Önceki gün Kanal D Genel Müdür Yardımcı Yalçın Erceber ile televizyonların yayın kalitesi üzerine yaptığımız beyin jimnastiğinin detaylarını yazmıştım. Bu konu da o kadar çok mesaj ve öneri geldi ki şaştım kaldım. Meğerse televoleci yayınlardan artık hemen herkese gına gelmiş.
Konuştuklarıma, peki o halde niye ısrarla onları izliyorsunuz sorusunu yönelttiğimde, alternatifi var da biz mi izlemiyoruz. Bizimkisi zoraki izleme bu kimseyi yanıltmamalı diyorlar.
Daha önceki yazılarımda da vurguladığım gibi bu konuda kabahatli sadece televizyon yöneticileri değil. RTÜK’ten reklam verenlere, sponsorlardan izleyicilere kadar hepimiz sorumluyuz.
Birilerinin bu konuda ortaya çıkıp bir şeyler yapmasının zamanı geldi de geçiyor. Tüm tarafları bir araya getirip herkesi memnun edecek kararlar bir an önce alınmalı ki daha fazla zaman kaybedilmesin.
Örneğin üniversiteler ne güne duruyor. İstanbul Üniversitesi bu işi üstlenemez mi?
Böylesi bir toplantıya kimler katılabilir? Sırasıyla bakalım:
Televizyon yayıncıları, televizyon yöneticileri, reklam verenler, reklam şirketleri, sponsorlar, televoleci televizyon yıldızları, RTÜK, MEB, Kültür, Gençlik ve Aileden sorumlu bakanlar. Üniversiteden hocalar. Psikologlar, pedagoglar ve her yaştan izleyiciler.
Liste daha da uzatılabilinir. Dünyadaki örnekleri ortaya koyacak konuklar da davet edilebilinir. Yeter ki bu konuda iyi niyetli bir çaba ortaya konsun.
Gelen mektuplardan birinde yurtdışından yeni gelen bir annenin şu satırları çok ilginçti:
Öğle yemeğini yediğimiz saatlerde akşam gösterilecek bir filimin tanıtımı vardı. Sürekli insanlar öldürülüyordu. Kan, vahşet ve şidetten başka bir şey yoktu. Çocuğum dehşete kapıldı. Günlerce etkisinden kurtulamadı. Yurtdışında böyle bir filim de, tanıtımı da kesinlikle çocukların ayakta olduğu bir saatte yayımlanmaz...
Bir başka mesajda ise hemen her filmden önce hangi yaş kuşağına yönelik olduğu mutlaka belirtilir ve anne babalar uyarılır deniliyor.
Yine yurtdışından gelen mesajlardan birinde de Batılı televizyonların hemen hepsinde psikologlar ve pedagogların görevli olduğu ve yayınları çocukların ruh sağlığı açısından önce ilgili kanalın otokontrolünden geçirildiği dile getiriliyor.
Aslında bu konuda tartışılacak o kadar çok konu var ki! İşte tüm bunların toplumun geleceği açısından sorgulanması gerekiyor. Doğru olan ne ise onun tarafsızca ortaya konulması bekleniyor. Ama bunu kimin gerçekleştireceği konusunda kafalar karmakarışık.
Düzeltelim derken daha da bozulmaması için tüm tarafların görüşünün alındığı bir televizyon şürası ya da sempozyumu en azından bu konuda samimi olanlarla olmayanları ortaya çıkartabilir...
Özetin özeti: Tüm kurumlar gibi özellikle televizyonlar başta olmak üzere medya da kendisine çekidüzen vermek zorunda. Dışarıdan müdahaleler yerine kendi doğrularını bulup bunu kararlılıkla uygulaması gerekir. Her şeyi zamana bırakmak çok yanıltıcı olabilir...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025