YENİ yıla pek çok öğretmen buruk girdi. Nedeni de 16 Aralık'ta Resmi Gazete'de yayımlanan "Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen ve Yöneticilerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Esaslar". Kararnamede, her ne kadar "Kazanılmış hakların korunmasına özen gösterilmiştir" dense de, öyle olmadığı gelen faks ve telefonlardan net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Yeni yıla zamlı maaşlarla girmeyi hayal eden öğretmenler, ek ders ücretlerinin tırpanlanmasının şokunu henüz atabilmiş değiller.
Yapılan kesintiler aslında büyük rakamlar değil. 10 ile 16 milyon lira arasında değişiyor. Ama öğretmenlere öylesine düşük maaşlar veriliyor ki, her kuruşun önemi var. Tepkilerinin büyüklüğü de zaten bu yüzden...
Mağdurların başında da yabancı dil öğretmenleri ile Fen ve Matematik derslerini yabancı dille veren branş öğretmenleri geliyor. Özellikle Anadolu liselerinde görev yapan öğretmenler, bu yüzden bir hayli sıkıntılılar. Meslek liselerinde laboratuvar çalışması yapan öğretmenlerle, rehberlik uygulaması ve eğitsel kol çalışması yapan öğretmenler de
TÜRKİYE'de işler hep ters gittiğinden, yaptığımız haberler de genelde olumsuz oluyor. Bu yüzden de pek sevilmediğimizi çok iyi biliyoruz...
Zaman zaman, özellikle de her yeni yılın başlangıcında, önceki yıllardan daha çok pembe konuları ele alalım istiyoruz ama, sonuçta ortaya çıkan tablo yine gri oluyor. Çünkü ne kadar pembe görmeye çalışsanız da kara toblo griden farklı görünemiyor...
Herkes kadar bizler de bir gazete okuyucusu, bir TV izleyicisiyiz. Sabah gazeteleri okurken karamsar haberler bizim de hoşumuza gitmiyor. Akşam haberlerinde kan revan görüntüler, coplanan öğrenci ve memurlar, dakikalarca süren polemikler izleyici olarak bizi de tiksindiriyor. Ama bunlar Türkiye'nin gerçeği... Arkadaşlarımızın yaptığı, sadece biraz abartı ve duygu sömürüsü...
Kötü haber çabuk yayılır derler. Gerçekten de öyle oluyor. Bir yerde bir olumsuzluk olmasın, anında bize ulaşıyor. Ama nedense iyi haberler aynı süratte gelmiyor. Bazen aylar yıllar sonra haberdar oluyoruz.
Türk halkının pek çok olumlu
DİĞER sektörlerde durum nasıl bilmiyorum ama, eğitimde serbest piyassa ekonomisi tıkır tıkır işliyor. 1999'da eğitimde neler olacak araştırmasını yaparken, özel öğretim kurumlarına geldiğimizde, gözlerimiz fal taşı gibi açıldı.
Peryodik olarak her yıl yüzde 80 ile yüzde 100 arasında zam yapan kolejlerde 1999 ücretleri, 5 milyar lira sınırını aşacak. Evet yanlış anlamadınız 5 milyar lira ve sadece bir yıllığı. Bir sonraki yılda da 10 milyar lira sınırına dayanırsa, hiç şaşırmamak gerekir...
Sekiz yıl önce, ücretler bir milyon lira sınırına dayandığında, Türkiye ayağa kalkmıştı. Gazeteler, televizyonlar günlerce bu konuyu işlemişti. Ücretler nereye gidiyor, bu ücreti kimler ödeyecek tartışması yapılmıştı günlerce.
Ama sonraki yıllarda Özal sayesinde pek çok insan önce milyoner, ardından da milyarder yapıldığı için "bir milyar"ın tepkisi pek o kadar yaygın olamamıştı. Ama eminim ki, 5 milyarlık faturalar da en az bir milyonluk ücretler kadar şok yaratacak...
Enflasyonun yüzde 65 olarak
YENİ bir yıla daha giriyoruz. Ama bu yıl diğerlerinden çok farklı. Bitimi hem yeni bir yüzyılın, hem de bir bin yılın başlangıcı olacak...
1999'da dünyanın neresinde olursak olalım, hangi konumda bulunursak bulunalım çok değişik duygular yaşayacağız.
Her şeyden önce bir hayal gibi çok uzaklarda olan 21. yüzyılın son basamağında olacağız. Bir adım sonra 2000 yılına girmenin duygusuyla içimiz içimize sığmayacak.
Her yıl başında, her doğum gününde, bir yandan bir yılı daha geride bırakmanın hüznünü yaşarken, bir yandan da yeni bir yaş, yeni bir yıl için uzun uzadıya kararlar alırız. Oysa şimdi hem yeni bir yüzyıl, hem de yeni bir bin yıl başlıyor.
Yüzyılların bitişini belki şansı olanlar görmüştür. Ama bin yılların bitimini insanoğlunun çok azı gördü. Bu açıdan bakıldığında 1999'u hep duygular içerisinde çok yoğun yaşayacağız.
5 yıllık, 10 yıllık, 100 yıllık, 500 yıllık değerlendirmelerin yerini 1000 yıllık değerlendirmeler alacak. Son 1000 yılın olaylarını,
YENİ yıl nedeniyle birbirinden ilginç kartlar geliyor. En çok hoşuma gideni, kapağını açtığınızda, "bir dilek tutun" diyerek, sizi hayal dünyasında alıp bir yerlere götürendi...
