Genç Bakış’ın bu haftaki konusu, dış politikaydı. Maltepe Üniversitesi’nde, başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki gelişmeler ele alındı. Çok çarpıcı tespitler ortaya kondu. Dikkat çeken en önemli konu ise, Müslüman ülkelerin birbirine düşürülerek, mezhep çatışmasına sürükleneceğine yönelik tespitler oldu. İşte, Dışişleri eski Bakanı Şükrü Sina Gürel ve Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın konuk olduğu programdan satır başları:
ARIBOĞAN: Mezhep çatışması çıkabilir
- Önümüzdeki dönemde Ortadoğu açısından en ciddi tehlike bir mezhep gerilimi, yani bir Sünni-Şii çatışması.
- 2020’li yıllarda, aynen bu içerikle bu kez Afrika’yı konuşacağız.
- Mezhep kavgaları ortaya çıkmaya başladığı anda Ortadoğu’da Amerika ve İsrail’in bölgede pozisyonu rahatlar.
- Türkiye kendi özgün modelini geliştirmek için laiklik esasına dayanmak zorunda. Onun dışına çıkması Türkiye’yi tam da bu mezhep çatışmasının ortasına iter.
- Esad gitseydi, Türkiye Esad’a karşı çıkarak çok harika bir hamle yapmış olacaktı. Ama Esad gitmediği ve süreç uzadığı için Türkiye’nin politikası yatıyor. Ama ben şuna inanıyorum ki Esad’ın çok fazla bir ömrü olmayabilir. Nihayetinde Suriye’de bir dönüşüm olacak ve Türkiye’nin yaptığı yatırım dönüşüm sonrasına.
- Türkiye Suriye konusunda biraz fazla öncü bir rol oynuyor. Taraf olsa bile en önde koşuyor olması çok sağlıklı bir şey değil. Ama Türkiye ‘ben kapılarımı kapattım içeri Suriyeli de almam. Orada ne oluyorsa olsun.’ diyecek bir pozisyonda da değil.
Suriye’nin toprak bütünlüğü!
- Bölgede Irak ve Suriye Kürtlerinin birleşmesi gibi bir durum olabilir. Barzani buna liderlik ediyor. O yüzden Türkiye için esas önemli unsur Suriye’de güçlü bir iktidarın kurulması ve Suriye’nin toprak bütünlüğü. Türkiye bunu da gözünde bulunduruyor.
- Bugün Suriyeli Kürtlerin PKK içindeki payı 3’te 1’i geçmiş durumda. Gelen verilere göre PKK’nın ciddi şekilde Suriye rejimi tarafından beslendiği düşünülüyor. Yani son dönemde hasmane bir durum oluştu ve iki tarafta karşılıklı olarak bu sorunu çözmek zorunda.
- Suriye’de rejimin değişmesi demek Alevi- Nusayri yönetiminin yıkılıp yerine Sünni yönetimin kurulması demek. Bu yüzden Türkiye müdahale ederse insani sebeplerle değil Sünni bir devlet olarak müdahale etmiş anlamına gelebilir. Halbuki bu Türkiye‘nin bölgede oynamak istediği genel role uygun değil.
- Başbakan Erdoğan gitti Şiilerin kutsal mekanlarını ziyaret etti. Orada biz Şiilere karşı değiliz mesajı vermeye çalıştı. Sürekli İran’la bir arada davranmaya çalıştı. Mısır’a Tunus’a da gidildiğinde sürekli laiklik mesajı verildi. Doğru strateji budur. Türkiye’de dış politika anlamında laiklik hiç bu kadar ihtiyaç duyulan bir şey olmamıştır. Buradan sapma olması Türkiye’nin bütün dış politika paradigmasını batırır. Laik olmazsanız taraf olmak zorunda kalırsınız. Ve bu Suriye’deki yapının tasfiyesi halinde sizin iç düzeninize Alevi-Sünni çatışması olarak döner. Buna çok dikkat etmek gerek.
GÜREL - Dışişleri eski Bakanı
- Ulus devletlerin yeniden önem kazanmaya başladığı bir uluslararası sisteme doğru gidiliyor. Hem de artık bu sistemin tek kutuplu olmayacağı ve Amerika’nın gücünün sınırsız olmadığı, o gücü dengeleyecek başka unsurların belirmeye başladığı yeni bir yapıya gidiyoruz.
