Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hani hep en yakınınızda olup da hiç ziyaretine gidemediğiniz çok önemli yakınlarınız olur ya benimle Ankara Üniversitesi arasındaki ilişki de hep öyle oldu. Eminim pek çoğunuz için de durum farklı değil.
Bir Ankaralı olarak o hep bizim üniversitemizdi. Ondan da öte o Atatürk'ün ve Cumhuriyet'in ilk üniversitesiydi. Onunla hep gururlandık. Çöken bir imparatorluktan laik, demokratik, çağdaş bir ülke yaratan onlar oldu.
Fakültelerini bir bir Atatürk bizzat kendisi kurdu...
Osmanlı'nın son döneminde genç kuşaklar savaş alanlarında yitip gitti. Çanakkale'de, Galiçya'da, Kafkasya'da. Savaş ve işgaller sadece aydınları değil, öğrenci ve öğretim kurumlarını da yuttu. Ayakta kalanlar ise işgalin ortasında sıkışıp kaldılar. Hele bazıları vardı ki Mustafa Kemal ve Ankara için Osmanlı yönetiminden farklı düşünmüyordu...
TBMM kurulmuş, Kurtuluş Savaşı kazanılmış, saltanat ve hilafet kaldırılmış, Mustafa Kemal cumhurbaşkanı olmuştu. Ama Atatürk hala huzursuzdu...
En yakınındakiler her şey oldu bitti coşkusu yaşarken o her şey daha yeni başlıyor mesajı veriyordu.
Bir yandan öğretmenlere asıl zaferi siz kazanacaksınız derken öte yandan çağdaş Türkiye'yi yaratacak olan Ankara Üniversitesi'nin hayallerini kuruyordu.
Henüz hilafet ve saltanat kaldırılmamışken 1922'de Meclis'te şunları söylüyordu:
"Kanunlarımız uygar ülkelerin mevzuatı düzeyine çıkartılacaktır. Zira adalet mekanizmasının işlerine kimse karışmayacaktır..."

Hukuk Fakültesi kuruluyor
Atatürk bir hukuk devleti kurmak istiyordu. Ama elinde ne çağdaş hukukçular vardı ne de onları yetiştirecek bir okul. 1925'te Cumhuriyet'in ilk fakültesi böyle kuruldu. Görev Adliye Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'a verildi. İşi zordu. Meclis'ten itirazlar yükseliyordu. İstanbul'da Hukuk Mektebi varken, Ankara'da yeni bir mektep açmak niye idi? Hoca, öğrenci ve kaynak nereden bulunacaktı? Ankara'da Ankara Lisesi'nden başka okul yokken, milletvekilleri bile kalacak yer sorunu yaşarken öğrenciler nerede barınacak, nerede öğrenim görecekti?
İtirazların çoğu haklı gerekçelere dayanıyordu. Savaştan çıkalı henüz üç yıl olmuş ve elde avuçta bir şey yoktu. Ama Atatürk sabırsızdı. Ve ilk fakülte kuruldu. Bazı milletvekilleri ısrarla İstanbul Hukuk Mektebi'nin ders programının uygulanmasını istediler. İşte o an Kars milletvekili Ahmet Ağaoğlu söz aldı ve Meclis duvarlarında tekar tekrar yankılanan şu sözleri söyledi:
"Tamam ama Ankara zihniyetiyle..."

Mülkiye Ankara'ya taşınıyor
1933 reformu gerçekleşinceye kadar İstanbul Üniversitesi ile Ankara arasında hep sorun yaşandı. Bu yüzden Atatürk ve arkadaşları Cumhuriyet'in mimarlarını Ankara'da kendi gözleri önünde yetiştirmek istediler...
Atatürk'ün kurduğu ikinci fakülte Ziraat Mektebi oldu. Ardından İstanbul'daki Veterinerlik ve Mekteb - i Mülkiye yani Siyasal Bilgiler Fakültesi de Ankara'ya taşındı...
Hitler'in zulmünden kaçan Alman profesörlere genç Türkiye Cumhuriyeti kapılarını sonuna kadar açtı. Dünyaca ünlü bilim adamları Ankara Üniversitesi'nin kuruluşunda önemli rol oynadı. Bu arada mastır ve doktora öğrenimi için yurtdışına çok sayıda genç gönderildi.
Tamamı çok iyi eğitim görerek geri döndü. 9 Ocak 1936'da yine Atatürk'ün yoğun gayretleriyle kurulan Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'nin açılışı vardı. Tören konuşmalarının ardından zarif bir Türk kadını kendinden emin adımlarla kürsüye gitti ve ilk dersi verdi. Bu Afet İnan'dı. Kat edilen yolun en güzel örneğiydi...
Özetin özeti: Ankara Üniversitesi'ni gezerken attığım her adım, beni aldı geçmişe götürdü. Yoktan modern bir ülke yaratan mimarlar, kendi yarattıkları eseri geleceğe taşıma konusunda da aynı kararlılık, gayret ve heyecan içerisindeler. Duysaydım inanmazdım. Ama gördüm ve umutluyum. Hem de çok! Niyesi yarın...