Ciddi temennilerden artık bezginlik noktasına gelindi ki, yoğun bir espri furyası başladı. Bu durum, bir anekdotu da beraberinde getirdi.
Kralın biri, ülkeyi yönetenlere, vergilerin oranını sürekli artırın talimatı veriyormuş. Vergiler yükseldikçe sızlanmanın dozu artıyor, artıkça da vergiler iki katına çıkartılıyormuş. Öyle bir noktaya gelinmiş ki, halk artık ağlamayı, sızlamayı bir yana bırakıp gülmeye, oynamaya başlamış. Durum krala iletildiğinde "tamam, vergileri yükseltmeyi artık durdurun" talimatı vermiş...
Umarız yılbaşı kartlarındaki bu gırgır şamata, ülkeyi yönetenlere bir şeyelerin zamanının artık geldiği mesajını verir.
Türkiye'yi "Şansa yaşayanların ülkesi" olarak tanımlayan ve yeni yılda her şeyden çok şansa ihtiyacımız olduğuna dikkati çeken Giftajans çalışanları da yılbaşı armağanı olarak hayatımızı
TÜRK eğitim sisteminin en büyük baş ağrılarından biri de giriş sınavları. Öğrencileri okula soğutan, dershaneleri vazgeçilmez kılan sınav sistemleri yüzünden, sınıf içi eğitim ölmüş, başarının tek ölçütü alınan puanlar olmuştu.
Okulu ikinci plana iten bu yanlış uygulama, eğitim sisteminde ciddi tahribatlar yapmaya başlayınca, önlemler de peş peşe gelmeye başladı.
Önce üniversiteye girişte, ardından da Anadolu liseleri, kolejler, fen liseleri ve meslek liseleri sınavlarında önemli değişikler oldu. Temel amaç okul içi eğitimi önemli kılmaktı ve öyle de oldu.
Gelecek yıldan itibaren sadece üniversiteye girişte değil, sınavla öğrenci alan diğer tüm okullara girişte okul içi notlar önem kazanacak. Bu nedenle öğrencilerin, kurslara verdikleri önem kadar okul içi derslere de ağırlık vererek ortalamalarını yükseltmekte sonsuz yarar var...
Dünya üniversitelerini gezerken, gittiğimiz her ülkede ısrarla iki soruyu sormuştum: Birincisi rektörlerin nasıl seçildiği, ikincisi ise özel üniversitelere devlet
TRT, "Öğrenciye ihanet" manşetinden sonra uzun bir açıklama göndermiş. Kendilerini haklı göstermeye çalışırken de iyice batağa saplanmışlar. Ortada daha mürekkebi kurumayan 22.12.1999 tarihli, "acele" damgalı ve Genel Müdür Yardımcısı Bülent Varol imzalı ültimatomları varken, "At yarışı mı, eğitim mi?" konulu makale gerçeği yansıtmamaktadır diyebiliyorlar. Pişkinliğin bu kadarına da pes doğrusu...
Anadolu Üniversitesi'ne daha önce gönderilen yazılarda, Jokey Kulübü'yle imzalanan anlaşma gereği açıköğretim derslerinin yerine at yarışlarının yayımlanacağını duyuran TRT, bakın son yazısında ne diyor:
"Türkiye Jokey Kulübü'nce hazırlanan yıllık yarış programına göre, 2 Ocak 1999 tarihinden itibaren, 11 Nisan 1999'da başlayacak İstanbul ve Bursa yarışlarına kadar at yarışlarının salı günleri de yapılacağı bildirilmiştir.
Söz konusu yarışlar TRT 4'ten naklen yayınlanacağından, ilgi (a) yazımızda belirtildiği üzere çarşamba ve perşembe günlerinin yanı sıra salı günleri de, Açıköğretim Fakültesi ders programlarının sabah yayınları 70
TELEFONLARIMIZ dün hiç susmadı. Arayanların çoğu Açıköğretim Fakültesi öğrencileriydi. Bir yandan sorunlarını dile getirdiğimiz için bize teşekkürlerini dile getiriyorlar, bir yandan da TRT'ye veryansın ediyorlardı.
Liderlerle de konuştuk. Başbakan Yardımıcısı Bülent Ecevit, konunun önceki aylarda rektör tarafından kendisine de iletildiğini ve Maliye Bakanı Temizel'i yardımcı olması için görevlendirdiğini söyledi. CHP lideri Baykal ise eğitimin, at yarışlarına kesinlikle tercih edilemeyeceğinin altını çizdi. Milli Eğitim Bakanlığı da yaptığı açıklamada konunun çözümü için çaba sarfedeceğini duyurdu. ANAP MKYK üyesi ve açıköğretimlilerin hamilerinden Yaşar Dedelek ise konuyu TRT genel müdürüyle konuştuğunu, gelişmeleri Başbakana ileteceğini bildirdi...
Siyasilerin ortak tavrı: eğitimin hafife alınamayacak kadar ciddi bir konu olduğu ve TRT'nin "ben yaptım oldu" dayatması içerisine giremeyeceği şeklindeydi. Umarız gelişmelerde bu yönde olur...
Tek kabahatlerinin okumak olduğunu dile getiren açıköğretimliler ise gün boyu susmayan