Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Diyalog Prof. Dr. Ömer Yavaş, Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi. Isparta'daki çalıştayın da proje yürütücüsü. Kazada yitirdiğimiz bilim insanlarını, ailelerinden sonra belki de en yakından tanıyan bir isim. Kaza sonrasında morgda yaşanları anlatan çok duygusal bir mektup aldım. Projedeki diğer bilim insanlarına gönderilmiş. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum:"Değerli Arkadaşlar, Bu listeye çok mesaj yazdım. Aynı şeylere sevindik, aynı şeylere üzüldük. Bir gün mesaj yazmadan önce listeden bazı hocalarımızı çıkararak mesaj yazmaya başlayacağım aklıma bile gelmezdi. Kaybımız ve acımız gerçekten tarif edilir gibi değil... Buna yürek dayanmaz. Baksanıza Engin hocamız torunuyla oturmuş ne güzel gülümsüyor. (Dünkü Hürriyet). Onlar ülkemizin bilim şehitleri oldular. Projemizin şehitleri oldular. Başta aileleri olmak üzere, sizlere, projemiz üyelerine, arkadaşlarına, meslektaşlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Olay o kadar yeni sayılır ki hocalarımızın ikisini, gençlerimizin birini toprağa bile vermedik. 2007 viraj yılıydı. Çalıştay öncesi yazdığım uzun mesajda, savrulmadığımızı yazmıştım. Ancak bilemedim çalıştay gecesi yanlış rotaya girenin ve savrulanın uçak olacağını ve bizimde kolumuzu kanadımızı kıracağını. Gerçekten bilemezdim... Cuma gecesi morg önünde sabaha kadar bekleyip kolumuz kanadımız nasıl kırılmış görmek, hissetmek, aileleri teselli edip acıyı paylaşmak, içeriden çıkanın feryadıyla defalarca yıkılmak ve ona rağmen ayakta kalmak hiç kolay olmadı... Telefonda, kaza yerinden toplayacak kadar bütün bulmuşlar mı Engin'i diyen Metin hocamızı, akşam geç saatlerde gelen ve şaşkınlıktan sadece bakakalan Engin ve Metin hocanın kardeşlerini, hiç durmadan hıçkıran Berkol'ün annesini, kız kardeşini, babasını, inanmıyorum, ben ne kadar yalnız kaldım diye donup kalan Şenel hocamızın eşini, Ben kardeşimin kopan ayaklarını da isterim diyen Mustafa'nın ablasının çığlıklarını, ben ona hiç doyamadım ki diyen genç Engin'in babasının hıçkırıklarını, hiç durmadan hıçkıran İskender hocanın ağabeyini nasıl unutacağız! Nasıl teselli ettik! Onları oradan nasıl yolcu ettik! Allahım ne büyük acıydı! Ne olur bir kez daha benzerini yaşatma! Şenel hocanın eşi anlatıyor: Yola çıkacağız, havaalanı için Şenel hoca bir odaya geliyor bir salona gidiyor. Elinde laptop bir oraya bir buraya, ne olur bir dinle bir prova yapayım, şu fontları düzelteyim, şu harfleri büyüteyim. Çok önemli. Ne olur bir dinle yarım saate sığar mı? Sen tarımda FEL nerede kullanılıyor tam araştırmadın. Söz vermiştin. Neyse yola düşüp İskender'i alacağız, onlara uğradık. Bu defa İskender hoca: Ne olur gel bir anlatayım, çok önemli... anlatayım... sen anlarsın... kısaca dedi ki: ben böyle bir heyecan görmedim hepsi çok ciddiye alıyorlardı. Bu diyaloğa Ergun hocamız da şahit oldu. Cuma gece 01.30 civarı... SDÜ Tıp fakültesi konferans salonu. Teşhis için henüz Şenel hocaya sıra gelmemiş... Bekliyoruz... Uçak düşeli tam 24 saat olmuş... Sevgili Serkant. Yalnız kaldın...öksüz kaldın... iki anneni ve 4 kardeşini birden kaybettin. Kader. Ayakta kalmak zorundasın. Hayat devam edecek. Biz yanındayız...yanı başında.Engin hocamız kanserini bile yenmiş günlük telaş içinde neredeyse fark ettirmemişti bizlere. Çünkü bilim için kanser bile engel olmamalıydı onun için. Neyse hıçkırıktan daha fazla yazamayacağım."Ömer Hoca, "Bilimsellik uçağın çok tecrübeli kaptan pilotuna işlemiş olsaydı, kestirmeden gitme yanlışına düşmezdi. O zaman uçak da düşmezdi. Bilimsel düşünme yeteneği çok düşük bir toplumuz. Bize bir şey olmaz diyoruz ve sonuç olarak çok acı şeyler yaşıyoruz ve potansiyelimiz giderek tükeniyor." diye yazısını noktalıyor. aguclu@milliyet.com.tr Türkiye hâlâ uçak kazasında ölenlere, özellikle de bilim şehitlerine ağlıyor. Kazayla ilgili senaryoların bini bir para. Belli ki daha çok uzun süre tartışılacak...