Bursa Uludağ Üniversitesi'nde yapılan Genç Bakış programında "milliyetçilik" konusunda MHP'li gençlerle tartışan Baykal, "Arkadaşların milliyetçilik anlayışına saygı duyuyorum. Ama bizim milliyetçilik anlayışımız onlarınkinden farklı" dedi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, başbakan olması halinde gerçekleştireceği 'acil eylem planı'nı açıkladı. Baykal, ilk iş olarak milletvekili dokunulmazlığının kaldırılacağını, yargı, ekonomi, eğitim, tarım ve özelleştirme konularında köklü reformlar gerçekleştireceklerini söyledi Baykal bu söylemiyle, olası bir koalisyon hükümetini MHP ile mi yoksa DYP ile mi kurarsınız sorusuna da dolaylı olarak açıklık getirdi. Baykal, "Bu kez de iktidar olamazsanız liderlikten istifa edecek misiniz?" sorusunu ise cevapsız bıraktı.İki bine yakın öğrencinin izlediği, 500'ü aşkın öğrencinin de kapıda kaldığı programda, Baykal'ı en fazla sinirlendiren soru, "Başbakanlığı kimin için istiyorsunuz, egonuzu tatmin etmek için mi? Yoksa ülke için mi?" oldu.Rudyard Kipling'in Eğer şiirini de seslendiren Baykal, siyaset ve yargı ahlakının bozulduğunu ve Başbakan Erdoğan'ın üzerindeki şaibelerden kurtulmadan cumhurbaşkanlığı makamına oturamayacağını söyledi. Sine-i
Mega kentleri rahatlatmak için farklı ülkelerde, farklı yöntemler uygulanıyor. Bu yüzden, falanca ülkede uygulanan bir sistemi, İstanbul için önermek yanıltıcı olabilir. Galiba en doğrusu, İstanbul'u cazibe merkezi haline getiren nedenleri irdelemek.Olayın sosyoekonomik boyutları ve alınan tedbirlerin yeterli olup olmadığı, tartışmanın farklı bir boyutu. Benim asıl üzerinde durmak istediğim ise, işin eğitim yanı.İstanbul'da halen üç milyona yakın öğrenci var. Pek çok ülkenin nüfusundan daha fazla. Neredeyse 20 KKTC eder. Öğrenci sayısı giderek de artıyor. İlk ve ortaöğretim kurumları bir yana, üniversite sayısı 20'yi aştı. Ve hâlâ yeni vakıf üniversiteleri kuruluyor...Öğrenim kurumuna, hele hele üniversiteye karşı çıkılır mı? Kesinlikle hayır! Ama artık İstanbul'a yeni üniversite açılmasın, çünkü hem bu işin suyu çıkmak üzere hem de her yeni üniversite yeni sorun demek. Oysa diğer kentlerimizin de fazlasıyla vakıf üniversitesine ihtiyacı var. Ayrıca bazı yatılı okullar var ki, ha İstanbul'da olmuş ha başka kentte hiç fark etmiyor. Zaten İstanbul'dan kopuk bir şekilde yaşıyorlar. En azından bunlar da farklı kentlere kaydırılabilir. Her kent gibi İstanbul'un da bir kimliği olmalı.
