Abbas GÜÇLÜ
Tıp eğitiminde tehlike çanlarının çaldığını dün yazmıştık. Bugün ise tıpta uzmanlık sınavı (TUS) öncesi ve sonrasında yaşanan rezaletleri dile getirmek istiyoruz.
Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS), kazanılması en güç sınavların başında geliyor. Ne kadar başarılı olursanız olun, istediğiniz bir alanda uzmanlık yapma şansınız yüzde 2, 3'ü geçmez. Tıp fakültelerini birincilikle bitiren pratisyen doktarların bile bu sınavı bir defada kazanması çok güç. Sınava girenlerin çoğu şansını 3, 4, 5'inci kez deneyenler.
TUS yüzünden yaşamı altüst olan doktorların sayısı öylesine fazla ki! Çok zor girilen bir fakülte, ardından çok ağır bir eğitim ve sonrasında da yine bezdirici bir sınav. Siz siz olun TUS'a hazırlanan birine ya da yakınlarına TUS'u sormayın! Sadece moraliniz bozulmakla kalmaz, tıpba karşı içinizde en ufak bir özlem varsa, o da yok olup gider.
Nitekim TUS'un çektirdikleri yüzünden, tıp fakültelerinin puanları düştükçe düştü. Öyle bir hale geldiki 10 yıl öncesine kadar, üniversite sınavlarında ilk yüze girenlerin yarıdan fazlası tıpbı seçerken, şipdi bir tane bile bulmak mümkün olmuyor. Dahası 470, 480 puanın altında öğrenci alınmazken, bu yıl bazı özel tıp fakültelerine 290 puanla, yani sıfır puana yakın bir taban puanla öğrenci alındı. Yani iyice ayağa düştü...
Pratisyen hekimliğin kabul görmemesi yüzünden, uzmanlığın önemi son yıllarda iyice arttı. Bu duruma gelinmesinde yanlış devlet politikasının da fazlasıyla katkısı oldu. Uzmanlık böylesine önemli ve girilmesi de böylesine zor olunca, 90'lı yılların başından itibaren bu konuda da her türlü
"sahtekarlık" gündeme geldi. TUS sorularının parayla satılmasından tutun da, yurdışından alınan sahte belgelerle TUS engelini aşmaya kadar her yöntem denendi.
Doğu bloku ülkeleri ve Türki cumhuriyetler bu konuda cennet oldu. Parayı bastıran bu ülkelerde uzmanlığa başladı, birkaç ay sonra da Türkiye'ye nakil yaptırdı. Bakanların çocuklarına varıncaya kadar binlerce doktor bu çirkin yöntemle uzmanlık kadrolarını ele geçirdi. Kurumlarda uzmanlık öğrencileri ikiye ayrıldı. TUS engelini kendi bileğinin gücüyle aşanlarla, para gücüyle aşanlar birbirlerine selam vermez oldu. Bu gerginlik hala da devam ediyor. Şeflik sınavlarına TUS'u kazanmayanların alınıp, alınmaması sorunu hala tazeliğini korurken, şimdi de doçentlik krizi çıktı.
TUS engelini aşmadan, yurdışından paraşütle uzmanlık eğitimine başlayanlar, önce uzman ardından da yardımcı doçent olduktan sonra şimdi de doçentlik için kapıları çalmaya başladılar. Ama karşılarına TUS engeli çıktı. TUS'sa girip kazanmadıkları için doçentlik sınavına giremiyorlar.
Başlangıçta atılan yanlış adımın etkileri, daha sonra adaylar ne kadar başarılı olsa da, devam ediyor. Ve bunca rezalet yaşanırken Sağlık Bakanlığı, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı olup bitenleri sadece izlemekle yetiniyor. Yazık, çok yazık!...
Yazara EmailA.Guclu@milliyet.com.tr