Üniversite sayısı 170’i aştı. Birkaç yıla kadar 200’ün üzerine çıkarsa hiç şaşırtıcı olmaz. Peki, bu sağlıklı bir büyüme mi? Evet ya da hayır demek o kadar zor ki! Her iki cevabı da destekleyen ya da çürüten çok sayıda argüman var.
Örneğin son iki yıldır, üniversitelerde 100 binin üzerinde kontenjan açığı var. Bu yıl, bu açık, daha da artabilir. Çünkü artık gençler, mezun olduklarında iş bulamayacakları fakültelere itibar etmiyorlar. YÖK ise kontenjanları makul sayılara indireceğine, bu yıl 10 bin daha artırmış...
Madalyonun bir yüzünde, giderek boş kalan üniversiteler varken öte yüzünde yükseköğrenimdeki okullaşma oranımızın düşüklüğü dikkat çekiyor. AB ortalamasının çok gerisindeyiz. Bu yüzden ne kadar çok üniversite açılsa, ne kadar çok öğrenci alınsa yine de onlara yetişmemiz kolay değil, gerçeği ile karşı karşıyayız.
Yani tam bir kaos söz konusu. Ve bu kaos, önümüzdeki yıllarda, pek çok üniversiteyi, kapısına kilit vurma noktasına getirebilir...
İlgi azalıyor
Katsayıların kaldırılması nedeniyle üniversiteye başvuran aday sayısında göreceli bir artış oldu ve bu yıl, 1 milyon 700 bin başvuruyla rekor kırıldı. Ama daha çarpıcı olan birinci basamak sınavı YGS barajını, 1 milyon 300 bin aday aşmasına karşın, bunlardan sadece 800 bini LYS’ye başvurdu. 500 bin basamak sınavına girme gereği bile hissetmedi. Aynı şekilde LYS’ye girenlerden en az 200 bini hiç tercih yapmazsa, yani üniversiteye giriş hakkını kullanmazsa, bu da hiç şaşırtıcı olmamalı.
Reform neden şart?
Oysa 180 barajını aşan her aday, kontenjanlar dolmadığı için puana bakılmaksızın mühendisliğe de, iktisat-işletmeye de rahatlıkla girebilir. Ama girmiyorlar.
Bunun nedeni de çok basit! Girip de, mezun olsa bile iş bulamayacak!
Bu yüzden, iddia ediyoruz, üniversiteyi kazanmak, hiç bu yılki kadar kolay olmayacak...
Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliği bizde 900 civarında. Oysa gelişmiş ülkelerde bu sayı 10 binin üzerinde. Yani bizde olduğu gibi, hâlâ on binlerce istihdam fazlası olan alanlara eleman yetiştirme yerine, toplumun ihtiyaç duyduğu farklı alanlara yetişmiş insan gücü yetiştiriyorlar. Böylece hem mezun olan gençlere iş olanağı sağlanmış oluyor hem de her mesleğe yönelik kalifiye elemanlarla ülkenin yaşam standardı yükseltiliyor.
Vakıf üniversiteleri
Ülkemizde de üniversiteler ve gençlerimiz için ille de bir şey yapılacaksa, ilk yapılacak iş, yükseköğretimin yeniden yapılandırılması olmalıdır. Böylece, kırk yıl öncesinin koşullarına göre yapılandırılmış üniversiteler, günümüze göre yeniden dizayn edilecek, bundan da ülkemiz kârlı çıkacaktır.
Peki, bu gerçekleşir mi?
Kesinlikle gerçekleşmesi gerekir!
Ama kim yapacak?
Siyasetin umurunda değil, MEB, kendi sistemini düzeltemiyor, YÖK ise bu reformu gerçekleştiremeyecek kadar hantal, donanımsız ve vizyoner değil. Üniversitelerin kendileri bunu başaramaz mı? Yasalarla ellerinin, kollarının bağlı olmasını bahane etseler de, onlarda da bu cesaretin ve bu vizyonun olduğunu söylemek hayalcilik olur...
Ticaretteki rekabet koşulları çıtanın sürekli yukarılara tırmanmasına neden oluyor. 10 milyar dolarlık ihracattan 100 milyar dolarlık ihracata geliniyor.
Peki, aynı durum yükseköğretimde de söz konusu mu? Katkısı olmadığı söylenemez. Ama dağ fare doğurdu desek yalan olur. Çünkü onlar da, tıpkı devlet üniversiteleri gibi başlarını kumdan çıkartmıyorlar. Oysa, devlet üniversitelerinde batma söz konusu olmaz ama onlar için kaybedilen sadece para ve emek olmaz, kurucuların prestiji de büyük yaralar alır. İşte bu yüzden, kurucular, şapkalarını önlerine koyup bir kez daha düşünmek ve doluluk oranlarını artırmak zorundalar. Hocalar için o üniversite olmazsa, diğerine giderler. Çünkü her gün yeni üniversite kuruluyor ve ortada hoca yok. Ama kendi ayakları üzerinde duramayan bir üniversite daha ne kadar sırtta taşınır?..
Öğrenci popüler kültürün etkisinde ve popülaritesi yüksek üniversiteler arıyorlar. Bu da daha görkemli bahar şenlikleri yapmakla olmuyor. Umarız bu tercih döneminde, kendilerini doğru yöntemlerle, doğru mecralarda anlatırlar. Yoksa, kendilerini zor günler bekliyor...
Özetin özeti: Sınavları olduğu gibi keşke biraz da üniversiteleri ve geleceklerini de konuşsak. Üniversiteler, ülkelerin lokomotifidir ve onları yenilemeden ne yol alınır ne de farkındalık yaratılır...