Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Televizyonlar nihayet çocuğu keşfetti. Ama onlar da istismar edilmekten kendilerini kurtaramadılar...
Akşamları ana haber bültenlerinde hemen her kanalda mutlaka uzun uzadıya bir çocuk haberi var. Baktılar ki buzdolabına atılan çocuk hikayesi iyi reyting yaptı, peş peşe benzeri haberleri gündeme getirdiler.
Haberlerin sunuluş şekillerine bakılığında tek ölçü var, o da duygu sömürüsü.
Türkiye'de çocuk olmak gerçekten çok zor. Çileleri doğumdan itibaren başlıyor. UNICEF raporlarına göre bebek ve çocuk ölümlerinin en yoğun olduğu ülkelerden biri de biziz. Okul öncesi okullaşma oranında Avrupa'nın en geri ülkesiyiz. İlk, orta ve yüksek öğrenimdeki okullaşma oranlarında da durumumuz hiç parlak değil. Birinci olduğumuz alanlar da yok değil. Örneğin çocuk işçi sayısı. Örneğin dayak yiyen, sokağa düşen, istismar edilen çocuklarımız...
Batılı ülkelerde çocukların ayakta olduğu saatlerdeki tüm programlara, genel değerlendirmelerin ötesinde ayrıca bir de pedagojik gözle bakılıyor. Çocuğa zararlı, gelişimini engelleyici, özendirici, yönlendirici programlar çok yönlü bir otokontrolle eleniyor. Otokontrol yapanların başında da televizyonların kendileri ve sivil toplum örgütleri geliyor.
Medyanın genelinde olduğu gibi çocuk ve gençlerin durumu televizyonların da umurunda değil. Öğrenciler, yıllardır çok büyük haksızlılarla karşı karşıyalar. YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı inim inim inletiyor, kazanılmış haklarını gasp edip yaşamlarını mahvediyor. Ama bu televizyonların umurunda değil. Haber merkezlerinin kapısını defalarca çaldıklarını yakından biliyoruz. Televizyonda haber konusu olup sorunumuzu dile getirmek için ille de anormal bir şeyler mi yapmamız gerekiyor diyenlerin sayısı o kadar çok ki...
RTÜK'ün bu konudaki dayatmalarını onaylamak mümkün değil. Ama, ha RTÜK, ha televizyonlar. Alın birini vurun diğerine. Çocukları, gençleri istismardan koruyacak vakıf ve derneklere öylesine çok ihtiyacımız var ki!..

Dikey Geçiş Sınavı

ÖSYM eskiden sözüne en çok güvenilen kurumların başında gelirdi. Oysa şimdi onlar da Akara'nın havasından mı, suyundan mı nedendir bilinmez, politikacılar gibi oldu çıktılar. Güya Dikey Geçiş Sınavı (DGS) sonuçları 15 gün içinde açıklanacaktı. Süre çoktan doldu. Öğrencilerin gözü kulağı Ankara'da ama çıt yok. Ne sonuçları açıklıyorlar, ne de ne zaman açıklanacağını!..
Oysa binlerce öğrenci iki yıllık meslek yüksek okullarını bitirdikten sonra, yeniden üniversite sınavına girip çeşitli fakülteleri kazandılar. Kayıtlar da başladı. Ama DGS'yi kazanıp kazanamadıklarını bilemedikleri için kayıt yaptıramıyorlar. Yaptırsalar, dünyanın masrafını edecekler. Ama bu kimin umurunda!..
ÖSYM ve benzeri kurumlar öğrenciye eziyet için değil, hizmet için varlar. Var oluşlarının temel nedeni öğrenciler. Nasıl ki diğer sektörlerde müşteri memnuniyeti çok önemliyse, ÖSYM'nin verdiği hizmetlerde de öğrenci memnuniyeti çok önemli.
ÖSYM'nin pek çok sorunu olduğunu, ağır bir yükün altında ezildiğini hepimiz biliyoruz. Ama bunların hiçbiri öğrenciye eziyet çektirmenin mazereti olamaz...


Yazara E-Posta: aguclu@milliyet.com.tr