- Rusya ve Çin hem İran’ın hem Suriye’nin arkasında. Bunun temel nedenleri var. Bakıyorsunuz İran aslında Batı’yı tehdit etmiş gibi görünüyor Hürmüz Boğazı’nı kapatmakla ama oradan geçen petrol trafiği bütün dünya petrol trafiğinin yüzde 60’ından fazlasını oluşturuyor. Ve bu petrolün büyük bir bölümü de Çin’e doğru gidiyor. Dolayısıyla Çin’in ve Rusya’nın İran’ı kollaması büyük ölçüde oluşan o yeni cephenin ve Avrasya dayanışmasının ve tabii Çin ekonomisinin ihtiyaçlarının gereği olarak gerçekleşiyor.
- Osmanlı Sünni yönetimi ve Şah İsmail’in karşı karşıya gelmesinden bu yana Ortadoğu ilk defa bir Sünni - Şii cepheleşmesiyle bölünüyor. Bu bölünmenin temelinde büyük ölçüde İran’ı yalnızlaştırmak, İran’ı yalnızlaştırırken Çin ekonomisini vurmak ve bunun yanı sıra da İran’ın batıdaki Suriye ile bağlantısını kesmek var.
- Türkiye’nin komşularla iyi ilişkiler kurma politikası, yeni bir şey değil. Cumhuriyet ta başından beri böyle ilerlemiştir.
- Bugünkü hükümet 2003’ten beri biz her şeyi yeni yapıyoruz gösterişi peşinde. Bu doğru değil. Mesela Arap-İsrail çatışmasında Türkiye Filistin Kurtuluş Örgütü’yle ilişkilerini 1979’da Ecevit hükümeti sırasında kurdu. İlk defa, şapkadan tavşan çıkarır gibi yeni bir Ortadoğu politikası icat edilmiyor.
Taraf olmamalıyız
- Sıfır sorun politikası pek de gerçekçi bir politika değil çünkü komşularla sorunlar tek bilinmeyenli denklemler değildir. Bunlar matrikstir. Dolayısıyla burada sıfır sorun politikası diye ortaya çıkıp, politikasızlığa ya da bölge dışından dikte edilen politikalara mahkzm olmak bence çokta başarılı bir iş değil.
- Dış politikada eksen kayması yok, pusula şaşması var. Bir ulus devletin pusulası ulusal hak ve çıkarları gösterir. Hiçbir şekilde ümmet çıkarını göstermez. Bir ulus devletin dış politikasını uygulayan hükümetler Gazze’nin kaderi Ankara’nın kaderiyle, Kudüs’ün kaderi İstanbul’un kaderiyle beraberdir demezler. Belki Kıbrıs’ın kaderini İstanbul ve Ankara’nın kaderiyle birleştirebilirler.
- Ortadoğu politikasının önemli bir unsuru şudur, bir konuya gerektiğinden fazla karıştığınız zaman o sorunun tarafı haline gelirsiniz ve bir daha paçanızı kurtaramazsınız.
- ABD benim dışişleri bakanlığım döneminde bizim hükümetimizden bütün güneydeki limanlarımızı, bir dizi havalimanımızı, güneydoğudaki bütün demir ve karayollarımızı onların savaş amaçları için kullanıma açmamızı istedi. O zaman biz ‘ABD’nin Irak’a müdahalesi meşru da olsa Türkiye hiçbir şekilde komşusuna bir saldırıya kucak açan ülke konumuna düşmeyecektir’ dedik. Çünkü eğer komşunuza bir saldırıya ev sahipliği yaparsanız bunu kimse hiçbir zaman unutmaz.
- Biz Suriye’ye bölücü başını ya bize teslim edin ya da ülkenizden atın ve örgüte silah yardımını da durdurun dedik. Suriye ikisini de yaptı ve biz Suriye ile savaşmadık. Şimdi biz ne yapıyoruz? Sözde muhalif silahlı örgütlerin başında olanlar Türk hükümeti bizi tanıyor ve yakında büro açtıracak diyorlar. Böyle bir şeyi Türkiye nasıl yapabilir?
Özetin özeti: Komşudaki yangın, bizde de cehennem etkisi yaratabilir!..