Oysa, bizim insanımız, mutlu olmak için öyle çok büyük beklentiler içinde değil. Bazen ufacık bir düzenleme bile onu mutlu etmeye yetiyor. Örneğin erkek öğretmenlere yönelik kadife pantolon yasağı kalksa, kim bilir ne kadar sevinirler.İşte bu konuda gelen farklı bir mektup:"Sayın Güçlü,Çalışmalarınızda başarılar dileyerek kendi sorunlarımı arz etmek istiyorum.Elbette, ülkemizde on binlerce, hatta yüz binlerce öğretmen kardeşim mesleğini yapmak üzere atanmak isterken, mesleğine yeni atanmış binlerce kardeşim atandıkları kırsal bölgelerde gerek yaşam şartları gerek batıl inançlar, kültür şoku gibi dertlerle uğraşırken, tek maaşla evini geçindirmeye çalışan on binlerce meslektaş ağabeylerimizin, ablalarımızın dertleri dururken ve hepsinden önemlisi de hiçbir suçu olmadığı halde zaman zaman öğrenci şımarıklıklarına, zaman zaman da idari uygulamalara kurban gitmiş ve haklarında haksız yere soruşturma açılmış ve bu dertle kendilerini aklamaya çalışan haksızlığa uğramış tüm eğitim gönüllülerinin dertlerinin yanında benim bahsedeceğim dertler pek çoklarının nazarında önemi haiz olmasa, mevcut uygulamaları belli bir mantık düzlemine oturtamadığım için arz etme ve dile getirme ihtiyacı
Bakan Çelik'ten aylarca önce, bu sistemi, Talim Terbiye Kurulu Başkanı İrfan Erdoğan gündeme getirmişti. Belli ki bu yöndeki eleştirileri hiç kaale almamışlar. Oysa böylesi önemli makamlarda oturanların, her şeyden önce, vaat ettikleri projelerin uygulanabilirliğinin olup olmayacağını çok iyi araştırmaları gerekir...Ortaöğretim Kurumları Giriş Sınavı, yani OKS kaldırılıp yerine 6, 7 ve 8'inci sınıflardaki not ortalaması esas alınacakmış. Daha önce süper liselere girişte alındı da ne oldu? İlk yıllar, 5 üzerinden 5 ile mezun olan öğrenci sayısı, her okul için 8-10 kişiyle sınırlıyken, son yıllarda yüzlerce kişiye ulaştı ve sonuçta 5'le mezun olanlar arasından kurayla öğrenci seçildi. Daha sonra da görüldü ki 5'lik öğrenciler, aslında 3'lük bile değil.Türkiye gibi objektif bir ölçme değerlendirme sisteminin oturmadığı ülkelerde, okullardaki başarıyı esas alarak öğrenci seçmek, hiç de kolay değil. Hele her yıl ilköğretim okullarından bir milyonu aşkın öğrenci mezun ediyorsanız...Peki anadolu liselerinden, fen liselerinden sınavları kaldırdınız. Ya kolejler ne olacak? Asıl en kolayı onlar. Geçen yıl oradan buradan baskıyla ertelediğiniz ortak tercih konusunu bu yıl gerçekleştirin ki
Türkçeleri de çoktan düzeldi. Ağızlarını yaya yaya konuşan hâlâ birkaç programcı var ama onlar bile sempatik.Keşke zaman olsa da daha çok radyo dinlesem dediğim çok oldu. Özellikle haber programlarında. Sabah ve akşam kuşağında, birbirinden ilginç ve bir o kadar da doyurucu haber programları var. Sadece onları dinleyenler bile gündemin çok uzağında kalmayabilirler.Radyolar, bir anlamda televizyonların mutfağı. Programcılar önce orada pişiyor, televizyonda ise kaymağını yiyorlar. Bugün en ünlü televizyon programcılarının çoğunluğu radyo kökenli. Zaten radyo birikimleri olmasa, televizyonlarda bu kadar kısa sürede popüler de olamazlardı, ayakta da kalamazlardı.Sizleri bilmem ama ben radyoyu işe gelip giderken dinleyenlerdenim. Yol uzun, İstanbul trafiği de arapsaçına dönünce, birilerine kızıp sinir katsayısını yükseltme yerine, radyonun keyfini çıkarıyorum. Ama hayıflandığım anlar da olmuyor değil. Örneğin birkaç kanal dışında pek çoğu hâlâ konuk konuşmacının ismini hatırlatma konusunda çok cimri. Örneğin, kanallar arasında sörf yaparken, hoş bir sohbeti ya da herhangi konuda yorum yapan ilginç birini yakalıyorsunuz. Konuşmanın tam orta yerinde dinlemeye başladığınız için, konuşanın
Kurucular, yola önce Avrasya Üniversitesi olarak çıkmışlar. Çünkü Trabzon'un Kuzey Anadolu'dan Kafkasya'ya kadar uzanan 3 bin yıllık görkemli tarihin temsilcisi olduğuna inanıyorlar. Ama, bugün geldikleri son nokta Doğu Karadeniz Üniversitesi olmuş.Kurucuları, binaları, sponsorları, öğretim kadroları, neredeyse her şeyleri tamam. YÖK'e başvurmuşlar, gelecek öğretim yılında da öğrenci almayı planlıyorlar.Adana, Kayseri, Bursa, Antalya, Konya, Erzurum, Gaziantep gibi Trabzon da vakıf üniversitesi kurma konusunda geç kalmıştı. Doğu Karadeniz Üniversitesi bu önemli boşluğu dolduracak. YÖK ve TBMM'nin olaya biraz da bu açıdan bakması gerekiyor. Vakıf üniversitelerinin neredeyse tamamı İstanbul ve Ankara'da yığıldı. Devlet üniversitelerine zarar verecek noktaya geldiler. Ayrıca, ülke geneline dağılmalılar ki, toplumsal yarar da sağlasınlar... Başlığı okuyunca haydaaaa, şimdi bu üniversite de nereden çıktı diyenleriniz olabilir. Ya da KKTC'deki Doğu Akdeniz Üniversitesi'yle karıştırıp ismini yanlış yazdığımı düşünebilirsiniz. Ben de ilk duyduğumda Doğu Akdeniz diye algıladım. Ama sonra öğrendim ki, Trabzon'da Doğu Karadeniz Üniversitesi adı altında yeni bir vakıf üniversitesi kuruluyor.
