Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Yerimiz olsaydı da dikey geçiş taban puanlarını yayınlayabilseydik. Müthiş çelişkiler var. Boğaziçi, ODTÜ, Hacettepe başta olmak üzere en gözde üniversitelerde bile kontenjan açığı var. Oysa bu üniversiteleri 3 - 5 kişinin tercih etmesi imkansız. O halde niye boş kaldı? Anlamlı bir açıklaması yok. Dahası, ilk bine giren öğrenciler açıkta kalırken, 50, 60 bininci sıradaki öğrenciler, dikey geçiş hakkı elde ettiler. Hem de en iyi üniversitelere. İşte birkaç örnek: Ankara Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği 242 puanla, Boğaziçi İngilizce öğretmenliği 290 puanla, Bilkent Uluslararası İlişkiler 291, Peyzaj Mimarisi 262 puanla, Gazi Fen Bilgisi Öğretmenliği 251 puanla, Hacettepe Okul Öncesi Öğretmenliği 235, Sosyoloji 323, A.İ. Endüstri Mühendisliği 322 puanla, İstanbul Fransız Dili ve Edebiyatı 286 puanla, Koç İşletme 317 puanla, Maltepe Hukuk 303 puanla, Mimar Sinan Sosyoloji 319 puanla, Doğu Akdeniz Hukuk 246 puanla, Yakındoğu Bilgisayar Mühendisliği 313 puanla öğrenci aldı.
En çarpıcı olanı da, hiç yabancı dil sınavına girmeyen adaylara gönderilen dil puanı. Okulların başarı notunu geç göndermeleri nedeniyle de binlerce öğrenciye düşük puan verildi. Anlayacağınız, tam bir kaos. Hak eden hak ettiği yere giremiyor. Parası olan her yere girebiliyor. Başkalarının yaptığı hatanın faturası ise hep öğrenciye çıkıyor. Yazık çok yazık!..

Türban krizi!

Üniversiteler bir bir açılmaya başladı. İmam hatiplerden sonra, üniversitelerde de türban avı başlayacak. YÖK ve MEB, her konuda olduğu gibi bu konuda da işin dozunu kaçırdı.
İmam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinde türban yasağı getirmek, krizi daha da büyütmekten öte bir işe yaramaz. Kaldı ki, bu okullar, yeni haliyle, dini yaşam tarzını benimseyen öğrencilerin devam ettiği okullar. Eskiden olduğu gibi imam hatibi ya da herhangi bir meslek lisesini bitiren bir öğrencinin üniversiteyi kazanması hayalden de öte bir şey. Durum böyleyken, ileride din adamı, din kadını olmayı arzulayan gençleri böylesine sıkıntılı duruma düşürmek, yeni küskünler yaratmanın ötesinde hiçbir işe yaramaz...
Ayrıca kışkırtıcı demeçlerden de kaçınmak gerekir. Bir rektör, türbanı bir parça bez olarak değerlendirdi. Bir kaymakam da, türban takanlar İran'a gitsin dedi. YÖK Başkanı ise bu konuda tam bir fanatik. Esen rüzgara göre hareket eden siyasilerin olaya yaklaşımı ise felaket. Kesinlikle samimi değiller. Bir yandan taraf gibi gözüküp, öte yandan her koşulda yasaklanması için yasa ve yönetmelik çıkartmaktan geri kalmıyorlar.
Merhum anne ve babam her ikisi de hacıydı. Anneme başını aç, babama da sakalını kes demekten daha büyük hakaret olamazdı. Her ikisi de aydındı. Dini vecibelerini de diledikleri gibi yerine getirirlerdi. Öğrenciliğimiz sırasında da türbanlı arkadaşlarımız vardı. Ne onlar birilerinin sözcüsü durumundaydı, ne de onlara karışan olurdu. 5 - 6 yıl öncesine kadar üniversitedeki öğrencilerim arasında da türbanlılar vardı. Bazen gelirler, çoğu zaman da diğer öğrenciler gibi okula hiç gelmezlerdi. Ama geldiklerinde de ne onlar ders dışı bir uygulamanın içine girerlerdi, ne de hocalar hafiyelik yapardı...
Aradan yıllar geçtikçe, inananlarla, inanç sömürücüleri birbirine karıştı. Sömürücülerin en başında da maalesef hep politikacılar geldi. Eğer çözüm aranıyorsa önce Ankara'dan başlamak gerekiyor...



Yazara E-Posta: aguclu@milliyet.com.tr