Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu konuda daha önce de çok yazılar yazdım. Çünkü kalkınmanın da refahın da gücün de olmazsa olmazlarının başında o geliyor. Ama bunu bir türlü anlamıyoruz. Özellikle de siyasetçiler. Herkese bir tablet dağıtınca, bilimi, teknolojiyi,
geleceği yakaladık sanıyorlar...
Geçenlerde Bilim Bakanı açıklama yaptı. 100 bin bilişim personeline ihtiyaç var dedi.
Peki, gerisi geldi mi? Hayır.
Bu şuna benziyor:
İlle de olimpiyat diyoruz ama sporcu yetiştirmek için hiçbir çabamız yok.
Alın verdik deseler ne olacak?
Hadi stadyumlar yaptınız, peki o pistlerde hangi sporcularımız yarışacak?
Sporcu dediğin üç ayda, üç yılda, 13 yılda pat diye yetişir mi?
Önce bir spor kültürünün oluşması, lisanslı sporcu sayısının milyonları bulması, yıldız takımlarının yok olmaları yerine artmaları gerekmez mi?..
Şimdi aynı durum, bilim toplumu olma konusunda yaşanıyor. PİSA değerlendirmelerinde en sondayız. Üniversite giriş sınavlarında 40 fen sorusunda Türkiye ortalaması 4’ün altında. Bilişim teknolojileri dersleri bir konuluyor, bir kaldırılıyor.
FATİH Projesi’nin bile neredeyse sadece adı kaldı. İşte böyle bir ortamda, ille de Bilim Toplumu olacağız diyoruz. Keşke inandırıcı olsa, keşke başarabilsek.
İşte o zaman ilk alkışlayan biz oluruz...
Hangi alanda olursa olsun bir anda zirveye çıkılmıyor. Dünya bilimine katkı sıralamasında her ne kadar düne göre daha iyi durumda olsak bile, iddialı ülkelerin yanında esamemiz bile okunmuyor. Bırakın Amerika, Çin, Japonya, Almanya gibi dünya devlerini, sanayileşme konusunda aynı dönemde yola çıktığımız Güney Kore gibi ülkeler bile bize nal toplatıyor. Bir şirketleri, bizim bin şirketimizden daha büyük. Gerisini artık siz düşünün...
Peki, bu, pes edelim, bizden bir şey olmaz anlamına mı geliyor?
Kesinlikle hayır.
Zor karar veriyoruz, hızlı yol alıyoruz ama çalışma disiplinimiz yok.
Bir anda yeni bir süreç başlatıp, eskisini unutuveriyoruz.
Bu yüzden de hiçbir konuda iddialı noktaya gelemiyoruz.
Yani eskilerin deyimiyle sebatkâr değiliz!..
Eğer ille de Bilim ya da Bilişim Toplumu olmak istiyorsak, bu konudaki kararlılığımızı ortaya koymamız gerekir.
Şimdiye kadar, bir bilim politikası oluşturabildik mi?
Örneğin son Milli Eğitim Şurası’nda bilim adına ne konuşuldu, ne tartışıldı, bu alanda hangi derslerin konulmasına karar verildi?..
Çocuklarımızı bilgisayar okuryazarı haline nasıl getireceğiz?
Gerçek bilişim teknolojileri öğretmenleriyle mi yoksa “Çakma Öğretmenler”le mi?
MHP Balıkesir Milletvekili Milli Eğitim Komisyon Üyesi Ahmet Duran Bulut’un bu yönde verdiği soru önergesi ne anlama geliyor?

Bilişim dersleri
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Fatih Projesi kapsamında donanım kurulumu tamamlanan okullara, “Bilişim Teknolojileri Rehber Öğretmenliği” kurslarına katılarak sertifika alan branş öğretmenleri arasından altı aylık sürelerle Bilişim Teknolojileri Rehber Öğretmeni görevlendirmesinin yapıldığını söyleyen Bulut, Bilişim Teknolojileri Öğretmenliği alanında yeterli sayıda kadro açılmadığı için ataması yapılamayan öğretmenlerin mağduriyetinin MEB tarafından çözülmesi gerektiğine vurgu yapıyor.
İşte Bulut’un Milli Eğitim Bakanı Avcı’ya yönelttiği sorular:
1. Bilişim teknolojileri öğretmenlerimizin mağduriyetlerini sona erdirmek adına ne tür çalışmalar yapmaktasınız?
2. Okullarımızda “Bilişim Teknolojileri Rehber Öğretmenliği” alanında kadro açılması konusunda çalışmalarınız
olacak mıdır?

Zorunlu ders olsun
Bilim Bakanı Fikri Şimşek’in sözünü ettiği 100 bilişimci nasıl yetişecek? Bu iş üniversitelerle olmaz. Anaokulundan itibaren çocukları işin içine çekmek, motive etmek ve üretken hale getirmekten başka çaremiz yok. Çünkü sözünü ettiğimiz ülkelerde bu böyle oluyor.
Eğer bir hedef ortaya koyuyorsanız, gereğini de yerine getirmelisiniz...
Özetin özeti: İktidar belki her konuda kabahati geçmişe ve başkalarına bulabilir ama bu konuda, bugün de yarın da söyleyecek sözü olmaz! Başarı da onların, başarısızlık da. Teknolojiye dayalı üretken bir ekonomi yaratılmadığı sürece, güçlü bir refah toplumu olmamız hayaldir!..