TÜRK eğitim sisteminin en büyük zaaflarından biri de yabancı dil eğitimi. Nedense bu konuda bir türlü başarılı olamıyor. Yıllardır ne öğretmen açığını kapatabiliyor, ne de üniversite bitirinceye kadar gençlere kendilerini ifade edebilecekleri kadar yabancı dil öğretebiliyor.
Ailelerin bu yöndeki istekleri arttıkça da yeni arayışlar içerisine giriliyor. Bakanlığın bu konudaki son umudu ise sözleşmeli öğretmenler.
14 Ocak tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına göre, İngilizce öğretmeni açığı, sözleşmeli öğretmenlerle kapatılacak. Bu amaçla 5 bin yeni öğretmen alınacak. İlköğretim okullarında görevlendirilecek bu öğretmenlere günlük 8 milyon lira verilecek. Ancak haftada 4 günden fazla çalışamayacaklar. Yani ayda en fazla brüt 128 milyon lira kazanabilecekler.
Sözleşmeli İngilizce öğretmeni olabilmek için eğitim fakültelerinin İngilizce öğretmenliği bölümünden, diğer fakültelerin İngiliz ve Amerikan dili edebiyatı bölümünden, yabancı diller yüksek okullarının İngilizce mütercim / tercümanlık bölümünden mezun
MİLLİ Eğitim Bakanlığı uzun süredir kendisini 2000 yılına hazırlıyor. Bu konuda peş peşe projeler üretiyor. Dünya Bankası'nın da desteklediği bu yeniden yapılanma projesinin toplam maliyeti 10 milyar dolar. Yani 3.2 katrilyon lira.
Proje hayata geçtiğinde, tam gün eğitim gerçekleşecek ve öğrenciler 30'ar kişilik sınıflarda öğrenim görecekler. Kesintisiz 8 yıllık temel eğitimden tüm çocuklar yararlanacak. Bilgisayar destekli eğitim ve liseyi bitirinceye kadar en az bir yabancı dil, projenin önemli ayaklarından ikisi.
Yeniden yapılanma projesinin iddialı söylemlerinden biri de ezberci eğitimden uygulamalı eğitime geçileceği yönünde. Hatta hayal gibi görünen, sınavsız üniversite modelinin kademeli olarak birkaç yıl içerisinde uygulamaya geçeceği de ısararla vurgulanıyor. Diğer ayrıntılar da dikkate alındığında, eğitimdeki yeniden yapılanma çalışmaları, kaçırdığımızı sandığımız Bilgi Çağı'nı yakalamamıza olanak sağlayabilir.
Umarız bu güzel gelişmeler kısır siyasi çekişmelere kurban olmaz. Ekonomi kökenli Uluğbay'ın milyarlarca
UZUN bayram tatilinde en yaygın iletişim ve eğlence kaynağı, tüm eleştirilere rağmen yine televizyondu. İki hafta daha sürecek olan yarıyıl tatilinin gözdesi de yine televizyon olacak. Çünkü daha farklı seçenekler hem kış koşullarına uygun değil, hem de bu kadar ekonomik ve renkli değil.
Peki böylesine ilgi gören televizyonlar, memnuniyet açısından bakıldığında izleyiciden geçer not alıyorlar mı? Evet demek biraz zor.
Müşteri, yani izleyici hazır olunca televizyonların yeni arayışlar içerisine girmelerine de gerek kalmıyor. Kırk yıllık temcit pilavları bir kez daha ısıtılıp seyircinin önüne kondu. Ben bu filmi, programı, sanatçıyı, belgeseli, eğlence programını daha önce izlemiştim deyip başka kanala kaçsanız da değişen bir şey yok...
TRT, "Televizyon Yayınlarının Türk Toplumu Üzerindeki Etkileri" konulu bir araştırma gerçekleştirdi. Araştırmaya göre okul çağındaki çocuklar, boş zamanlarının yüzde 77'sini televizyon izleyerek geçiriyor. Oyun çağındaki çocukların oyun için ayırdıkları süre ise sadece yüzde 11. Çünkü oyuncaklara ve
TÜRKİYE seçim sathı mailine girdiğinden beri, adaydan geçilmiyor. Hepsi de afralı tafralı. Sanki onlar belediye başkanı, milletvekili seçildiklerinde Türkiye'nin bütün sorunları çözüme kavuşacak.
Türkiye bugüne kadar vaatlerle yönetildiği için, politikanın yeni yıldızları da sınırsızca vaatlerde bulunuyor. Vaat şampiyonları ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayları. Biri yerinde yönetimden umudu kesmiş ki İstanbul'u bilgisayarlarla uzaydan yöneteceğini ilan ederken, bir diğeri İstanbul'u bir ucundan diğerine bağlayacak dubalar üzerinde yürüyen deniz yolu vaat ediyor. Öbür adaylar daha paketlerini açmadı. Hele bir açsınlar, siz o zaman yarış neymiş görün...
Adaylar; belediye başkanı, milletvekili, bakan hatta başbakan olsunlar. Gönüllerinden ne geçiyorsa arzularına kavuşsunlar. Onlara bir diyeceğimiz yok. Bizim merak ettiğimiz; ülkeye, vatandaşa somut olarak ne verecekleri.
Örneğin eğitim, gençlik ve istihdam konularında ne düşünüyorlar, ne vaat ediyorlar?
