Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Diyalog Ama sivil toplum örgütlerinin bu yöndeki çabaları, cılız da olsa devam etti. Eyüp Lions Kulübü'nün ev sahipliğinde gerçekleşen ve 118. Yönetim Çevresi Federasyonu üyelerinin katıldığı, hoşgörü toplantısında keyifli saatler yaşadık. Ben, "Neden ille de hoşgörü?" üzerinde durdum, ardından da İspanya'dan kovulan Musevilerin torunları olan Erensiya Safaradi Topluluğu, o günden bugüne yansıyan duygularını ve teşekkürlerini anlatan şarkılar seslendirdi.Sera ve David Yanarocak ile Geri Erdemanar'dan oluşan minik orkestra ve şarkıların hikâyeleri Osmanlı'dan bugüne Türk toplumunun en temel özelliklerinden birinin de hoşgörü olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.Ne kadar hoşgörülü olduğumuza yönelik öylesine çok çarpıcı örnek var ki, hiç fazla uzağa gitmeyelim. Kendinizden başlayarak tarihimize ve bugüne bakın. Bazen enayilik noktasına da gelse, sık sık istismar da edilse, bu vasfımızı hiç kaybetmemişiz. Bunlardan birkaçı: Mevlana, "Gel, kim olursan ol yine gel" demiş. 1492'de ve 1930'larda tüm dünya Musevilere kapılarını kapatırken biz misafir ettik. Sultan II. Bayezid, "Bu, İspanyolların dar görüşlülüğü" derken, Atatürk de Hitler'in zulmünden kaçarak Türkiye'ye sığınanlar için, "Onlarla büyük güç kazandık" dedi. Büyük bir coğrafyada 700 yıllık bir hükümranlığa rağmen, ne sömürgecilik yapıldı ne de asimilasyon. Diller de korundu, dinler de. Dünya, işsizlik artıkça yabancıları kapı dışarı ederken, içimizdeki milyonlarca işsize rağmen ne Ermenistan'dan ve Balkanlar'dan gelenlere ne de Ortadoğu ve Afrika'dan gelen işsizlere acımasızca bakılmadı. Onların da karınlarını doyurmaları hoşgörüyle izlendi. Ders kitaplarımızda da Batılı ülkelerin aksine, en büyük savaşlar yaşadığımız ülkelere bile hoşgörüyle bakıldı. Türkiye'yi ve kurucusu Mustafa Kemal'i pek de içine sindiremeyen krallara bile yine hoşgörü çerçevesinde gereğinden fazla ilgi gösterdik... Hoşgörüye yönelik hasletlerimiz saymakla bitmez. Ama bildiğimiz bir şey var ki, hoşgörü sınırlarımız başkalarından çok farklı.Lionslara ve bu özel günü unutmayanlara teşekkürler. Umarız, bu tarihsel karakterimizi dünyanın dört bir yanındaki diğer Lionslara da anlatırlar. Dünya Hoşgörü Günü, önceki gün, dünyanın dört bir yanında kutlandı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon da dünya liderlerini daha hoşgörülü olmaya davet eden bir mesaj yayımladı. Ama nedense Türkiye'de, hem de hoşgörüye en fazla ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde hiç gündeme gelmedi. Eğitim-Sen'in düzenlediği "Üniversitelerimizde Durum" konulu panel için dün Bursa'daydık. Üniversitelerimizi, YÖK'ü, iktidarı ve eğitimin genel sorunlarını konuştuk. Eğitim-Sen Başkanı Alaaddin Dinçer, TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyeleri CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, AKP Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı ile birlikte yaklaşık üç saat, yapılanları, yapılmayanları ve yapılması gerekenleri tartışmaya açtık. Oturumu, Bursa Hakimiyet'ten Necati Kartal yönetti. Soruları da çoğu öğretmen olan seyirciler sordu. Üniversite ise sanki ağız birliği etmişçesine yoktu. Oysa konuşmacılar arasında Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran da bulunuyordu. Son anda başka bir işi çıkmış.Daha çok genel kavramlar üzerinde duruldu. Üniversitenin önemi vurgulandı. Laik yapının bozulmamasına dikkat çekildi. Yeni hazırlanacak YÖK yasasının türban ve katsayı tartışmalarının gölgesinde kalmaması istendi.Mali özerklik olmadan bilimsel özerkliğin olmayacağı konusunda tüm konuşmacılar hemfikirdi. İktidarın sayısı ikiye katlanmasına karşın üniversite bütçesini sürekli tırpanladığına dikkat çekildi. Günümüz koşulları çerçevesinde yeniden yapılanmalarının kaçınılmaz olduğu belirtildi...Özetin özeti: Terör belasının sona ermesinden sonra, en önemli gündem maddesi, muhtemelen YÖK ve üniversiteler olacak. Bu yüzden ne kadar çok tartışılırsa o kadar iyi olur. Ama doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişilerle... aguclu@milliyet.com.tr Bursa Eğitim-Sen