Milli Eğitim Bakanlığı hata üzerine hata yapıyor. Özellikle de SBS konusunda. Ama kamuoyundan özür dileyeceğine, medyaya ve sorunu yargıya taşıyan velilere veryansın ediyor.
Kullandığı cümleler hem çok ağır hem de çok kırıcı. Oysa kendisi de, kendisine yöneltilen suçlamalardan çok kullanılan üsluba kızıyor. O zaman doğru olan, doğru üslup kullanarak, kendisini eleştirenlere örnek olmak değil midir? Ama bunu yapacağına yangına körükle gidiyor. Üstelik haksızken, üstelik söyleyecek lafı olmaması gerekirken...
Bakan Çubukçu yine kızacak ama altını çizerek bir kez daha vurgulamak istiyoruz: Çelik’in kadroları, elinden gelse kendisini bir kaşık suda boğacaklar. Kendi kadrosunu ise bir türlü kuramadı. Oysa bakanlığın çok önemli sorunları var. Sınavlar, atamalar ve müfredat programları gibi uzmanlık gerektiren konular, bu sorunların en başında geliyor. Bakanların hangi meslekten oldukları ve bugüne kadarki birikimleri hiç önemli değil. Bir defasında bu soruyu Demirel’e yöneltmiş ve Milli Eğitim bakanlarını neden özellikle eğitim dışından seçtiğini sormuştum. Gerekçelerini uzun uzun anlatmıştı. Çok ikna olmasam da haklı olduğu noktalar vardı. Ama müsteşarlar, müsteşar yardımcıları, genel müdürler, il ve ilçe milli eğitim müdürleri ile okul yöneticileri öyle mi? Bilginiz, tecrübeniz ve donanımınız yoksa yol ortasında kalırsınız. Müsteşar Hanımı hiç tanımıyoruz. Belli ki farklı konularda, farklı yetenekleri var. Ama aradan aylar geçti hâlâ MEB bürokrasisine hâkim olabilmiş değil. Konulara vakıf olması ise aylar sürer. Ama işte kayıtlar başlıyor. Yakında da okullar açılacak. O yetmedi 5 yılını dolduran tüm okul müdürleri değişiyor... Önümüzdeki haftalarda ortaya öylesine büyük sorunlar çıkabilir ki, şimdiden hazırlıklı olmak gerekir. Birileri, Bakan Çubukçu’nun başarılı olmasını istemiyor gibi iddialar var. Ama bu kadarı da olmaz diyor ve öküzün altında buzağı aramıyoruz. Umarız sorunsuz bir kayıt dönemi yaşanır ve yeni öğretim yılına sorunsuz bir şekilde girilir...
Öğretmen atamaları!
Atamalar konusunda hemen her gün yüzlerce mail geliyor. Hepsi de sorun yüklü. Atanan ya da atanamayan öğretmenlerimiz öylesine bir bezginlik içerisindeler ki, bu moralle mutlu ve başarılı öğrenciler yetiştirmeleri mümkün değil. Sınavlar nasıl ki öğrencileri huzursuz ediyorsa, atama sistemi de öğretmenleri hayatından bezdiriyor. Bu konuların acilen elden geçmesi gerekiyor. Ama nasıl, kiminle ve ne zaman? Şu maili okuyup da vicdanı sızlamayan varsa, söyleyecek sözümüz yok artık:
“Türkçe öğretmeniyim. Nişanlım da Türkçe öğretmeni. KPSS yüzünden evliliğimizi 2 sene erteledik. Nişanlımın artık atanmaktan umudu kalmadığı için bu sene evlenmeye razı edebildim. 4 senedir atanmaya çalışıyor. Ama alımda inanılmaz adaletsizlik var. Yıllardır Türkçeye düşman gibi davranıyorlar. Üstelik şu son yapılan değişiklikle Almanca ve Fransızca öğretmenlerinin Türkçe öğretmenliğine geçecek olması bizi çıldırttı. Lütfen bu konuyu gündeme getirin. Sadece Hatay’da 147 tane Türkçe öğretmeni ücretli çalışıyor. Bu kadar açık varken neden atamıyorlar? Milli Eğitim’e soru sordum, ‘kaç Türkçe açığı var?’ diye bana verdikleri cevap, ‘bu bilgiyi akademik bir çalışma yapıyorsanız verebiliriz, yoksa vermeyiz’ oldu. Lütfen bu konuyu dile getirin...”
Sözün bittiği yer
Bugünlerde bu cümle çok moda oldu. Sık sık kullanılıyor. Yukarıdaki maili okuyunca, bu aklıma geldi. Çağrıştıran bir diğer konu ise KPSS’de Avrupa Merkez Bankası’nın başkanının isminin sorulması. Hayret ki hayret! Kimileri de niye hiç Atatürk sorusu yok diye haykırıyor.
Ama daha da önemlisi böyle bir sorunun niye sorulduğu! Gidip AB ülkelerinden birinde böyle bir soru sorulsa kaç kişi bilir? Onun da ötesinde memurluk sınavında böyle bir soru niye sorulur? Sadece eğitim sistemimizin değil, sınav sistemleri ve orada sorulan soruların da A’dan Z’ye gözden geçirilmesi gerekir. Yoksa dün bizim, bugün çocuklarımızın yakındığı bu sistemden yarın torunlarımız da illallah noktasına gelirler...
Özetin özeti: Hani birileri bizi kültürümüzden uzaklaştırıyor, değerlerimizi rencide ediyor, kafalarımızı karıştırıyor desek yalan olur. Kimsenin bize bir şey dayattığı yok. Hepsi şaşkınlıktan. Bu dün de böyleydi bugün de...