Öğretmenler Günü (2)

25 Kasım 1998

       Öğretmenler günü dün bir kez daha kutlandı. Cumhuriyet'in 75. yılı kadar görkemli olmasa da, Eğitim - Sen'cilerin iddia ettiği kadar da sönük geçmedi...
       Öğretmenlerle ilgili dün çok parlak sözler de söylendi, duygu sömürüsü de yapıldı. Ama öğretmenlerimizin bugünkü gerçek sorunları pek fazla dile getirilmedi.
       Devleti yönetenler, öğretmenin her açıdan ızdırap çektiğini bile bile pembe tablolar çizdi. Sendikacılar eğitimi, öğretmeni unutup sloganlar peşinde koştu. Öğrenci ve veliler ise bazen gönülden, bazen de zoraki sevgili öğretmenlerini hatırladı...
       Madem ki ülkemiz ve çocuklarımız, hayattaki en değer verdiğimiz varlıklarımız, o halde onların geleceğini teslim ettiğimiz öğretmenlerimiz de en değer verdiğimiz kişiler olmalıdır. Onların sorunu, konumumuz ne olursa olsun, bizim de sorunumuz olmalıdır.
       Biz, eğitimi, öğretmeni yılda bir hatırlayanlardan olmadığımız için bazen sesimizi daha fazla yükseltebiliyor, bazen de cuvaldızın en büyüğünü kendimize batırabiliyoruz. Ne siyasetçiler gibi oy

Yazının Devamı

Öğretmenler Günü

24 Kasım 1998

       EĞİTİM - Sen, yani Eğitim Bilim ve Kültür Emekçileri Sendikası, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü protesto ediyor. Protestoyla da kalmayıp kutlayanları da eleştiriyor. Sanki onlar "kutlanmasın" deyince, tüm kamuoyu arkalarından gidecekmiş gibi... Eminim yanıldıklarını bugün bir kez daha görecekler...
       İnsanlar ve kurumlar, yüzde yüz haklıyken, ancak böylesi yanlışlarla haksız duruma düşebilirler. 24 Kasım'a karşı çıkmak, Eğitim - Sen'e ne kazandırır ki, böyle bir çatışma içerisine giriyorlar. Anlamak mümkün değil...
       İlla da bir eylem yapacaklarsa, illa da bir tepki koyacaklarsa, bu 24 Kasım Öğretmenler Günü için değil, yaz - boz tahtasına döndürülen eğitim sistemimiz, öğretmen yetiştirme yöntemimiz ve yoldan geçenin öğretmen yapıldığı çarpık anlayış olmalıydı.
      Eğitim - Sen, Öğretmenler Günü'nün 24 Kasım'da kutlanmasını, 12 Eylül'ün bir dayatması olarak görüyor. Onun için karşı çıkıyor. Oysa 24 Kasım, Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliği'ni kabul ettiği gün. Askerlere, özel bir gün olarak 24 Kasım'ı seçtikleri için kızmak yerine,

Yazının Devamı

Olacağı buydu!

21 Kasım 1998

       AKADEMİK çevrelerde günlerdir tartışılan YÖK Disiplin Yönetmeliği'yle ilgili kaygıların ne kadar haklı olduğu somut bir örnekle bir kez daha ortaya çıktı.
       En iyi kanun ve yönetmeliklerin bile art niyetli yöneticilerin elinde kabusa dönüştüğünü hemen herkes bilir. Hele bir de kanun ve yönetmelikler, elastiki olur ve baskı aracı olarak kullanılırsa gerisini siz düşünün.
      YÖK Disiplin Yönetmeliği'nin en fazla eleştirilen yönü buydu. YÖK, kendisini adli organların yerine koymakla kalmamış, rektörleri de hem savcı, hem de hakim yetkisiyle donatmıştı. İstediğine istediği suçu yakıştırıp, istediği cezaları verebiliyorlar. Özellikle de Anadolu üniversitelerinde, hasbel kader o makamlara oturmuş rektör ve dekanlar, tam anlamıyla ali kıran, baş kesen konumundalar. Onları denetlemesi gereken YÖK ise birkaç konu dışında tam anlamıyla kış uykusunda.
       Bugün size anlatacağımız olay, Disiplin Yönetmeliği'nin nasıl sindirme aracı olarak kullanılabileceğine ilişkin somut bir örnek. Bakalım YÖK Başkanı Gürüz bu konuda ne diyecek?...
   &n

Yazının Devamı

Doçentlik sınavı

20 Kasım 1998

       AKADEMİK unvanların ulufe gibi dağıtıldığını defalarca yazdık. Pek çok insana hiç hak etmedikleri halde doktor, doçent, profesör unvanı verilmesinin akademik saygınlığı azalttığını üzülerek izledik. Ama dün TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı, eski rektör Prof. Dr. Halil Cin'i dinleyince durumun çok daha vahim olduğu ortaya çıktı.
       Prof. Cin, akademik unvanların adeta yağmalandığını, eş, dost, ahbap ilişkileri çerçevesinde dağıtıldığını, öteden beri var olan ideolojik kayırmalara şimdi bir de tarikat bağlantılarının eklendiğini yüreği sızlayarak anlattı.
       Bütün bunlar olurken akademik saygınlığı koruması gereken kurumlar ne yapıyor? Örneğin YÖK, Üniversitelerarası Kurul, üniversite senatoları, Milli Eğitim Bakanlığı ve TBMM... Görebildiğimiz kadarıyla bu anlı şanlı kurumlar, akademik erozyonu sadece izlemekle yetiniyorlar.
       TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Prof. Cin'i üzen de bu. Peki o halde konuyu neden Meclis'e getirmiyorsunuz, sorusunu ise yakında, çok geniş bir şekilde getirmeyi düşünüyorum şeklinde cevaplandırdı, ama kesin

