Etik değerler altüst oldu. Kim hangi konuda ne kadar etik davranıyor anlamak mümkün değil. Sözleri ve davranışları hiçbir şekilde sorgulanmaması gerekenler bile inandırıcılıklarını çoktan kaybettiler.
Doğrular, yanlışlar, yalanlar yer değiştirdi. Yalanlar doğru, doğrular yanlış olarak algılanmaya başlandı.
Daha da vahimi, inancımızı yitirdik.
Devlet vatandaşına, öğretmen öğrencisine, okur gazetesine, taraftar takımına, partili liderine olan güvenini yitirdi.
Ya da en azından böyle bir algı oluştu...
Einstein boşuna, inançları değiştirmek, atomu parçalamaktan daha zor dememiş.
Yerleşik yargıyı değiştirmek, gerçekten de nesiller boyu süren zor bir mücadeleyi gerektiriyor.
Peki, ne yapmak gerekiyor?
Böyle gelmiş, böyle gider diye pes mi edelim, yoksa yalana, dolana, kandırmaya, kopyaya, aşırmaya ve her türlü istismara karşı savaş mı açalım?..
Elbet de mücadeleye devam. Batılı ülkeler etik değerleri nasıl olmazsa olmaz değerler haline getirdiyse, biz de bunu başarabiliriz. Yeter ki isteyelim...
Yemin etmek yetiyor mu?
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde İnşaat Fakültesi öğrencilerine etik sözleşmesi imzalatılarak, kopya çekmeyeceklerine dair ‘şeref sözü’ alınmış.
‘Şerefim üzerine söz veririm’ ile biten etik sözleşme, ‘kopya, aşırma, intihal’ başlıklarından oluşuyormuş.
Sözleşmeyle öğrencilerin kopya çekmesi, tez ödevlerini kopyala yapıştır yöntemiyle yapmaları ve üniversiteye devam etmeyenlerin yerine, sınavlara başkalarının girmesinin önüne geçilmek isteniyormuş...
Etkili olur mu bilmiyoruz ama umarız başarılı olurlar. Yoksa verilen şeref sözünün de bir anlamı kalmaz! O da anlamını yitirir.
Etik Kurul ne oldu?
Hatırlayanınız var mı? Bir ara Etik Kurul Yasası çıkarılmış, başkan ve üyeler atanmıştı. Unutuldu gitti. Hâlâ var mı, bilmiyorum. Varsa da çok başarılı olduğu söylenemez...
Eğer her şey yasalarla düzeltilebilseydi, bugünkü sorunların belki de hiçbiri olmazdı. Ama yetmiyor. Korkarım bu yemin de tek başına yeterli olmayacak. Ama yine de çok önemli bir adım.
Kopya çekmeyenin, vergi kaçırmayanın, yalan söylemeyenin enayi olarak algılandığı bir ortamda bakalım bu proje nasıl bir sonuç verecek?..
Kim ne yapıyor?
Aslında bu konuda çok basit bir yöntem var. Kim başkasından nasıl bir tavır bekliyorsa, bunu önce kendisi yerine getirirse yani karşı tarafa gösterirse, her şey çok daha farklı olur. Ama biz ne yapıyoruz? Başkalarına kızdığımız ne varsa aynısını kendimiz yapıyoruz. Herkes doğru olanı önce kendisi yapsa, zaten ortada bir sorun kalmaz ama bunu bile yapmıyoruz...
Öfkeyle beslenen siyasetçilere kızıp, trafikte küfür savuranlar kim? Ya da işini iyi yapmıyorlar diye yerin dibine batırdıklarımızdan ne farkımız var?
Ve kaçımız empati yapıyoruz?..
Özetin özeti: Kabahatli aramak yerine, bu konuda ne yapıyoruz diye önce kendimizi sorgulamadığımız sürece, etik değerler konusunda yol almamız mümkün değil...