Dışarıdan bakıldığında sevindirici bir haber gibi geliyor. Ama, öğretmen adayları hiç mutlu değil. Çünkü ağızlarına bir parmak bal sürülmekle sorunlarının çözüleceğine inanmıyorlar. İşte gerekçeleri: Madem çok daha fazla öğretmene ihtiyaç var, neden şimdi alınmıyor? Kadroların branşlara dağılımı nasıl olacak? Üç beş yıldır hiç ataması yapılmayan ya da sadece üç beş atama yapılan alanlara yine haksızlık yapılacak mı? İhtiyaç varken, üstelik kadro tahsisi de yapılmışken, neden hâlâ sözleşmeli öğretmen alımı yapılıyor? KPSS'de ilk 1000'e, hatta ilk 100'e girdikleri halde, branşlarında kadro açılmadığı için yıllardır ataması yapılmayan öğretmenler var. 20-30 bininci adayın ataması yapılırken, ilk bine girenlerin açıkta kalması haksızlık değil mi? Evet, öğretmen adaylarının sorunları büyük. Ciddi sıkıntıları var. Uzun dönemli bir öğretmen alım politikası açıklanmadığı için de başka işlere yönelemiyorlar. Örneğin sanat tarihi öğretmenleri. Örneğin beden eğitimi, fizik, coğrafya öğretmenleri. O kadar az alım yapılıyor ki, 10 yıl daha bekleseler atanmaları mümkün değil.İşte bu yüzden bakanlığın en az 5 yıl içinde hangi branştan kaç öğretmen alınacağını, şu anda mevcut atama bekleyen kaç
Şimdi ne alaka diyenleriniz olacaktır, ama eğer bir hobiniz yoksa bunun sorumlusu da maalesef yine bugünkü ezberci eğitim sistemimizdir.Günlerdir ezberci eğitim sisteminin yarattığı sorunları dile getiriyorum. Kötü alışkanlıklardan kötü yazıya kadar nasıl ki hemen her şeyin sorumlusu önce insan yerine önce sınavlar diyen bugünkü müfredatsa, hobisizliğimizin nedeni de yine odur.Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı İrfan Erdoğan'ın da bu durumdan fazlasıyla rahatsız olduğunu biliyoruz. Ancak hâlâ değişen bir şey yok.Bırakın devlet okullarını, özel okullarda bile boş zamanlarını nasıl geçireceğini bilenlerin sayısı çok az.Oysa en azından onlarda böyle bir problemin olmaması gerekiyor. Çünkü onlarca kulüp, onlarca etkinlik ve onlarca organizasyonları var.Kâğıt üzerinde, her yıl için, her öğrencinin katılabileceği az birkaç etkinlik var. Ama gelin görün ki, yıl sonu gösterilerini gerçekleştirenler de, hafta sonunu dolu dolu geçirenler de, ulusal ya da uluslararası faaliyetlere katılanlar da hep aynı öğrenciler.Tıpkı aktif okuryazarlar gibi hobisi olan öğrencilerin sayısı da çok az. Bu durum maalesef üniversitelerde de farklı değil. Her açıdan çok donanımlı üniversitelere gittiğimizde de