Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Diyalog Kitapta enteresan fikirler var. Doğramacı'yı hiç tanımasak, YÖK yasasını onun hazırladığını bilmesek, üniversiteleri nasıl yönettiğini görmesek, bu kadar şaşırmazdık. Doğramacı, yeni kitabında, dün ne dediyse, ne yaptıysa tam tersini söylüyor. Değişim dedikleri bu olsa gerek. Tek eksik; üniversitelerde türban tümüyle serbest bırakılsın, kızlarımızın öğrenim hakkı engellenmesin cümlesi. Ama satır aralarında ve hedef gösterilen yolda sanki o da ima ediliyor.Hoca Bey, dünyaya yönelik genel bir durum tespiti yaptıktan sonra önerilerini sıralıyor. Benzer bir kitap da "çömezi" Kemal Gürüz tarafından hazırlandı. Henüz yayımlanmadı. Yakında piyasaya çıkar. Çok daha donanımlı... Eski YÖK Başkan İhsan Doğramacı 1915 doğumlu. Yani 92 yaşında. Yeni bir kitabı yayımlandı. Adı: Türkiye'de ve Dünya Yükseköğretim Yönetimi. Ne büyük bir enerji. Doğramacı, kitabında önce tespitlerde bulunuyor. Sonra da önerilerde. Tespitlerinden bazıları şöyle: Cumhuriyet döneminde yükseköğretimin gelişmesinde zaman zaman aksamalar olmuş ve Türkiye'mizin potansiyelinden yararlanılamamıştır. (Sanki TC öncesinde her şey mükemmelmiş ve aradaki duraksamalarda kendisinin hiç payı yokmuş gibi!)1923-1932 döneminde yükseköğretim çağın çok gerisinde kalmıştır. (Yani Atatürk döneminde. O günkü koşulları ve yapılanları sanki hiç yaşamamış ve bilmiyor gibi konuşuyor.)1933 reformuyla çağı yakalama olanağı doğmuş ve 1933-46 yılları arasında başarılı bir dönem yaşanmıştır. (Hitler'in baskısından kaçan Alman öğretim üyelerinin katkısıyla.)1946-81 döneminde, 1933 öncesine dönülmüştür. (Siyasi çalkantılar nedeniyle olsa gerek.)YÖK ile çok büyük yol kat edilmiştir. (Keşke herkes Doğramacı kadar iyimser olabilse.) 'YÖK'le şaha kalktık' Şu sıralar, Çankaya ile çok sıkı bir diyalog içerinde olan Hoca Bey, öneriler kısmında ise ileride çok tartışılacak şu görüşleri dile getiriyor: İleride her üniversitede bir mütevelli heyeti gerçekleşinceye kadar, ülke çapında bir mütevelli heyet düzeyinde bir YÖK oluşturulması uygun olacaktır. Örneğin, YÖK üyelerinin dörtte birinin Üniversitelerarası Kurul'ca, dörtte birinin Bakanlar Kurulu'nca, dörtte birinin de sivil toplum örgütlerince önerilerek Cumhurbaşkanı tarafından atanması, geri kalan dörtte birin ise Cumhurbaşkanınca doğrudan atanması düşünülebilir. YÖK Başkanı'nın üçlü kararnameyle atanması uygundur. Rektörün, YÖK tarafından kurulacak komisyonlar aracılığıyla ilgili üniversite ziyaret edilerek öğretim üyelerinin gayri resmi görüşü alındıktan sonra, tercihen üniversite dışından atanması ve adaylarda akademik kariyer koşulu aranmaması uygun olacaktır. Deneyimli bir diplomatın veya valinin rektör atanmaması için hiçbir neden yoktur. (Vah Hocam vah! YÖK'ün ilk yıllarında sizin atadığınız rektörleri çok iyi biliyoruz. Oldu olacak üniversiteye girmek için liseyi bitirme zorunluluğunu da kaldıralım. Dünyada böyle diye Türkiye'de de böyle olabileceğini mi sanıyorsunuz?) Profesör olmak isteyen doçentlerin başka üniversiteye gitmesi yeni çıkacak kanunda yer almalıdır. Profesörlük kadroları ülke geneline açılmalı, tüm üniversitelerden başvuru alınmalıdır. (YÖK yasasında böyle bir madde zaten vardı. Bunu sulandıran, sonra da kaldıran acaba kim oldu sevgili Hocam?)Tüm üniversitelerin aynı pota içinde yöneltilmesi gerçekçi değildir. Bu nedenle üniversitelerin YÖK tarafından kategorilere ayrılması önerilir. (Hoca Bey gerçekten çok değişmiş. Tek tip üniversite, tek tip öğrenci modeli sanki kendisinin değildi.) Özetin özeti: Yaş 90'ı aşınca, sanki her şey çok daha farklı görünüyor. Evren darbelere, Demirel siyasi krizlere karşı çıkarken, Doğramacı da tek tip üniversiteye kızıyor. Daha neler göreceğiz!.. aguclu@milliyet.com.tr İşadamı rektör