Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Abbas GÜÇLÜ

HOLLANDA deyince aklınıza ne gelir? Futbol, yel değirmenleri, lale, bol süt veren inekler... Hepsi de fazlasıyla var. Ama artık benim aklıma su kanalları, bisiklet ve iyi üniversiteler de gelecek.
Üniversite önlerinde, istasyon civarında, alışveriş merkezlerinde yüzlerce, binlerce bisiklet var. Genci, yaşlısı, kadını, çocuğu, okula, alışverişe, işe hep bisikletle gidiyor.
Önceki gün üniversiteleri, dün de politeknikleri yani meslek yüksek okullarını gezdik. Diğer ülkelerden ve bizden farklı olarak, Hollanda'da meslek okulları da, üniversiteler gibi 4 yıllık.
Son birkaç yıldır, üniversitelere başvuran öğrenci sayısı azalırken, politekniklere giden öğrenci artıyormuş. Çünkü daha az maaşla da olsa, çok kolay iş bulabiliyorlarmış.
Hollanda üniversiteleri, ABD ve İngiliz üniversiteleri gibi rating sıralaması yapmıyor. Buna da karşı çıkıyorlar. Ama her 5 yılda bir "kalite değerlendirmesi"nden mutlaka geçiyorlar. Gerçi kalite açısından iyi ya da kötü çıkmaları, devletten alacakları yardımı etkilemiyor ama öğrenciler, fakülte seçerken bu sıralamaya çok önem veriyor.
Kalite değerlendirmesine uluslararası üne sahip yerli ve yabancı bilimadamları, işadamları ve o alanın uzmanları katılıyormuş. Sonucu beğenmeyen itiraz edebiliyor. İki kez olumsuz rapor alanın, öğrenci akışı azaldığı için ayakta kalması zormuş.
Bu otokontrolü ne Eğitim Bakanlığı, ne de Maliye Bakanlığı yapıyor. YÖK de zaten yok. Üniversitelerin kendi aralarında oluşturduğu kurullar yapıyor. Parasını da kendileri veriyor.
Türkiye'de meslek yüksek okullarının canlandırılabilmesi için Hollanda örneğinin iyice incelenmesinde yarar var. Bizde öğrenci kaçıyor, buralarda rağbet görüyor. Üniversiteye kimlerin, politekniklere kimlerin gideceği daha lisedeyken belirleniyor. Çok iyiler araştırma yönü ağır basan üniversitelere, vasatlar politekniklere. Böyle olunca bilgi eksiğini kapatmak için dershanelere de trilyonlar akmıyor.
Meslek okulları Kanada'da da, cazibe merkezi haline gelmişti. Anlaşılan gençler bir an önce para kazanma peşinde. Bunu saklamıyorlar da, "Aileye bağımlılıktan ne kadar önce kurtulursak o kadar özgür oluruz" diyorlar.
YÖK düzenine bağlı, "tek tip üniversite" yanlışlığını, burada bir kez daha görüyoruz. İlla da şu şu alanlarda eğitim yapacaksınız diye bir dayatma yok. Örneğin Tarım Üniversitesi var ve finansmanını Tarım Bakanlığı sağlıyor.
Ailesiyle birlikte yaşamayan öğrenciye devlet ayda 425 gulden veriyor. Eğer ailesinin yanındaysa, gelirine göre cep harçlığı veriyor. Tabii geri ödenmek koşuluyla. Öğrenciler, yılda 2700 guldenlik eğitim harcını da bu parayla ödüyorlar.
80 bin kişilik nüfusunun yüzde 10'u Türklerden oluşan devletlerdeki meslek okulunu gezdik. Türkiye'den de değişim programıyla gelen öğrenciler vardı. Sanki bir eğitim kurumu gibi değil, profesyonel bir işletme gibi yönetiliyor. Örneğin okul binasını, finansal kiralama (leasing) ile yapmışlar. Hangi alanda talep varsa ona yöneliyorlarmış.
Yönetim kurullarına hocaların yanı sıra idari personel ve öğrenci temsilcilerini de almışlar. En iyi fikirler ve akılcı uygulamalar, öğrencilerden geliyormuş. Bizim üniversitelere duyurulur.
Bütçe açığı söz konusu değil. Hatta paralarının bir bölümünü olağan dışı harcamalar için bir köşede saklıyorlarmış. Üniversite binalarının önemli bir bölümü, uzun yıllar bakım gerektirmeyecek şekilde tuğladan ya da dökme betondan yapılmış. Bu masraf kalemlerini önemli ölçüde azaltıyormuş.
Üniversitelere yön verenlerin yanı sıra, öğrencilerin de kendi aralarında böylesine geziler düzenlemelerinde büyük yarar var. Nasıl örgütleniyorlar, yönetimle ilişkileri ne düzeyde, eğitimle sosyal yaşamı nasıl dengeliyorlar, barınma sorununu nasıl çözmüşler, değişim programları nasıl gerçekleştiriliyor?
Yaşıtlarıyla bilgi alışverişinde bulunabilecekleri o kadar çok konu var ki...

Yazara EmailUTRECHT