Türkiye, günlerdir Milli Eğitim Şûrası’nı konuşuyor.
Aklından eğitimin e’si geçmeyenler bile eğitim yazmaya, konuşmaya başladı.
Reklamın iyisi, kötüsü olmaz diyenlerdenseniz, eğitimin manşetlere çıkmasına sevinmişsinizdir. Yok eğer böyle bir çıkış hiç hoşuma gitmedi diyenlerdenseniz, alışmalısınız çünkü bu süreç daha uzun süre devam edecek...
MEB, bugüne kadar, yaptıklarından çok, hep yapmadıkları nedeniyle eleştirildi. Çağdaş bir eğitim sistemi oturtamadı, aklı öne çıkaramadı, yabancı dil öğretemedi, fen bilimlerinin çok uzağında kaldı, ezberci eğitimin ötesine geçemedi...
Ama eğitimi siyasilerin arka bahçesi yapma konusunda her zaman çok başarılı oldu.
Uyguladığı vazgeçilmez sistem ise her dönemde, deneme-yanılma yöntemiydi.
Görünen o ki dünden bugüne değişen hiçbir şey yok.
Böyle gelmiş, böyle gidecek... İşte bu yüzden, MEB bir kez daha var oluş nedenini sorgulamalıdır...
Gizli gündem olmaz
Peki, iktidarın eğitim konusunda gizli bir gündemi var mı, yok mu?
MEB yok diyor.
Muhalefet ve eğitim sendikaları var diyor.
Genel kanı, olduğu yönünde. Tıpkı yolsuzluk algısında olduğu gibi. Siz ne kadar yok deseniz de algı bu yönde.
Demek ki algı yönetimi bu konuda ya çok iyi işlemiyor ya da iddia edildiği gibi gizli gündem ve yolsuzluk söz konusu!..
Eğitim, ideolojik değil, pedagojik bir olaydır.
Tıpkı kışlaya ve camiye olduğu gibi, okula da siyaset girmemelidir.
Yoksa bunun sancıları çok ağrılı olur.
Türkiye, bu konuda çok yanlışlar yaptı, önemli faturalar ödedi.
Şimdi aynı yanlışı bir kez daha yapmamalı, yapılmasına izin verilmemeli.
Milli Şûra olmalı ama!..
Milli Eğitim Şûraları dünden bugüne hep güdümlü oldu.
Bakanlar istedikleri üyeleri çağırıyor, istemediklerinin yüzüne bile bakmıyor.
Oysa, adı üstünde, milli bir bakanlık, yani iktidarın değil devletin bakanlığı olması gerekir ama bu kimin umurunda!
MEB şûralarda istediği kararları aldırıyor, istemediğini gündeme bile sokmuyor. Sonra da bakın şûra böyle istedi, böyle karar verdi diyor.
Temcit pilavına dönen bu danışıklı dövüşün artık ne inandırıcılığı kaldı ne de yaptırım gücü ama MEB bunun bile farkında değil...
Ters tepecek!
Eğitim camiası yani öğretmenler, öğrenciler, veliler, dışarıdan gelen dayatmaları hiçbir zaman kabul etmedi, yine etmeyecek. Bırakın son 15 yılı, son 30-40 yıla bakın, reform adı altında dayatılan hangi proje tuttu? Neredeyse hemen hepsi çöpe atıldı.
Ak Parti iktidarı döneminde, Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi diye en az on paket açıldı. Onlardan hiçbirini hatırlayan var mı?
Örneğin SBS, örneğin okul öncesi eğitim, örneğin katsayılar, örneğin FATİH, örneğin 12 yıllık temel eğitim, örneğin dershaneler...
Bir ara onlarla yatıp, onlarla kalkıyorduk, şimdi hiç kimse ağzına alıyor mu?
İşler yolunda da o yüzden mi konuşulmuyor, yoksa unuttuk mu?
Yolunda gittiğini söylemek hayalcilik olur.
SBS’nin yerine getirilen TEOG, felaket ötesi, eskiyi bile aratıyor.
4+4+4 yüzünden okul öncesi güme gitmek üzere.
Katsayılar kalktı ama değişen bir şey yok. Çünkü meslek lisesi mezunları hâlâ görmedikleri derslerin sınavına giriyor, bu yüzden de başarı skalaları hâlâ çok düşük.
FATİH Projesi sahipsiz kaldı. Dershaneler konusu ise hâlâ çok bilinmeyenli bir denklem.
Liselere ve üniversiteye giriş dershaneleri kapanmaya kapanacak da peki ya diğerleri, örneğin KPSS, YDS, TUS dershaneleri ve özel dersler, bürolar, merdiven altı dershaneler ne olacak?..
Osmanlıca konusuna gelince, neyi doğru dürüst öğrettik ki onu öğreteceğiz?
Matematikte, fende, İngilizcede sonuçlar ortada, Avrupa’nın en gerisindeyiz.
Osmanlıcayı hangi öğretmenlerle ve hangi motivasyonla öğreteceğiz ki bugünkü bu tartışmalara değsin. Keşke üniversite düzeyinde ele alınsaydı...
İşte bu yüzden ne olur, ne yapacaksanız, bunu Şûra’da değil kamuoyu önünde tartışın ve niyetinizi net olarak ortaya koyun. Yarın pişmanlık duyacağınız kararlara imza atmayın...
Özetin özeti: Eğitim diğer alanlara benzemez, yapılan her hata birkaç neslin kaybolmasına ve toplumsal genetiğin bozulmasına neden olur!..