Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları gelecek yıl 125. yılını kutluyor. Üniversiteleri ise daha çok yeni. 1996’da öğretim hayatına başladı. Kurucu Rektörü ise Sıddık Yarman’dı. Öğretime Maslak’ta başladı. Şile’de ise çok kısa bir sürede devasa bir kampüs kuruldu...
Sıddık Hoca, üniversitenin kurulduğu ilk yıllarda gece gündüz çalıştı. Bazen dünyada ses getiren bir bilim adamı, bazen de inşaatlara gözcülük yapan kalfa konumundaydı.
Üniversite çok kısa sürede güçlü bir öğretim kadrosuna kavuştu. Mühendislikte marka haline geldi.
Ama bir sabah üniversiteye gittiğinde, tüm eşyalarını bir torba içine konmuş bir şekilde, kendisini kapı önünde buldu. Üniversiteden ilişiği kesilmişti.
Bu haber camiada bomba etkisi yarattı. Kolay da kabullenilmedi.
Ama o yoluna devam etti. Kırgındı ama küskün değildi.
İçinde doğup büyüdüğü kendi üniversitesine, yani İstanbul Üniversitesi’ne geri döndü. Yunus Hoca rektörlüğe geldiğinde de üniversitenin bilim platformunun başına getirildi...
Sonra duyduk ki Işık Üniversitesi’ne geri dönmüş, hem de vakıf yönetim kuruluna.
1885’te kurulan Feyziye Mektepleri Vakfı, Sıddık Hoca olayında, çok önemli iki gerçeği de ortaya koymuş oldu. İlkinde, yüz yıllık birikime ve geleneğe sahip olan büyük kurumların da hata yapabileceklerini gösterdiler. İkincisinde de hatadan dönmenin bir erdem olduğunu hayata geçirdiler...
Dün sabahtan öğleye kadar üniversite ve vakıf üst yönetiminden isimlerle Işık camiasını ve Işık öğretim kurumlarını konuştuk. Sıddık Hoca’nın da kulaklarını çınlattık.
Bu arada vakıf üniversitelerinin sorunlarına ve bu darboğazdan nasıl kurtulabileceklerine yönelik değerlendirmeler yaptık.
Bakalım, başta 125. Yıl etkinlikleri olmak üzere, konuştuklarımızın ne kadarını gerçekleştirebilecekler?..
YÖK Başkanı Özcan’ın sınavsız üniversite modeline çok yönlü tepki yağıyor. Destekten çok eleştiri var. Bu konuların üzerinde yeterince çalışılmadan uluorta konuşulmasına kızanlar ise ilk sırada yer alıyor.
Benzer sloganı daha önce de Başbakan’ken Çiller ortaya atmıştı. Ama ömrü 24 saat olmamış ve geri adım atmak zorunda kalmıştı.
Özcan’ın da yakında çark edeceğini tahmin edenlerin sayısı da hiç az değil...
Prof. Özcan, bu söylemiyle yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Gençler üniversiteye kendine geliştirmek için mi gidiyor yoksa iş bulmak için mi?
İş için diyenler açık ara önde. İlgi ve yeteneklerinin çok ötesinde, hatta bazen tam aksi yönde mesleklere yönelmelerinin nedeni olarak da, iş bulma şansının yüksek oluşunu gösteriyorlar.
Küresel ekonomik krizle birlikte üniversite mezunu işsiz sayısında yaşanan patlama ise üniversiteye olan talebi azaltmaya devam ediyor.
Bu da gösteriyor ki, üniversitelerimize yüklenen misyon bilim üretmek değil, gençleri meslek sahibi yapmak.
Keşke gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bilim üretenler ile meslek adamı yetiştiren üniversiteler birbirinden kesin çizgilerle ayrılsa da, yanlış kararlar alındığında tümü etkilenmese...

Sözleşmeli öğretmenler
Ne olur artık şu sorun çözülsün. Yasa bir an önce Meclis’e getirilsin. Anayasa değişikliği tamam ama bu yasa da çok önemli.
Üstelik Başbakan’dan bakanlara o kadar çok sözler verildi ve o kadar çok umut dağıtıldı ki, artık dayanılmaz noktalara gelindi. Onları mağdur etmek, çocuklarımızı ve ülkemizin geleceğini mağdur etmektir. Ah bunu bir anlayabilsek! Bu o kadar zor mu? İşte niyesi:
“4 yıldır sözleşmeli öğretmen olarak çalışıyorum. Biz sözleşmeli öğretmenler, kadrolu öğretmenlerin sahip olduğu hiçbir haktan yararlanamıyoruz. Tayin hakkımız yok. İdareci hiçbir zaman olamıyoruz. Eş ve çocuk yardımı ve bir aydan fazla rapor alamıyoruz. İkinci sınıf öğretmen olmak istemiyoruz artık psikolojimiz bozuldu her yıl KPSS’ye mi çalışalım yoksa öğretmenlik mi yapalım? Bir an önce yasanın çıkmasını istiyoruz, sizlerin bizim bu mağduriyetimize duyarlı davranarak bu konunun bir an önce çözülmesi için katkılarınızı bekliyoruz.”
Özetin özeti: Hata yapmadan, geciktirmeden, bezdirmeden iş yapamayacak mıyız?..