Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çok sert açıklamalar yapılıyor: Sokağa çıkan, bedeline katlanır.
Peki o bedel ne?
Muhtemelen her şey!
Aslında bu yöntem hiç de yabancısı olmadığımız bir yöntem, evde anne-babalarımız, okulda da öğretmenlerimiz, işte amirlerimiz, otoriteyi sağlamak için hep bu yöntemi kullanmıyorlar mı?
Şimdi aynı yöntem daha üst düzeyde kullanılıyor, hepsi o.
Yoksa yeni bir şey yok!..

Doğru olan ne?
Korkuyla, baskıyla, tehditle sağlanan otorite nereye kadar başarı sağlar. Örneğin okulların en sevilen öğretmenleri, notu bir silah olarak kullanan ya da her defasında disiplini gösteren öğretmenler mi yoksa en hoşgörülü olanlar mı?
Öğrencilik yıllarınızı hatırlayarak, bu soruya en doğru cevabı bulacağınızdan eminiz...
Bu aşamada, önemli olan başarı diyenleriniz mutlaka çıkacaktır.
Yine hemen öğrencilik yıllarınıza dönün ve o yılları hatırlayın, en çok ders çalıştığınız dersler, üzerinizde en çok baskı kuran öğretmenlerin dersleri miydi yoksa en çok sevdiğiniz öğretmenlerin dersleri mi? Eminim ki, sizi en çok adam yerine koyan öğretmenlere yönelik çabalar çok daha yoğundu...
İşte bu çerçeveden bakıldığında sosyal olaylara çözüm yöntemini de bu eski alışkanlıklarda aramak gerekir.
Herkese anladığı dilden konuşmak da bizim kültürümüzün bir parçası ama sanki doğru olan sevgiyle, saygıyla çözüm arayışına girmek...

Nereye kadar gerginlik?
İki yumurtayı birbirine vurursanız, biri kırılırsa diğeri de çatlar. Yani zarar gören sadece birisi olmaz. Bu yüzden, giderek yaygınlaşan ve kimyamızı etkileme noktasına gelen gerginliğin dozunun artırılması değil, azaltılması gerekiyor.
Ve bu konuda en tepedekilerden en alttakilere kadar hepimize önemli görevler düşüyor.
İş işten geçtikten sonra, sen mi haklıydın yoksa ben mi haklıydım tartışmalarının hiç kimseye bir yararı olmaz.
Bunun için de tıpkı önceki süreçlerde olduğu gibi geriye dönüp bakmak yeter de artar.
Dün böylesi gerginliklerde kim kazandı ki, bugün kazananı olsun!..

Eğitimin amacı ne?
Eğitim-öğretim demek at yarışı kuşaklar yetiştirip bir sınavdan diğerine koşuşturmak değil, yine aynı şekilde, bugün öğrenip yarın unutacağı ve neye yaradığı konusunda en ufak bir düşüncesi olmayan bilgiler hiç değil.
Peki o zaman eğitim ne?
İşte bu can alıcı soruyu eğitime yön verenlerin sabah akşam düşünmeleri gerekiyor.
Alın size çok önemli bir tespit:
Bizim eğitim sistemimiz, kendisini, çevresini, ülkesini seven, hoşgörülü kuşaklar yetiştirmiyor. Tam tersine gergin, her an patlamaya hazır, mutsuz, huzursuz, her şeye kuşkuyla bakan, kesin çizgileri olan nesiller yetiştiriyor.
Bunu isteyerek, bilerek, kurgulayarak mı yapıyor?
Evet demek mümkün değil. Ama gelinen nokta bu...

Test, tost kuşağı
Bugünü tanımlamak için test ve tost kuşağı tanımlaması çok sık kullanılıyor. Abartılı bulanlar olabilir ama maalesef testle, tost arasına sıkışmış, kendini ifade etmesine yeterince müsaade edilmeyen kuşaklar yetiştiriyoruz.
Evet onlar bugün meydanlardalar ve çok tepkililer.
Sanmayın ki tepkiler sadece Gezi Parkı ve iktidar için.
Onlar asıl tepkiyi yarış atı gibi koşuşturmalarına, not baskısına, spor olanaklarının bulunmamasına ve en önemlisi de işsizliğe gösteriyorlar.
İşsizlik, okumuşu, okumamışı, kentlisi, köylüsü, tüm gençlerin en büyük sorunu.
Kimi aylardır, kimi yıllardır işsiz ve ceplerinde beş para yok. Ailelerinin yüzüne bakamaz durumdalar.
İş için çalmadıkları kapı yok.
Diploma dersen diplomaları, meslek dersen meslekleri, yabancı dil dersen yabancı dilleri de var. Öyle müdürlük ve yüksek maaş da istemiyorlar ama yine de iş bulamıyorlar.
Haykırışları, tepkileri, biraz da bu yüzden. Anne, babalarınki de çocuklarının yaşadığı bu zor günlere bir anlamda isyan.
Elbette daha onlarca farklı gerekçesi vardı. Ama gidin, oturun, konuşun, eninde sonunda geleceğiniz nokta, iş, aş ve ifade özgürlüğü olacaktır...
Bugünler de elbette gelip, geçecektir. Ama gönül ister ki, üzerine ciddi ciddi kafa yorulup, gerekçeleri iyi araştırılsın.
Geçenlerde bir kez daha yazdım. Batılı bilim insanları bile gelip, olayların perde arkasını araştırırken, bizim üniversitelerin hâlâ bu konuda sessiz kalmalarını anlamak zor ötesi bir durum.
Herkes farklı söylüyor peki doğru olan ne. İşte onu tespit edecek olan bilimdir. Ama olaylara şaşı bakmayan bir bilimsel anlayış. Yoksa tuz da kokarsa tutunacak dalımız kalmaz...
Özetin özeti: Empati yapmadan, karşı taraftan beklediğimiz hoşgörüyü önce kendimiz göstermeden çözüme ulaşılmaz. Dost elini uzatanın eli havada kalmayacaktır...