Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önceki gün genç bir pratisyen doktorun yaşadığı pişmanlığı, yorgunluğu, kırgınlığı ve en önemlisi de idealizmini yitirdiğini sizlerle paylaşmıştım. Benzeri yüzlerce mail geldi. Hem de sadece doktorlardan değil hemen her meslekten.
Milyonlarca genç onların yerinde olmaya can atarken, onlar neden ve nasıl bu noktaya geldiler. Üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu! Peki, bunu kim yapacak?
Gençlik Bakanlığı mı, MEB ve YÖK mü? Ya da başkaları mı?
Genç nüfusumuzla övünüyoruz da, onlar için ne yapıyoruz? Daha da önemlisi onlar kendilerine, ülkelerine, mesleklerine ve geleceğe küserken, bu kimin umurunda?
Ne olur artık birileri onları ciddiye alsın. Üniversiteye giremeyenler bin pişmansa, üniversiteyi bitirenlerin on bin pişman olduğu bir süreçten geçiyoruz. Daha önce de yazdım ama bu kez SOS vererek dikkat çekmek istiyorum, eğer üniversite mezunlarına sahip çıkmazsak, üniversiteye olan talep daha da azalacak, kontenjanlar boş kalacak ve yükseköğrenime küsen gençliği topluma kazandırmak eskisi kadar kolay olmayacaktır...
Her ne kadar Ankara onları görmemezlikten gelse de işte size gençliğin geldiği noktayı gösteren birkaç çarpıcı örnek:
“Önceki gün, bir kardeşimizin, tıp fakültesine gitmesi ve çok sevdiği bir mesleğe başlamışken artık hayattan beklentilerinin kalmamasına değinmişsiniz. Yazıyı okurken kendi seçimim gözlerimin önüne geldi.

Beni kim düşünecek?
1998’de, 476 sosyal puanı alıp, 472 puanlı Ankara Hukuk yerine Dokuz Eylül Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği’ne girdim. Öğretmen lisesi çıkışlı da değildim. Ek puanım da yoktu. Ama çok başarılı bir öğrenciydim. Ankara Hukuk Fakültesini, Edebiyat öğretmenliğinin bir altına yazmıştım tercihlerimde. Ama tercih hatası olarak değil, isteyerek yapmıştım. İnsanlar bana karşı geliyordu ‘Deli misin sen? Hukuk dururken öğretmenlik üste mi yazılır?’ diye. Ama dinlemedim.
‘İnsanları suç işledikten sonra kurtaracağıma suça yönelmeden kurtarırım’ diyordum. Eğitimin önemini biliyordum bir öğretmen çocuğu olarak.
Sonuç hep aynı aslında. Bu sene 9’uncu senemi öğretmen olarak geçiriyorum. O idealistlikten, son bir kırıntı vardı içimde, şimdi o da öldü.
Her hafta Giresun’dan İzmir’e yüksek lisans için gittim geldim. Amacım tayin çıkartmak değildi. Kendi üniversitemde, kendi hocalarımla akademik çalışma istiyordum. Bunun için de tayinimin çıkması gerekiyordu. Ama olmadı.
Öğrenim özrünü kaldırdılar. Ve ben yine de inatla 6000 lira harcayarak ve karşılığında öğretmenlikte hiçbir şey edinemeyeceğimi bildiğim halde, mücadeleme devam ettim ve tez aşamasına geçtim.
Ama inanın artık ne okula gidesim var ne de bir şey yapma isteği. Artık öğrenciler de umurum değil. Ailelerinin düşünmediği insanları, ben mi düşüneceğim! Devlet beni düşünmüyor, ben mi düşüneceğim onları...”

Kafam çok karışık!
“2011’de, ilk girişimde, LYS’de 29 bin sıralama ile inşaat mühendisliğini kazandım. Fakat yıl içinde kendimi neredeyse ağır bir depresyona sürükledim. Çünkü üniversiteye ve bölümüme hiç ısınamadım. Şimdi, okulu bırakıp bu yıl tekrar hazırlanmayı düşünüyorum ama verdiğim karar ne kadar doğru bilmiyorum. içimde kendime duyduğum büyük bir güven var ama ya yapamazsam?..
Kesinlikle o üniversiteye tekrar dönmek istemiyorum ancak bir yandan da büyük bir korku yaşıyorum. Çok geç olmadan bir karar vermem gerek ve bunun için de bana yol gösterip yardımcı olacak birine ihtiyacım var. Çünkü kafam çok karışık.”

Boş gözle bakıyorlar
“Mühendisim. Bilişim sektöründe çalışıyorum. Türkiye’deki ilk 100 şirketin bilişim kadrosunda görevli çalışanlarla, yöneticilerle görüşüyorum. Evet bu insanlar, birçok sınavdan geçerek o pozisyonda oturuyorlar. Ama görüyor ve çok üzülüyorum ki bütün bu insanlar, nasıl oluyor da böylesine boş gözlerle bakıyorlar...
Bu gençleri, nasıl bu hale getirebiliyoruz?..
Ama her ne olursa olsun, yazınızda verdiğiniz örnek çok kötü bir örnek!
Lütfen siz de bu kadar karamsar örnekler vermeyin.
Gençlerimizi zaten zor bir süreç bekliyor...”
Özetin özeti: Gençlerimizin sorunlarını halının altına süpürüp, görmezden gelmeye devam mı edelim? Yoksa yüreğimizi sızlatsa da yaşadıkları sıkıntıları, dünya âleme duyuralım mı? Cevap bekliyorum...