Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kızım olmadığı için muhtemelen bu isimli bir kitap hiç yazamayacağım. Belki oğullarıma olabilir. Ama o da çok yıllar sonra...
Emre Kongar'ı pek çoğumuz tanır. Yurtdışında doktora yapan ikiz kızları Elif ve Ebru'ya yazdığı mektupları kitap haline getirmiş. Bir çırpı da okudum.
Hoca, "Bilmem bu mektuplar eğitim alanına ne kadar girer" diye kitabı imzalamış.
Hiç kuşkunuz olmasın Hocam, yazdığınız her mektup, kapısında kuyruklar oluşan her dersiniz kadar ilginç, ilginç olduğu kadar da zevkli, öğretici ve doyurucu...
Renkli birçok bölüm var. İşte bunlardan biri:
"Sevgili kızlarım, şimdi sizi biraz gülümsetecek bir örnek vereyim. Erkek kültüründe kız tavlama diye argo bir terim vardır. Aynı terimi kız kültüründe erkek tavlama biçiminde görürüz.
İşe önce erkeklerden başlayalım:
Erkekler sanırlar ki, bir kızla tanıştıklarında ne kadar çok konuşurlarsa, kendilerini karşısındakine ne denli ayrıntılı anlatırsa, onu o denli etkiler ve konuştukları oranda kızlarla arkadaşlık kurmaları olasılığı yükselir.
Oysa bu izlenim yanlıştır; işin doğrusu, yani bir insanla dost olmanın en kestirme yolu, onu konuşturmak ve dinlemektir.
Aynı şeyi erkek tavlama konusunda da söyleyebiliriz.
Karşısındaki erkeği etkilemek isteyen kızlar bazen çok konuşarak, sürekli kendilerinden, arkadaşlarından, ailelerinden, çevrelerinden, duygularından ve düşüncelerinden söz ederek bir erkekle sağlam bir arkadaşlık kurabileceklerini sanırlar.
Oysa, gerçek bu izlenimin tam tersidir.
Erkekler, çok konuşan, sürekli kendinden söz eden ve her an ilgi odağı olmak isteyen kızlardan hiç de hoşlamazlar.
Bu gerçek, sadece feodal kalıntıların egemen olduğu Türkiye için değil, bütün dünya erkekleri için geçerlidir.
İşin doğrusu, erkeklerin de bütün insanlar gibi kendilerini dinleyen kızlardan hoşlandıklarıdır...
İsterseniz konuyu biraz da iş yaşamına aktaralım:
Diyelim ki yöneticisiniz.
Yönetiminden sorumlu olduğunuz insanların en mutlu ve en verimli çalışmasını sağlamak birinci göreviniz.
Onları dinleyerek, sorunlarını, yalnız işyeri sorunlarını değil, hatta ailesel problemlerini bile dinleyerek mi daha yüksek verim alırsınız, yoksa buz gibi, sadece bürokratik kuralları uygulayan ve işlerin dışında hiçbir şey konuşmayan ceberrut bir yönetici tavrıyla mı?
Yanıt herhalde açık: Tabi ki onları dinleyerek ve sorunlarını paylaşarak..."
Bir başka mektup da ise özlem ile getiriliyor:
"Sevgili kızlarım.
Çevremde bir kelebek gibi bana yük olmadan ama her tarafı güzellikleriyle bezeyerek dolaşan, yaşamımı bir gökkuşağı gibi aydınlatan ve renklendiren çocuklarım benim.
Bu yıl da yaz tatilinizi Türkiye'de geçireceğiniz haberi evimizde müthiş bir şenliğe yol açtı. Çok sınırlı bir süre için bile olsa sizlere yeniden kavuşmak ne güzel.
Ağabeyiniz ve eşiyle birlikte, aileye yeni katılmış olan torunu da alıp Rumelihisarı'nda kahvaltı etmek, Rumelikavağı'nda balık yemek, şimdiden yaptığımız programlar arasında..."
Bayramın, yeni yılın, tatilin, iyi evlatlar yetiştirmenin, televizyondaki şeker reklamının çok konuşulduğu şu günlerde zevkle okuyucağınız bir kitap işte..
Remzi Kitapevi.255s.