Yazının Devamı

Tek ders mağdurları

19 Kasım 1998

       20 yıla yakındır gazetecilik yapıyorum. Türkiye'nin gündemi hiç bu kadar yüklü olmadı. Gazetecilik tabiriyle eskiden birkaç yılda bir patlayan bombalar, şimdi neredeyse her hafta peş peşe geliyor. Anlayacağınız gündem yüklü mü yüklü. Ama gelin görün ki vatanaşın gündemi, Türkiye'nin gündemi gibi öylesine hızlı değişmiyor...
       Ankara'nın gündemi ile medyanın gündemi genelde birbirine paralellik sağlıyor. Ama vatandaşın gündemi, yani sorunları, kolay kolay Ankara'nın ve medyanın gündem maddeleri arasına giremiyor. Ne Meclis'te kanun oluyor, ne de gazetelerde manşet.
       Bugün ele alacağımız tek ders konusu da on binlerce vatandaşımız için diğer tüm sorunlardan çok daha hayati, ama ne ilgilenen var, ne de çözüm üreten...
       Lise ve üniversitelerdeki binlerce tek ders mağdurunun oluşturduğu kervana şimdi açık öğretimliler ve lisans tamamlama programına katılan öğrenciler de katıldı.
       Aklın, mantığın, bilimin olduğu bir ortamda 100 üzerinden bir puan için öğrencinin bir yılı yakılır mı? Yakılmaması gerekir.

Yazının Devamı

Disiplin yönetmeliği

18 Kasım 1998

       YÖK'ün disiplin yönetmeliğinde yaptığı son değişiklikler, akademik çevrelerin son günlerde en çok konuştuğu konu oldu. Ne Çakıcı kasetleri, ne Korkmaz Yiğit'in Ankara'da yarattığı deprem, ne de Apo'nun yakalanışı hocaları bu kadar derinden etkilemedi...
       Gün geçmiyor ki bu konuda bir toplantı düzenlenmesin. Ortalık toz duman. İşte manzara: YÖK'ün artık alışkanlık haline gelen "ben yaptım oldu" dayatması, öğretim elemanları dernek ve sendikalarının YÖK'ün her yaptığına kayıtsız şartsız karşı çıkışları, siyasilerin üniversiteleri daha da karıştıran yaklaşımları ve gelişmeleri her zaman olduğu gibi uzaktan izlemekle yetinen sessiz çoğunluk...
       Tarafların görüşlerini ayrı ayrı dinlediğinizde kendi açılarından haklı gözüküyor gibiler. Ama muhalefet şerhi koyanların yaklaşımları da, demokrasi ve hukuk devleti çerçevesinde değerlendirildiğinde bir o kadar haklı izlenimi veriyor.
       YÖK Başkanı Kemal Gürüz, kopartılan fırtınanın abartılı olduğuna inanıyor. "Bizim yaptığımız 1981'den bu yana uygulanan 55 maddelik disiplin yönetmeliğinin sadece

Yazının Devamı

Şiddet ve argo

17 Kasım 1998

       OKUL ve evlerde son günlerde giderek yoğunlaşan bir sohbet konusu var: Şiddet ve argo.
       Öğretmen ve anne - babaların bu tedirginliğinin kaynağı ise öğrenciler. Kendilerini bir gün Rambo, bir gün İnek Şaban, bir gün de maymun adam olarak gören çocuk ve gençlere, artık ne anne - babalar, ne de öğretmenler söz geçirebiliyor...
       Çocuklarımızı, ağzı bozuk birer cavanar haline, ne veliler, ne de öğretmenler getirdi. Tek sorumlu var o da: televizyonlar.
       Çizgi filimlerde şiddetten geçilmiyor. Sinema filimleri ve parodiler ise şiddetin, erotizmin, her türlü düzeysizliğin ve Türkçeyi adeta katleden argo konuşmaların bir demeti haline geldi.
       Şiddet konusunda öteden beri bir şikayet vardı. Geçen yıl Yüzyıl Işıl İlköğretim Okulu ile bu konuda bir hayli mücadele verdik. Yazılı ve görsel medya kuruluşları bir bir ziyaret edilerek bu konudaki duyarlılık dile getirildi. Etkili de oldu. En azından kan revan görüntüler ve şiddet içerikli filmler azaldı.
       Çeşitli okullardan bir

Yazının Devamı

Mesleki teknik eğitim

16 Kasım 1998

       GEÇTİĞİMİZ hafta Ankara'da mesleki ve teknik eğitim adına çok güzel günler yaşandı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın düzenlediği fuarda, Türkiye'nin dört bir yanında mesleki eğitim yapan okullar, hem kendilerini tanıttılar hem de el emeği göz nuru beyin harikası ürünlerini sergilediler.
       Biri Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay ile olmak üzere fuarı iki kez gezdim. Bir de konferans verdim. Yaşadıklarım tek kelimeyle harikaydı.
       Ezberci ve tüketici eğitimden, üretici eğitime belki tam anlamıyla geçemedik, ama bu konuda ciddi adımlar atıldığını ve epeyce bir yol alındığını gururla gördük.
       Neredeyse attığı her adımda eleştiri konusu olan Milli Eğitim Bakanlığı, bu fuarla bir ölçüde övgüye değer işler de yapmış olduğunu kanıtladı.
       Fuarda yüzlerce reyonda farklı bir mesleki eğitim kurumu kendisini tanıtıyordu. Örgün ve yaygın eğitim veren öğretim kurumları bazen bir arada, bazen de sektör olarak aynı reyonda buluşmuşlardı.
       Robotların sergilendiği reyon en çok ilgi

Yazının Devamı