45 civarında yaşanan türbülans olayında eziklik ve zedelenmelerin dışında önemli bir sağlık sorunu yaşanmadı. Ama iki gün boyunca, gittiği her yerde ambulans ve bir sağlık ekibi hazır bulunduruldu. 9. Cumhurbaşkanı Demirel, çarşamba sabahı, kelimenin tam anlamıyla ölümden döndü. Genç Bakış için Muğla'ya gelişinde, uçağı iniş anında türbülansa girerek, bir anda 400 metre irtifa kaybetti. Kafaların güm güm tavana vurduğu özel uçakta, korumalar, Demirel'i sabit tutmakta güçlük çektiler. Bir ara yere kaydı. Bir ara da kafası tavana vurdu. Ankara'da olduğu gibi yurt gezilerinde bile Demirel'i bir saniye yalnız bırakmayan özel doktoru Aylin Cesur, "Biz ölüp ölüp dirilirken Beyefendi, kendisini bırakıp bizi sakinleştirmek için uğraştı. Onu bilmeyiz ama bizler hayatımızın en zor anlarını yaşadık. İndikten sonra gün boyu gözüm üzerinde oldu" dedi.Benzeri bir türbülans olayını, bir başkası yaşasaydı, saatlerce hatta günlerce şokundan kurtulamazdı. Ama, Demirel bu olaydan hiç kimseye söz etmediği gibi,
İktidarın eti kokutmadan yemeyi başaramadığına dikkati çeken Demirel, hükümetin siyaseten sınıfta kaldığını ve Türkiye'yi iyi yönetemediğini söyledi.TÜSİAD'ın "Erken seçim istikrarı bozar" şeklindeki değerlendirmesinin yanlış olduğunu, bu konudaki telkinlerin gerçeği yansıtmadığını da sözlerine ekleyen Demirel, "Diktatörlüklerde de istikrar var. Önemli olan demokratik istikrardır. Geciktirilen seçim toplumun karnını ağrıtır" şeklinde konuştu.Muğla Üniversitesi'nde önceki gece gerçekleşen Genç Bakış programında öğrencilerin yoğun ilgisi ve sert sorularıyla karşılaşan Demirel, zaman zaman alkışlandı. Zaman zaman da protesto edildi. Deniz Gezmiş'in idamıyla ilgili bir soruyu, "İdam kararını ben değil yargı verdi" diye cevapladı. 12 Eylül'de askerlere karşı neden direnmediniz yönündeki eleştirileri de, "Darbe benim şahsıma yapılmadı; tankım, tüfeğim, ordum mu vardı ki önleyeydim? Sizler o zaman neredeydiniz?" diyerek halkın tepkisizliğinden yakındı.Demirel'in alkışlanan, tepki gören bazen de protesto edilen sözlerinden bazı satırbaşları şöyle; Cumhurbaşkanlığı makamı çok önemli. Oturacak kişi, sadece devleti değil halkı da temsil etmeli. Üç önemli vasfı gerektirir. Kurumlar arası
12 Eylül öncesinde aylarca cumhurbaşkanı seçilemediği için ülkenin kaosa sürüklendiğini hatırlatan Evren, AKP'nin tek başına cumhurbaşkanı seçme inadının, Meclis'i kendi kendine feshetme noktasına getireceğini belirtti ve "Biz bu Anayasa'yı hazırlarken, uzlaşma olsun istedik. Olmuyorsa da seçime gidilsin dedik. AKP, TBMM'de üçte iki çoğunluğu sağlamadan cumhurbaşkanı seçerse Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder" uyarısında bulundu. TBMM'de üçte iki çoğunluk sağlanmadan, bırakın cumhurbaşkanı seçmeyi, oylama bile yapılamayacağını kaydeden 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmak istediğini sanmadığını, ama "olamazsın" yönünde tahriklerin devam etmesi halinde, inadına Çankaya'ya çıkabileceğini söyledi. Marmaris'ten sıkıldığını ve kiralık ev bulması halinde yakında İzmir'e taşınacağını belirten Evren'in cumhurbaşkanlığı seçimi ve Türkiye'nin geleceğine yönelik görüşlerinden bazı satırbaşları şöyle: Türk halkı cumhurbaşkanlığı makamını çok önemsiyor. Hükümetler gelip gider ama o kalır diyor... Cumhurbaşkanına neden bu kadar yetki verildi diye bizi çok eleştirdiler. Sezer de yetkiler çok diyordu. Ama şimdi herkes aman iyi ki cumhurbaşkanı var diyor.