Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Abbas GÜÇLÜ

ÜNİVERSİTELERDE 70, 80 öncesinde sağ, sol eylemler vardı. 12 Eylül'den sonra ise bu eylemlere radikal İslamcıların türban eylemleri eklendi. Hatta öyle bir konuma geldi ki, diğer tüm eylemleri bastırdı.
Yıllar geçtikçe, tavizler arttıkça, türban önce siyasi istismara dönüştü, ardından da adeta kriz sembolü haline geldi.
Türbanı radikal İslamcı çevreler kadar, sözde demokratlar da kullandı. 90'lı yılların başına gelindiğinde artık masum bir örtünme olayı olmaktan çıkıp, ideolojik bir hüviyete büründü.
Bazı çevrelerde İslamın sembolü olarak sunulurken, duyarlı çevrelerde de irticanın ayak sesleri olarak değerlendirildi. En son geldiği aşama ise emniyet kayıtlarına göre "Devlet otoritesini yıpratmaya çalışanların sembolü" oldu.
Son eylemlerde sağcısı, solcusu, İslamcısı, PKK'lısı hepsi birden türban özgürlüğü istiyor. Bu arada huzur bozulmuş, öğretim aksamış umurlarında değil. Daha önce de imam hatipler ve Kuran kursları aynı şekilde istismar edildi. Edenlerin başında hep siyasetçiler oldu.
Sadece Erbakan ve Şevki Yılmaz'lar mı? Kesinlikle Hayır. Özal, Demirel, Çiller, Cindoruk başta olmak üzere hemen hemen hepsi.
Siyasetin, hele hele çirkin siyasetin girmemesi gereken üç yer var. Kışla, okul ve cami.
Ama bu kutsal mekanlar hep zorlandı. Askerin silahı vardı kendini korudu ama okul ve camiler, ucuz politikacıların at koşturduğu mekanlar oldu.
Din konusu soğukkanlılıkla ele alınıp Batılı ülkelerde olduğu gibi siyasetin dışında tutulması gerekirken, politikacılar, kurtarıcı olarak, rating şaşkını televizyonların Kemal Sunal filimlerine sarıldıkları gibi hep dine sarıldılar.
Din konusunu en fazla istismar eden her ne kadar RP, yeni adıyla FP gibi görünse de, en büyük istismarcılar ANAP ve DYP oldu. Ama verdikleri tavizler, hep Erbakan'ın işine yaradı. Mesut Yılmaz, 8 yılı çıkartmakla kazandığı prestiji son günlerde yeni tavizlerle kaybetmenin eşiğinde. Cindoruk da öyle.
Adeta belirli kesimlerin sözcülüğünü yapıyorlar.
8 yıllık kesintisiz eğitim, imam hatipler ve Kuran kursu tartışmalarında dikkat çeken, en belirgin ortak nokta ise, din konusunda taraflardan hiçbirinin samimi olmaması.
Hep birkaç yüz bin öğrencinin din eğitimiyle ilgilenildi. Oysa Türkiye'de 65 milyon nüfus ve 15 milyon öğrenci var. Eğer din eğitimi ve öğretimi ele alınacaksa bir bütün olarak ele alınmalı. Ve bu da kesinlikle istismarcıların eline bırakılmamalıdır. Afganistan'da, Cezayir'de insanları din adına kesenler nasıl gerçek Müslüman değilse, istismarcıların da gerçek birer inanan olduğuna inanmak çok zor.



Yazara EmailA.Guclu@milliyet.com.tr