Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Milli Eğitim Bakanlığı, "2001 Başında Milli Eğitim" diye kocaman bir kitap hazırlamış. Eğitimle ilgili ne ararsanız var içinde. Dışarıdan birisi Türkiye'deki eğitim sistemi hakkında bilgilenmek için gelip bu kitabı okusa, kesinlikle her şey mükemmel der ama, durum ortada...
Öylesine ilginç noktalar var ki, Avrupalıların bizden istediklerinin de çok ötesinde. Ama iş uygulamaya gelince nedense hep sınıfta kalıyoruz. İyi başlıyoruz, kötü bitiriyoruz. Tıpkı "Hayat kurtarma operasyonu"nu, onlarca insanın hayatını yitirdiği bir kaosa dönüştürdüğümüz gibi...
İsterseniz hemen Milli Eğitim'in Temel İlkeleri'ne bir göz atalım:
1) Genellik ve eşitlik 2) Ferdin ve toplumun ihtiyaçları 3) Yöneltme 4) Eğitim hakkı 5) Fırsat ve imkan eşitliği 6) Süreklilik 7) Atatürk ilke ve inkılapları ve Atatürk milliyetçiliği 8) Demokrasi eğitimi 9) Laiklik 10) Bilimsellik 11) Planlılık 12) Karma eğitim 13) Okul ve ailenin işbirliği 14) Her yerde eğitim...
Başlıkların altına inip biraz daha detaya indiğinizde eh ancak bu kadarı olur diyorsunuz. İlkelerini, amacını ve hedefini böylesine güzel belirleyen bir Milli Eğitim, uygulamada nasıl bu kadar başarısız olur diye şaşırıp kalıyorsunuz. Aynı şaşkınlığı Türk cumhuriyetleri ve GAP'ta da yaşamıştım. Kırgızlar, Özbekler görsel sanatlarda öylesine başarılılar ki sahnedekileri gıpta ile izliyorsunuz. İki kat alttaki tuvaletleri gördüğünüzde ise şaşkınlığın en büyüğünü yaşıyorsunuz. GAP gibi mükemmel bir projeyi gerçekleştiren bir Türkiye'nin, ufacık bir yağmurda İstanbul'u bataklık olmaktan kurtaramamasını da anlamak mümkün değil...

Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamayacak mıyız diye düşünürken, Fazıl Say ve Borusan Filarmoni Orkestrası'nın dünkü konseri gözlerimin önüne geldi. Lütfi Kırdar mükemmel bir salon. Orkestra mükemmel. Fazıl Say ise harikaydı. 6, 7 kez sahneye davet edildi. Lütfi Kırdar'ı hiç bu kadar dolu görmemiştim. Gürer Aykal ve Say çalarken, çaldırırken parmaklarıyla, gözleriyle adeta dans ediyorlar. Hem de en hızlısından. Say da müthiş bir konsantrasyon var. Kendisini yaptığı işe böylesine kaptıran birinin başarısız olması zaten imkansız. Sanki yataktan çıkıp gelmişçesine hastaydı. Ama tuşlara dokunduğunda uçsuz bucaksız bir okyanusta muzip ve çılgın bir sörfçü gibiydi. Sizi de peşine takıp götürürcesine...
Asım Kocabıyık, yaptığı işlerde hep mükemmeli arıyor. Sadece aramakla da kalmıyor. Gerçekleştiriyor. Dün buna bir kez daha şahit olduk...