Belediye başkanı,
MİLLİ Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu konuşkan çıktı. Hemen her gün bir demecini okuyoruz. Oysa Hikmet Uluğbay'ın konuşması için tam bir yıl beklemiştik.
Uluğbay bilmediği konularda konuşmazdı. Ekonominin ardından eğitime vakıf olması zaman aldı. Tam eğitim adına üretken bir noktaya geldiğinde de Çillerzede oldu. Gerçi başbakan yardımcılığına ve ekonominin patronluğuna yükseldi ama aklının ve gönlünün eğitimde kaldığına inananlardanız.
Hukuk kökenli Metin Bostancıoğlu da Uluğbay gibi Ecevit'in kayıtsız şartsız güvendiği isimlerden birisi. Ondan habersiz bir şey yapması mümkün değil. Ama verdiği ilk görüntü, Uluğbay'a göre daha toleranslı olduğu. Bu nedenle kemikleşen bazı sorunlara çözüm getirebilir.
Örneğin öğretmenlik konusuna. On binlerce öğretmen açığı varken fen ve edebiyat fakültesi mezunlarının öğretmenlik haklarının ellerinden alınmasına dur diyebilir. Yüz milyonlarca lira ve bir yıla yakın zaman harcayarak öğretmenlik formasyonu kursunu tamamlayan üniversite mezunlarının çilesine son verebilir.
&nbs
ESKİ bayramların coşkusunu son yıllarda yakalamak pek mümkün değil. En önemli nedenlerinden ilki her seferinde bir bahane üretilerek uzatılan "ballı tatiller" ise ikincisi de giderek yaygınlaşan tatil kültürümüz.
Televizyonların yaygınlaşmadığı dönemlerdeki Ramazan eğlenceleri ve devamında gelen bayram şenlikleriyle, şimdikiler arasında adeta çağ farkı var...
Önceden eğlenceli akşam ziyaretleri olurdu. Şimdi ise televizyon karşısına geçip kanallar arasında gezinti en büyük lüks. Hele hele büyük şehirlerde bırakın uzak mesafeli gezileri, komşu ziyaretleri bile tarihe karıştı.
Bayramlarda yurtdışı tatiller, eskiden sadece küçük bir azınlığın imtiyazındaydı. Oysa şimdi bir bakıyoruz tatil amaçlı yurtdışına çıkış yapanların sayısı yüz binlerle ifade ediliyor.
Kış sporlarının yapıldığı yerler dışındaki yurtiçi turistik tesisler de kışa rastlayan bayramlardan pek etkilenmezdi. Genelde kapalı olurlardı. Şimdi ise bir bakıyorsunuz Türkiye'nin dört bir yanındaki tatil köyleri, oteller sayfa sayfa gazete
TÜRKİYE'nin dörte bir nüfusu, bugünden itibaren uzunca bir tatile giriyor. Öğretmenlere, öğrencilere, velilere doyasıya bir tatil diliyoruz.
Bu yılki yarıyıl tatilinin öncekilerden farkı, "ballı" oluşu. Bayram tatili ile peş peşe geldiği için öğrenciler tam 23 gün tatil yapacaklar. Umarız, en iyi şekilde değerlendirirler.
Tatilden amaç, öğrencilerin dinlenerek, eksiklerini tamamlayarak ikinci yarıyıla zinde olarak başlayabilmesi. Ama nedense her defasında tatil bittiğinde öğrenciler ne yeterince dinlenmiş, ne de eksiklerini tamamlamış oluyorlar. "Ballı tatil" sonrasında siz sevgili öğrencilerden aynı sızlanmaları duymak istemiyoruz. Bunun için daha ilk günden bir tatil programı yapmakta sonsuz yarar var.
Örneğin, tatil süresince neler yapmak istiyorsanız bir bir kağıda dökün. Dinlenmeye, eğlenmeye, geziye, kitap okumaya, ders çalışmaya hangi zaman dilimlerini ayıracağınızı, nasıl değerlendireceğinizi ayrıntılı bir şekilde düşünün ve tıpkı bir ders programı gibi kağıda dökün.
Bu program yapma
EĞİTİM, gençlik, demokrasi, hukuk gibi etik değerler, reyting uğruna bir kez daha ucuz sömürü kaynağı oldu.
Kadir Çelik'in türbancıların şovuna dönüşen "bi dakka" programlarının ikincisinde de, üniversite sorunları gündeme gelmedi. Ama aşırı uçlardaki öğrencilere, fazlasıyla propaganda olanağı sağlandı.
Kadir Çelik ve arkadaşlarının bu programları yapmaktaki amaçlarının bir avuç politize genç arasında uzlaşma sağlamak değil, aradaki çatışmanın daha da derinleşmesine ortam hazırlamak olduğu da gün gibi ortaya çıktı.
Ancak, olaya "her şeyde bir hayır vardır" mantığıyla yaklaşırsak, iyinin değil de, kötünün nasıl olabileceği konusunda epey fikir sahibi olduk. Bir bir ele alalım:
* Birbirlerini dinlemeye bile tahammül edemeyen militan gençler, bu noktaya nasıl ve nerede geldiler?
* Din gibi kutsal değerleri bile sömürü kaynağı yapan, öğrenci demeye bin şahit isteyen bu militanlar, dinimize göre en yüce kişilerin başında gelen hocalarına karşı gösterdikleri