Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Genelde her şeye çok güzel başlıyoruz. Ama nedense arkasını aynı güzellikte getiremiyoruz. Geçenlerde metro açıldı diye neredeyse düğün bayram yaptık. Oysa bu, en az yüz yıl gecikmiş bir ikinci adımdı. Metroya ilk adım, 1800'lerin sonunda İstanbul'da Tünel'de atıldı. Hem de dünyanın ilk örneklerinden biri olarak hizmete girdi...
Benzeri gecikmelerimiz o kadar çok ki! Bugün yine akası gelmeyen bu çok önemli ilk adımlardan birini ele alacağız. Mühendis kökenliler için ABD'deki MIT çok önemli bir bilim ve teknoloji merkezi. Oradan mezun olmak, ayrı bir önem taşır. Bizim için ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ neyse ABD için de MIT aynı anlama geliyor.
1992'de Başbakan ve Cumhurbaşkanı mühendis kökenli olduğu için MIT'nin bir benzerini Türkiye'de yaratmak istediler. Özellikle Özal bu konuda çok istekliydi. Demirel de destek verdi. Sonuç olarak bir değil, iki yüksek teknoloji enstitümüz oldu.
Yüksek teknoloji enstitülerinin biri İzmir'de, diğeri de Gebze'de kuruldu. Amaç, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın gözde bilim ve teknolojoi merkezlerini yaratmaktı. Üniversitelerden farklı olacak, meslek adamı değil bilim adamı yetiştirecekti. Ama olmadı, olmadı...
Şimdi her iki enstitü de yokluklar ve sorunlar içinde adeta boğuluyor. Hedefleri arasında lisans düzeyinde öğrenci almak yokken, son yıllarda bu alana yöneldiler ve sıradan üniversite konumuna geldiler. Bütçe ve ödenek tahsisi yapılırken de aynı tavır sergilendi. Dolayısıyla gelişmeleri kaplumbağa hızına düştü...
Geçtiğimiz hafta İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü yeni öğretim yılına başladı. Türkiye'nin üç kadın rektöründen biri olan Prof. Dr. Semra Ülkü, bu sıkıntılarını açılışta uzun uzadıya dile getirdi. Daha önce de defalarca YÖK'e, hükümete, Çankaya'ya bildirmiş ve sonuç alamamıştı. Bu kez öğrenci ve velilere yaşadıkları sıkıntıları anlattı. Verilen vaat, edilen sözleri nasıl yerine getirmediğini vurguladı. 1994'te temeli atılan Urla - Gülbahçe Kampüsü'nün neden bitirilemediğini dile getirdi.
İzmir'e 40 kilometre uzaklıktaki kampüste ne yurt var, ne de lojman. Hoca haklı olarak soruyor: Bizim benzerimiz teknoloji enstitülerinde laboratuvarlar, araştırma merkezleri, kütüphaneler 24 saat açık olur. Öğrenci, öğretim üyesi hep kampüsün için bulunur. Ama biz bunu bir türlü gerçekleştiremiyoruz. Bu durumda üretken hale gelip nasıl dünyaya açılabiliriz?..
Güya bu enstitüler kurulduğunda, artık milyonlarca dolar harcayarak yurtdışına mastır, doktora için öğrenci göndermeyecektik. Güya, söz konusu enstitüler üniversite - sanayi işbirliğini gerçekleştirerek Türkiye'ye AR - Ge ruhu kazandıracaklardı. Ama hepsi boş çıktı...
Özetin özeti: Yüksek teknoloji enstitülerinin kurulması çağı yakalayan önemli bir adımdı ancak arkası gelmedi. Ama henüz geç kalınmış değil. Biraz ilgi, biraz destek boşa geçen zamanı telafi edebilir!..


Yazara E-Posta: aguclu@milliyet.com.tr