TEOG, TEOG diyorduk, işte o da bitti. Peki, geriye ne kaldı? İsterseniz gelin bu son birkaç günün bir değerlendirmesini yapalım...
n Önemli ölçüde eğitim-öğretim trafiğini aksattığı kesin. Zaten çok kısa olan eğitim süresi bir de bu yüzden makaslandı.
Her ne kadar heyecanı azalttı denilse de tam aksi söz konusu. Çünkü sınav sözcüğü her zaman öğrencileri strese sokar.
Sınav disiplininden ve sağlıklı bir ölçme değerlendirmeden söz etmek çok zor. Kolay sorular, kendi okulunda sınav ve aynı puanda yığılmalar daha şimdiden tartışmaları da beraberinde getirdi.
Görünen o ki geçen yıldan hiç ders alınmamış. MEB, ben ne dersem o mantığının ve dayatmasının esiri olmaya devam ediyor. Bunun sancılarını da veli ve öğrenciler çekiyor.
Öğrencilerin sınav başarılarıyla okul başarıları mutlaka mukayese edilmelidir! Bakın o zaman ortaya neler neler çıkacak!
Soru kitapçıkları, kopya ve farklı iddialar için bir süre daha saklanmalıydı...
Daha pek çok madde sıralanabilir ama sanki değişen hiçbir şey olmayacak. Çünkü yaşananlardan ders almasını bilmiyoruz...
Farklı bir üniversite
Hafta içerisinde Ankara’da TED Üniversitesi’nde öğrencilerin konuğu oldum. Her ne kadar arkalarında Türk Eğitim Derneği’nin (TED) görkemli tarihi ve gücü olsa da henüz mezun bile vermeyen, çiçeği burnunda, çok yeni bir üniversite.
Fazla büyümeyi hedeflemeyen, eğitimde kaliteyi arayan, farklı olmayı hedefleyen, en önemlisi de kurucularının yani Atatürk’ün, İnönü’nün ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran diğer kadroların o günkü heyecanlarını, bugün de aynı duygularla yaşatmaya çalışan bir kent üniversitesi.
Başkentin tam da göbeğinde, TED Koleji’nin eski kampüsünde. Öğrencilerin çoğu burslu ve hemen hepsi de pek çok seçeneği bırakıp, burayı tercih etmiş.
Niye, sorusuna verdikleri cevap da bir hayli ilginç:
Burası farklı...
Henüz kuruluş aşamasında oldukları için sıkıntıları çok ama onlar mutluydu. Eğitim ve ülke sorunları konusunda da müthiş duyarlılardı. Üretkenliklerine ve farklılıklarına gelince, girişimciliklerini birkaç ay içerisinde göstereceklerine söz verdiler. Bakalım hangi projelerle karşımıza çıkacaklar.
Mutlu ayrıldım, ikinci buluşmayı merakla bekliyorum...
Koşan öğretmenler
Benim ismimle ilgili ilginç bir tekerleme var:
Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz...
Sanki tam da bugünün köy ve kasaba öğretmenleri için söylenmiş. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, köy ve kasabalardaki öğretmenlerin neredeyse tamamına yakını, kent merkezlerinde oturup, görev yaptıkları okula sabah gidip akşam dönüyorlar. Yani artık o küçük yerleşim birimlerinde, eskinin hoca beylerini, öğretmen hanımlarını görmek mümkün değil. Hemen hepsi bir koşuşturma içindeler.
Sabahın köründe yollara düşüp, akşamın karanlığında evlerine yetişebilmenin telaşı içerisindeler. Bu yoğun koşuşturma içerisinde belki de akıllarına gelen en son şey eğitim ve öğrencileri. Velileri ve bulundukları köyün, kasabanın sorunlarını hatırladıklarını ise hiç sanmıyorum...
Her yönüyle kalkınan bir Türkiye istiyorsak öğretmenleri bulundukları yerde tutmak ve onları mutlu etmek zorundayız. Bunun için de atama yönetmeliğinden maaşlara, özlük haklarından lojmana, teşviklerden torpilli görevlendirmelere kadar her şeyin sil baştan değişmesi gerekiyor. Peki, bu nasıl olacak, kim yapacak? MEB mi? İşte asıl sorun bu!
Bu yaşananlar onların umurunda bile değil!..
Özetin özeti: Keşke herkes mazeret aramayı bırakıp da işini en iyi şekilde yapmaya odaklanabilse...