Dün, Köy Enstitüleri’nin doğum günüydü. Bu ruhu yaşayan, yaşatan herkesin doğum gününü bir kez daha kutluyoruz. Dünkü yazımdan sonra çok çarpıcı mail’ler geldi. İşte onlardan biri. Her şeyi öylesine güzel anlatıyor ki, fazla söze hacet yok:
“Köy Enstitülü anne babanın kızıyım. 3 kız kardeşiz.
Çocukluğumdan hatırladığım; kalabalık ortamlarda annemin herhangi bir konuyu yüksek sesle anlattığı, attığı kahkahaların sesi ve benim duyduğum gurur...
Etrafımdaki ailelerden farklı idik.
Sanki onların danıştıkları, bir şeyler öğrendikleri, sorunlarını paylaştıkları, dertlerine çözüm bulabilecekleri bir yuvaydı evimiz.
Köye gidip şalvar giymek, yemeni bağlamak, tütün dizmek en büyük zevkimizdi.
Köy evlerini koklayarak gezerim hâlâ.
Babamın şırıngası vardı metal, kaynatılarak sterilize eder, bizim, ihtiyacı olanların iğnesini yapardı.
Kolu bacağı çıkan çocukların acısını giderir, kırıkları hastaneye yollardı; çıkıkçıya gidenlere kızardı.
Annemin de dikiş makinesi vardı. Kadınlara dikiş kursu verdiğini anlatırdı, köyünde öğretmen olarak çalıştığı ilk senelerde.
Köyün ilk okuyan kadını imiş, sonra okumayan kız kalmamış köyünde.
Sonra İstanbul’a geldik. Biz okuyalım diye. (Kız kardeşlerimden biri doktor diğeri meslek lisesi mezunu, ben de yüksek mimarım).
Ama evimiz hâlâ öğrencilerinin sorunlarının konuşulduğu evdi. Asla para konuşulmazdı.
Düzce’de iken bilgisizlikti mücadele ettikleri. İstanbul’da yoksul olanların elinden tutmaktan özel okulda alkolik babadan kaçan kızları ve eşleri için sığınak olmaya varan, çok çeşitlenen sorunlar.
Yıllar sonra kızım 3 yaşında; ben 30’lu yaşlardayım.
Kızımla annemin köyüne gidiyoruz.
Şoförün arkasında, konuşuyoruz. Şoför geri dönüp, Hamiyet öğretmenin kızı mısınız? dedi.
Evet dedim; ama nerden bildiniz?
Sesiniz, kızınıza anlattıklarınızı işitiyorum, öğretmenim konuşuyor sandım dedi, saçları ağarmış şoför...
Keşke dedim, birincilikle girdiğim matematik bölümünü bitirseydim de öğretmen olsaydım.
Gençliğin verdiği alınganlıkla, kızı için hiç olmasa öğretmen olsun diyen bir kadına küsmüş, bu toplum öğretmene değer vermiyor, vermeyecek diye düşünmüştüm.
Direnmeliydim, toplumu değiştirme planlarına karşı çıkmalıydım.
Hâlâ hayıflanırım.
Ancak öğretmenliğin sadece alınan diplomayla olamayacağını çok küçük yaşlarımda kavramış olmanın verdiği güç ile bilgimi, görgümü hep paylaşmışımdır çevremle.
Kişisel olacak ama çocuklarımı eğitim sisteminin içinde kaybetmemek için çok emek harcadım.
Annem, babam gibi öğretmenleri yoktu maalesef. O zaman da iş bana düşmüştü.
Annem benimle ilgilenmeseydi orta ikiden terktim der oğlum.
Veli olarak yaşadıklarımı kitaplaştırmayı da düşünmüyor değilim.
Neyse bu başka bir konu, biraz da tatsız.
Yine dönelim Köy Enstitüleri’nin etkilerine ve hayatımdaki önemine.
Giderek azalan Köy Enstitülü arkadaşlar toplanırlar hâlâ. 80 yaşlarını geçtiler. Sağ kalan hocalarını, onların kızlarını tanırım. Hâlâ nisan ayı annem, babam ve arkadaşları için başkadır. Toplantılara katılırlar. Okulun ilk günü gibi heyecanlılar. Marşlarını söylerler hep bir ağızdan.
Babamı zorluyorum anılarını yaz diye...
Bu topraklarda yaşayan insanların eğitiminden kendilerini sorumlu tutan bir anne babanın kızı olarak eğitime ilişkin tüm yazılarınızı okuyorum. 17 Nisan’da, bu duygularımı sizinle paylaşmak istedim.”
Biz de yüksek mimar Yasemin Oğuz’a teşekkür ediyoruz. Keşke öğretmen olsaydı. Ama eminim ki kızı olacaktır!
O idealizm şimdi yok!
Prof. Dr. Osman Gümrü, babası Salih Gümrü’nün 1946’da Aksu Köy Enstitüsü’nden mezun olurken tuttuğu Hatıra Defteri’ni bulmuş. Arkadaşlarının onunla, okullarıyla ve Türkiye ile ilgili görüşleri yer alıyor. Öylesine satırlar var ki bugünün bırakın lise mezunlarını, üniversite mezunlarında bile onları bulmak çok zor:
- Senelerce eğitimsiz ve doktorsuz kalan köylerimizi sizler sağlık cephesinden, bizler ise kültür cephesinden çok çalışarak virane halde bulunan o yerleri cennet gibi yapacağız...
- Atatürk biz gençlere bu vatanı, milleti emanet etmiştir, biz de bu mukaddes vazifeyi yapmakla mükellefiz. Yılmadan çalışacağız...
Özetin özeti: Onlar zor olanı başardılar. Biz ise kolay olanı yapamıyoruz..