Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul Üniversitesi sadece ülkemizin değil, dünyanın en eski üniversitelerinden biri. Osmanlı öncesine de gittiğinizde binlerce yıllık bir geleneğe ve birikime sahip.
Bayramdan sonra rektörlük seçimi var. Tam 13 aday yarışacak. Adayları görüp tanıdıkça, karamsarlığım azalıyor. Çünkü içlerinde, İstanbul Üniversitesi’ni hak ettiği konuma taşıyacak, dünya markası yapacak çok değerli isimler var. Dinledikçe, kaybedene yazık olur diyorum.
Peki, kim rektör olur?
İşte ona önce hocalar, sonra da YÖK ve Çankaya karar verecek.
İstanbul Üniversitesi, sıradan bir üniversite değil. Bu yüzden YÖK ve Çankaya’nın sandığın iradesine saygı göstereceğine kesin gözüyle bakılıyor. Hatta bu konuda birkaçı dışında adaylar da hemfikir:
Seçimi kim kazanırsa rektör olarak o atansın.
İşte İstanbul Üniversitesi bu. Büyük ağabey olarak, akademik dünyaya, YÖK’e, parlamentoya, topluma ve Çankaya’ya demokrasi dersi verecek. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Peki öğretim üyeleri bunun farkında mı? Oylar parçalanır mı, YÖK daha az oy alanı ilk 3’e alıp en çok oy alanı eler mi? Cumhurbaşkanı sandığın dışında bir aday arar mı?..
Şu günlerde herkes birbirine bu soruları soruyor. Ama hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Eskiden yanlış tercihler ve çok büyük hatalar yapılsa da artık hemen herkes çok farklı noktada.
Çünkü artık herkes her şeyin farkında. Bu seçimin İstanbul Üniversitesi için bir dönüm noktası olduğunu çok iyi biliyorlar.
İşte bu yüzden sandıktan çok net bir mesaj çıkacağından hiç kimsenin bir kuşkusu olmasın.
Adaylar birbirleri adına feragatte bulunmuyor. Bu soruyu kime sorsam, neden ben, diğerleri çekilsin diyor. Haksız da sayılmazlar. Mademki bu yarışa girdiler, sonuna kadar götürmek istiyorlar. Yani şu dakikadan sonra onların yapacağı bir şey yok. Ama seçmenin yani hocaların alacağı çok önemli kararlar olabilir. Nitekim oluyor da!..
Nabız yoklayıp kendilerine yakın adaylardan kimin kazanma şansı yüksekse ona yöneliyorlar. Artık kimse oyunun heba olmasını istemiyor.
Bu arada dünyadaki gelişmeler de dikkatle izleniyor. Şansı yüksek bazı adaylar, rektör olmaları halinde, rakipleriyle birlikte çalışmaktan gurur duyacaklarını açıkça dile getiriyor. Falanca adayın rektör yardımcısı ya da dekanım olmasından gurur duyarım diyor.
Gördüğüm, tanıdığım ve projelerini dinlediğim kadarıyla, seçimden sonra, rektör adayları el ele verip İstanbul Üniversitesi’ni şaha kaldırmaya kalksalar, inanın üniversite uçar. Nasıl ki Obama, Hilary Clinton’ı en önemli koltuğa getirdiyse, yeni rektör de rakiplerini yakın çalışma arkadaşları arasına alabilir!..
İstanbul Üniversitesi, yazının başında da dile getirdiğim gibi binlerce yıllık bir geleneğin son halkası. Ruhunda Bizans da var, Osmanlı da, Türkiye Cumhuriyeti de. En kötü günleri de gördü, en parlak günleri de. Öylesine büyük ki, onlarca üniversitenin kuruluşuna önderlik etti, dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına girdi, duruşuyla, tavrıyla hükümetlere, ülkeye yön verdi. Ama bazen de olmayacak hatalar yaptı. Verdikleri oyun arkasında durmadılar. YÖK’e, hükümetlere, Çankaya’ya karşı en haklı oldukları konularda bile ne yapıyorsun diyemediler...
Adaylarla konuşmaya ve yazmaya devam edeceğiz...

Değişim’e Genç Bakış
Türkiye’de hemen her alanda müthiş değişim yaşanıyor. İlk sırada da siyasetteki değişim geliyor. Ama daha dikkat çekici bir başka değişim ise Türk halkının televizyon haberlerine duyduğu ilgi. En çok izlenen dizileri bile solladılar.
Bu ilginin arkasında elbette dünyada ve Türkiye’de yaşanan sıcak gelişmeler yatıyor. Ama ana haberlerin, artık tümüyle yıllarını bu mesleğe adamış gazeteciler tarafından sunuluyor olması da önemli faktörlerden biri.
Bu gece Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Mehmet Ali Birand ile işte bu süreci ve güncel haberleri konuşacağız. Batı basınının Başbakan’a olan ilgisinin neden azaldığından, yerel seçimlere kadar hemen her konu masaya yatırılacak. Kanal D, 00.30
Özetin özeti: Türkiye genelinde yaşanan değişim rüzgârı, bakalım İÜ’de de yaşanacak mı?