Üniversitelerin kurtarılmaları için ille de bankalar gibi batmaları mı gerekiyor? Başbakan'ın bizzat rektörlere verdiği sözün hiç mi anlamı yok? Paranın patronu Derviş, siyasette aradığını bulamayıp üniversiteye döndüğünde hiç mi yüzü kızarmayacak?
Ya Bahçeli'ye ne demeli? Daha düne kadar üniversite hocasıydı. Ne de çabuk unuttu arkadaşlarını!..
Hocalar ille de cüppelerini giyip sokağa mı dökülsünler? Ya da lanet olsun her şeye deyip başka ülkelere mi göç etsinler?
Ankara'nın istediği yoksa bu mu? Hocalar da küstürülürse bu ülkeyi kim geleceğe taşıyacak? Onların kısır siyasi çekişmeleri mi?..
Zam işini eline yüzüne bulaştıran Maliye Bakanı Sümer Oral'a gönderilen bir mektupta bakın neler deniliyor:
Sayın Bakanım,
Sizin de bildiğiniz gibi ekonomik gücü olan ülkelerin bütün kazanımlarının kaynağını bilim ve bilgi gücü oluşturmaktadır. Artık gün gibi açık olan gerçek şudur: Ülkemiz, bilgi çağında hak ettiği yeri alabilmesi için eğitim düzeyini hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan yükseltmek ve korumak zorundadır...
Yüz milyarlarca lira harcanarak yetiştirilen öğretim elemanlarının ücretleri iyileşmedikçe, devlet üniversitelerinden beyin göçünün giderek artması kaçınılmazdır. Eğer bugün beyinler göçmüyorlarsa, bu dışarıda iş bulamadıklarından değil ülkelerine ve üniversitelerine olan saygılarındandır!..
Araştırma görevlisinden profesörüne kadar öğretim elemanlarının sabrı fazlasıyla zorlandı. Gururlarıyla oynandı. Aynı şekilde hakimlerin, savcıların ve çok özel konuma sahip diğer meslek gruplarının da moralleri bozuldu.
Ama, hükümet hala kıra döke bir yere varılamayacağının farkında değil. Türkiye'yi esenliğe çıkartmaya ne Bush'uh gazı ne de IMF'nin dolarları yeter. Kendi lokomotiflerini harekete geçirmeden bu sorunların altından zor kalkarlar!..
Liseli gençlerin intiharları enine boyuna araştırılmalıdır. Uluorta söylenen her şey varsayımdan öteye geçmez. Falanca okullarda bu eğilim fazla, diğerlerinde az gibi yaklaşımlar da bir o kadar yanıltıcı olabilir.
Gerçek olan bir şey var ki, bilgisayarların tahmin edilenin çok ötesinde gençleri etkilediği. Şiddete ve intiharlara yönelik girişimlerde eskiden TV'ler suçlu ilan edilirdi. Oysa şimdi televizyonlar sınırsız, sansürsüz internet yayınları karşısında çok masum kaldılar...
İnternet doğru kullanıldığında size sonsuz ufuklar açabilir ama aynı zamanda belirli takıntıların esiri haline de getirebiliyor! Bunun neler olabileceğini ise hiç kimse kestiremiyor. Özgür sohbet odalarında başlayan masumane ilişkiler nerede son bulacak inanın onu kimse bilmiyor.
11 Eylül'e kadar maillerin dokunulmazlığı vardı. Ama teröristlerin bütün planlarını internet üzerinden yaptıkları anlaşılınca gerektiğinde bakılabilirlikleri gündeme geldi. Şimdi aynı istem İstanbul'da da konuşuluyor. Milli Eğitim, chat'lerin öğrencilerin kafasını karıştırdığını bu yüzden bir kontrol gerektiği görüşünde. Doğruluğu, getirisi, götürüsü tartışılır. Ama gündemde!..
İnternetin getirdiği sınırsız, sansürsüz yayınları ve en önemlisi de ekran başına bağlayıcılığı bütün dünyada tartışılıyor. Çocukları, gençleri asosyalleştirdiği, saplantılar içine soktuğu konuşuluyor. Fazlasının zarar verdiği dile getiriliyor.
Türkiye'nin de hiç zaman geçirmeden bu konuda ciddi araştırmalar yapması gerekir. Yoksa her intihardan sonra üretilen senaryolar, yeni sorunlar yaratabilir!..
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025