Abbas GÜÇLÜ
TÜRKİYE'de yabancı okullar dışında köklü bir geçmişe sahip özel okullar çok fazla değil.
Işık, Şişli Terakki, Tarhan, TED, Tevfik Fikret ve birkaç okul daha...
Mersin'deki Toros Koleji de, otuz beş yıldır ayakta kalmayı başarmış bu güzide okullarımızdan biri. Akdeniz Lions Derneği ile birlikte düzenlediği bir konferans için dün bu okuldaydım. Öğrencisiyle, velisiyle, mezunlarıyla artık kurumsallaşmış bir öğretim kurumu.
35 yılda 14 bine yakın mezun vermiş. İkinci, üçüncü kuşak aynı okulda okumaya başlamış. Üniversiteye girişte, binlerce lise arasında her yıl ilk 100'e girmiş...
Özel okulculuğun gelişeceğine, krize sürüklendiği bir ortamda velileriyle, öğretmenleriyle bütünleşerek vakıflaşmış ve güç kazanmış. Gelecek yıllarda üniversite de düşünüyorlar.
"Ama çok iyisini yapacağımıza inanmadıkça, bu işe girmeyiz" diyorlar.
Mersin'i önceki yıllara göre daha da betonlaşmış buldum. Sanki koca bir şantiye. Başınızı nereye çevirseniz inşaat ve gecekondu.
Son iki yıla kadar Türkiye'nin en fazla göç alan illerinin başında geliyormuş ama, şimdi durmuş. Yaşayan her dört kişiden biri öğrenci. Üniversite ile birlikte 300 bine yakın öğrenci var. Biri özel iki üniversitesi, 7 koleji, Anadolu liseleri, fen liseleri ve meslek liseleriyle eğitime gönül vermiş bir kent.
Ama eğitim konusundaki duyarlılığı, çevre konusunda, politikacıların da sayesinde adeta yok olmuş. En verimli topraklar, özellikle portakal bahçeleri 10, 15 katlı apartmanlara dönüşmüş.
Denizi doldurarak elde edilen sahil yolu, sanıyorum Türkiye'nin en uzun ve en görkemli "kordonboyu" olmuş. Denizi kirlense de, beton yığınına dönüşse de, yine de yaşanacak kentler arasında ilk 10'a girer...
Geçtiğimiz yıl yine bir konferans için geldiğim üniversite, YÖK ile olan sorunlarını azaltmış, hızla yeni kampüsünü bitirmeye çalışıyor. 2000'de Türkiye'nin gözde üniversitelerinden biri olursa hiç şaşırmayalım.
Öğrencilerle konuştukça ortaya ilginç veriler çıkıyor. Farklı kentlerden Mersin'e yoğun öğrenci akışı olurken, buradaki öğrenciler de
İstanbul, Ankara, İzmir'e gitmenin yollarını arıyorlar.
Liseli öğrencilerin kafası, diğer yaşıtlarınınki gibi
"üniversiteyi nasıl kazanırız" endişesiyle dolu. Onlar da dershane - okul arasında sıkışıp kalmışlar...
Haklı olarak soruyorlar:
"Neden bütün öğrenciler, üniversite önüne yığılıyor? Üç saatlik sınavlarla, geleceğimize yön vermek, istemediğimiz fakültelerde okumaya zorlanmak, ne kadar doğru?"
Ve sohbetimize son noktayı bir öğretmen koydu:
"Üniversiteye girmek istersiniz, giremezsiniz. Girersiniz, çıkamazsınız. Mezun olsanız iş bulamazsınız. Bu nasıl eğitim planlaması? Öğrenciler şaşkına dönmesinler de ne yapsınlar..."
Evet, ne yapsınlar?..
Yazara EmailA.Guclu@milliyet.com.tr