TÜRK halkı birini sevdi mi, nasıl sevdiğini dün Barış Manço'yla bir kez daha gösterdi. Sevgisini hayattayken değil öldükten sonra doruğa çıkartsa da karşılıksız bırakmıyor. Barış Manço Türkiye'yi ve 7'den 77'ye Türk halkını çok sevdi. Onlar için hep daha fazlasını verme gayretini gösterdi. Türkiye de genci yaşlısı, kadını erkeği, köylüsü, kentlisi sanatcısı, cumhurbaşkanı ve medyasıyla onu bağrına bastı.
Sağlığında olduğu gibi, ölümünden sonra da gezisini sürdürdü. Gittiği her ortama matem yerine coşku götürdü. Göz yaşlarıyla değil alkışlarla uğurlandı. Herkesin onunla ilgili o kadar çok söyleceği sözü vardı ki, beş değil beş yüz tören bile yetmezdi. Önceki yıl Karne'de kendisini ağırlamış, bu enerjiyi nereden aldığını sormuştuk. "Güzel ülkem ve güzel insanlarından" demişti. Haklıymış. Aralarındaki gönül bağının ne kadar güçlü olduğunu dün bir kez daha gördük. Umarız, hemen herkes bu konuda kendisine bir ders çıkarır...
Diğer partilerden henüz bir ses yok ama, görünüşe göre CHP, 18 Nisan seçimleri için umudu gençlere ve kadınlara bağlamış durumda. Mehmet Kabasakal'ın
RAHMETLİ Vehbi Koç'un "Bugüne kadar pek çok iş yaptım. Ama bunlar içerisinde en hayırlısı, beni en çok gururlandıran o oldu" dediği Koç Üniversitesi, muhteşem kampusuna kavuşmak üzere.
Recep Tayyip Erdoğan'ın tüm engellemelerine rağmen kar kış demeden süren kampus inşaatı, mühendislere göre eylülde tamamlanacak. İran asıllı Amerikalı mimar Mozhan Khadem'in projelerini çizdiği kampus 3 - 4 katlı binalardan oluşuyor. Eski Türk mimari tarzının benimsendiği kampüste öğrenci ve öğretim üyelerinin keyifli bir ortamda öğrenim yapmaları için her şey düşünülmüş. 18 ayrı yurt binasının bulunduğu kampüste en görkemli bina: kütüphane.
Toplam 2 bin 600 öğrencinin öğrenim göreceği kampus için 130 milyon dolar, yani 45 trilyon lira harcanması öngörülüyor. Ayrıca her yıl 10 milyon dolara varan bir destekleme söz konusu...
Sarıyer sırtlarındaki Rumelikavağı kampus projesi hazırlanırken dünyanın en iyi üniversitelerinin yerleşim alanları, mimari tarzları, teknolojik donanımları tek tek incelenmiş. Üç ana yerleşim biriminden oluşuyor. Yurtlar,
ŞUBAT ayı üniversite harçlarının ikinci taksidinin ödeme ayı olduğu için öğrenciler tarafından pek sevilmez. Her ne kadar taksitler, anne babalar tarafından ödense de, öğrenciler bu parayı kolay kolay gözden çıkartamıyorlar.
Aslında harç oranları, başka şeylerle kıyaslandığında çok yüksek değil ama, pek çok öğrenci için yine de ödenmesi güç bir rakam. Her ne kadar devlet isteyen her öğrenciye harç kredisi veriyorsa da, bu olanaktan yararlanamayanların sayısı azımsanmayacak kadar çok.
Öğrencilerin, harçlara karşı çıkmasının pek çok nedenleri var. İdeolojik olanları bir kenara bırakacak olursak, verdikleri paranın karşılığını alamadıklarına inananların sayısı bir hayli fazla.
Üniversite yönetimleri ise öğrenciden aldıkları harcın, genel masrafların yüzde 5'ini bile karşılamadığını, aksine öğrenciden aldıkları harcın birkaç kat fazlasının yemek ücretlerine sübvansiyon ve mediko sosyal hizmet olarak geri döndüğünü söylüyorlar.
Öğrencinin, üniversitenin hoşnut olmadığı bugünkü harç sisteminden
SİYASETE atılanların en önemli gerekçelerinden biri de ülkeye ve halka hizmet. Eğer söylediklerinde samimilerse, eğitimden daha iyi bir hizmet alanı bulamazlar. Üstelik bir taşla iki kuş vururlar. Bilgi Çağı'na girilirken İyi bir eğitimle hem vatandaşa, hem de ülkeye en büyük katkıyı sağlamış olurlar.
Dünyanın tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde olduğu gibi, bizdeki son seçimlerde de eğitim ve gençlik, sonucu belirleyen önemli etkenlerden biri olacak. Eğitim ve gençliğe yatırım yapan kazanacak, ciddiye almayanlar, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklar.
Sadece genel seçimlerde değil, yerel seçimlerde de en önemli kozlardan biri yine eğitim olacak. ANAP'ın İstanbul aday adaylarından Ali Talip Özdemir bu durumu ilk fark edenlerden biri oldu. Özdemir seçilmesi halinde İstanbul'da görev yapan tüm öğretmenlere lojman vaat etti. Onun da söylediği gibi katrilyonluk bütçeye sahip İstanbul Belediyesi için her öğretmene bir lojman yapmak, sıradan bir iş ama bugüne kadar düşünülmedi.
Ayrıca İstanbul'da iki milyon öğrenci var. Evet
ÜNİVERSİTE giriş sınavı için geri sayım başladı. Yeni sisteme göre yapılacak tek aşamalı sınav, pek çok sorunu da beraberinde getirecek. Konuya duyarlı veli, öğrenci ve öğretmenler fazlasıyla tedirgin. Ne kadar başarılı olursa olsunlar, haklarının yeneceği kuşkusu içindeler. Onları rahatlatması gereken YÖK, ÖSYM ve MEB'den ise tek satırlık açıklama yok.
2 Mayıs'ta gerçekleşecek olan Öğrenci Seçme Sınavı'nda, hangi tür sorular sorulacağı konusunda hala her kafadan bir ses çıkıyor. YÖK ve ÖSYM'nin, "Daha önceki ÖSS'lerde ne sorulduysa, yine aynı tür sorular sorulacak" şeklindeki açıklamalarına karşın, nereden çıktığı belli olmayan söylentiler öğrencilerin kafasını karıştırmaya yetiyor.
Bu konuda YÖK ve ÖSYM'nin mi, yoksa öğrencileri daha çok çalışmaya zorlayan dershanecilerin mi haklı olduğunu 2 Mayıs'ta göreceğiz...
İçerik konusundaki belirsizlik, en fazla ilk 10 bine oyanayan başaralı öğrencileri etkiliyor. Aileleri, öğretmenleri ve kurs hocalarının en büyük yakınmaları bu konuda. "Sınav kolay olacak açıklamaları, tempolarının
BÜTÜN dünyayı kasıp kavuran grip, ülkemizde de etkisini göstermeye başladı. Kendi olmasa da yakın çevresinde bu salgın hastalığa yakalanmayan yok gibi.
Hastalandığımızda doktora gidecek kadar ciddiye bile almadığımız grip, meğer dünyanın en yaygın bulaşıcı hastalığı imiş. Her yıl dünyada 500 milyondan fazla insan bu kolay yakalanılan ama zor kurutulunulan hastalığın pençesine düşüyormuş.
Ciddiye alınmadığında ölümcül hastalığa da dönüşen gripten, yüzyılın başlarında her yıl 35 - 40 milyon insan yaşamını yitiriyormuş. Henüz nedenleri ve tedavisi tam olarak belirlenemeyen grip, kontrol altına alınmaması halinde ölümcül etkisini göstermeye devam ediyormuş.
Griple nezlenin birbirinden farklı olduğu ve soğuk algınlığının bu hastalıklarla pek bir ilgisinin bulunmadığı da öğrendiklerimiz arasında.
Durduk yerde gribe bu ilginiz nedir diye soracak olursanız. Açıklayayım: Çevremdeki aile yakınlarından iş arkadaşlarıma kadar pek çoğu grip olmuş durumda. Ben ve pek çoğumuzda her an olabilir. Belirtileri
ÜNİVERSİTE adaylarından sonra, fen liseleri adayları da adeta moral çöküntüsü içerisinde. Ama bu kimin umurunda? Bakanın mı, YÖK Başkanı'nın mı? Her ikisinin de biraz olsun öğrencileri düşündüğünü sanmıyorum. Eğer aksi olsaydı, yüz binlerin sesine kulak verirlerdi.
YÖK, bir dayatmayla üniversite adaylarının kazanılmış haklarını gasbetti. Kazanma şanslarını büyük ölçüde azalttı. Lise 1'den itibaren başlatılması gereken sistemi, lise 3 ve mezunları da içine alacak şekilde bir anda uygulamaya koydu. Bu yüzden de daha önceki kurallara göre kendilerini yönlendiren gençler, mağdur duruma düştü.
Şimdi aynı dayatmayı Milli Eğitim yapıyor. Başvuru için 15 gün öncesine kadar Türkçe, Matematik ve Fen Bilgisi derslerinin toplamının 12 olmasını isteyen bakanlık, şimdi her bir dersten en az 4'le sınıf geçme kuralını getirdi. Bu yüzden şu anda bütün dersleri 5 üzerinden 5 olan bir öğrenci bile, 6'ncı sınıfta bir dersi 3 olduğu için sınav hakkını yitiriyor.
Bakın bu konuda bize ulaşan yüzlerce mesajdan birinde Gizem Seyman ne diyor:
&nb
ANKARA Arı Koleji öğrencisi Burcu'nun intiharı, dikkatlerin yeniden gençlere yönelmesine neden oldu. Burcu, kolejli olmasaydı, aynı okuldan peş peşe üç kişi intihar etmeseydi ve daha da önemlisi ölen güzel bir genç kız değil de erkek olsaydı, medyanın ilgisi yine bu kadar yoğun olur muydu? İşte o tartışılır. Örneğin aynı okuldan diğer iki öğrencinin intiharı neden hiç gündeme gelmedi?..
Cinnet salgını gibi, intihar salgını da aldı başını gidiyor. Hemen her gün gazetelerin bir köşesinde Burcu'nunki gibi manşetlere çıkmasa da birkaç intihar haberi görmek mümkün. Çoğunluğu da genç.
Gençleri böylesine umutsuzluğu düşüren ne? Olayların kökenine inmedikçe sağlıklı gerekçeler bulmak mümkün değil.
Aslında intihar noktasına gelmeden önceki aşamalar çok önemli. O noktaya gelinceye kadar gençlerle hiç ilgilenmeyip intihardan sonra ah, vah etmek biraz günah çıkarmak olmuyor mu?
İntihardan önce, örneğin gençler neden tarikatlara, terör odaklarına, uyuşturucuya, fuhşa, şiddet olaylarına giderek artan bir