KÜÇÜK Doğan ve arkadaşlarının başlattığı "Medyada şiddete hayır" kampanyası giderek yayılıyor. Önceki gün Kartal'da yine bu konuyu tartıştık. İnsani Haklar ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen panelde çok çarpıcı görüşler ortaya kondu. RTÜK üyesi Mehmet Doğan "ekran karartmanın" şiddete karşı, şiddetle cevap vermek olduğunu, dolayısıyla "karartma"ya karşı olduğunu söyledi. İlginçti. Peki, o zaman ekranlar niye kararıyordu? Varılan ortak nokta: TV yöneticilerinin sorumsuzluğu, izleyicilerin duyarsızlığı ve yeniden gözden geçirilmesi gereken yasalar.
"Kuran'da Çocuk" kitabının yazarı Prof. Dr. İbrahim Canan'ın da ilginç tespitleri vardı. Batı toplumunun çocuğa yaklaşımı, terbiyesi ve eğitimi ile Kuran'ı Kerim'deki çocuk kavramının birbirine çok benzediğini vurguladı. Giderek artan şiddetin sorumlusu olarak yalnızca medyayı suçlamanın yanlış olduğunu; şiddeti besleyen unsurlar arasında aile ile fiziki ve sosyal ortamında etkili olduğunu anlattı.
Canan, bağıran çocuğa daha çok bağırarak susturmaya çalıştığımızı, çocuğun temiz hava ve gıda kadar sevgiye de ihtiyaç duyduğu halde bunu esirgediğimizi, çocukları daracık evlere hapsederek bunalttığımızı ve ebeveynler olarak çocuklara nasıl davranmamız gerektiğini bilmediğimizi de uzun uzun anlattı.
Olaya psikolojik açıdan yaklaşan Prof. Dr. Betül Aydın ise, şiddetin doğumla birlikte genetik olarak gelmediğini, kültürün bir parçası olarak geliştiğine dikkati çekerek, yaşamın her aşamasında karşımıza çıkan şiddetin, çocuklardaki sevgi duygularını nefrete dönüştürdüğünü söyledi. "Her TV kanalı bir pedagog çalıştıramaz mı? Piyasaya çıkan her ilaç denetleniyor da, çok daha fazla yan etkileri olan şiddet dolu filmler neden denetlenmiyor!" dedi.
Şiddeti tarihsel bir süreç içerisinde ele alan Doç. Dr. Edibe Sözen ise, "Şiddet birdenbire ortaya çıkmadı. Bir boşluğu doldurdu. 16, 17, 18 ve daha önceki yüzyıllarda savaşsız bir toplum düşünülemiyordu. 19. da ideolojiler öne çıktı. Şimdi ise şiddetsiz bir toplum yok. Savaşlarda silah, ideolojide fikir, şiddette ise medya araç olarak kullanıldı" dedi.
Olaya herkes tarihsel ve toplumsal açıdan bakınca ister istemez bende o yöne yöneldim. Savaşan bir toplumduk, bununla hala övünmüyor muyuz? Şehzadelerini, başbakanlarını boğazlayan bir toplumun torunları değil miydik? Sevinçte, kederde hala silaha sarılmıyor muyuz? Daha düne kadar çocuğu öğretmene teslim ederken "eti senin kemiği benim" diyen bizler değil miydik? Okulda bile dayağı bir terbiye aracı olarak hep kullanmadık mı?
Şiddet hep vardı. Medya bir yandan bunları su yüzüne çıkardı, bir yandan da bilinçsizce yayınlarla arttırdı...
Sonuç olarak oturum başkanı Hüseyin Emin Öztürk'ün de toparladığı gibi şiddeti önlemenin yolu, toplumsal duyarlılıktan geçiyor. Eğer ortada bir suçlu varsa, bu hepimiziz. Önleyeceksek de hep birlikte önleyeceğiz...
Son önemli bir not da, mümkün olduğunca çocuğunuzla birlikte TV izleyin. Bu onları olduğu kadar sizi de şiddetten koruyacaktır.
Mutlu bayramlar.
Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr