Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Vakıf üniversitelerinin sayısı hızla artıyor. 20'ye yaklaştı. Neredeyse hemen her 6 ayda bir yenisi kuruluyor. On yıl içerisinde ikiye katlanırsa hiç şaşırmamak gerekir.
İyi mi olur, yoksa kötü mü? Bu gidişata bağlı. Bu kafayla giderlerse pek çoğu ayakta zor kalır. Birkaçı dışında diğerleri de şimdi bazılarının yaptığı gibi ticarethaneye dönüşür.
Vakıfçılık, vakfetmekten gelir. Oysa bizim vakıf üniversitelerinin çoğu, devletten ve öğrencilerden aldıklarının ötesinde kendilerinin bir şey vakfettikleri yok. Ya devletin ve öğrencilerin sırtından vakıf ağalığı yapıyorlar ya da koca üniversiteleri aile şirketi gibi yönetiyorlar.
Üniversitelerin mütevelli heyetlerine bakın yeter. Bazılarında öylesine iş yoğunluğu içerisinde olan kişiler var ki; bir gün olsun gidip ne oluyor, bitiyor diye üniversiteyle ilgilendiği yok. Bazılarında ise babadan oğula geçen saltanat söz konusu.
Rektörlerin, dekanların, hocaların geleceği, patronların ya da diğer adıyla mütevelli heyeti başkanlarının iki dudağı arasında. Böyle üniversite mi olur?
Hep Batılı ülkelerdeki örnekler verilir. Onlarla kıyaslanır. Oysa onların vakıf üniversiteleriyle, bizimkilerin çoğu arasında çağ farkı var. Bütün bunların masaya yatırılıp tartışılması gerekir. Ama kim yapacak?..
YÖK, diğer konularda olduğu gibi bu konuda da fazlasıyla beceriksiz. Hükümetler ise siyasi lobiye göre hareket ettiğinden sonuç alamıyor. Devlet ve yerel yönetimler ise tam bir şaşkınlık içerisinde. Dünyanın arazisini ya da binasını veriyorlar ama mütevelli heyetlerinde ya da yönetimde söz hakları yok. Veli, öğrenci ve mezunlar derneği de yine aynı suskunluk içerisinde. Oysa üniversitelere en büyük girdiyi onlar sağlıyor. Neden temsil hakları olmasın ki?..

Diğer tüm sektörler desteklenirken eğitimin desteklenmesine başkalarını bilmem ama ben karşı çıkmam. Benim eleştirim yardımların hakkaniyet ölçülerinde yapılmaması. Daha da önemlisi devletin ya da yerel yönetimlerin yardımı yaptıktan sonra sağladıkları destek oranında söz sahibi olamamaları. Yani destek oranında denetimin ve geri dönüşün de olması gerekir...
Vakıf üniversitelerine yardım Anayasa'nın güvencesi altında. Partilerden birisi ilgili maddenin yeniden düzenlenmesi yönünde Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulundu. Belki o vesile ile TBMM, Anayasa'nın ilgili maddesini yeniden ele alır ve vakıf üniversitelerine yeniden çekidüzen verir.
12 Eylül döneminde, Doğramacı hep kendisini yani Bilkent Üniversitesi'ni düşünerek yola çıktığı için bugün bu noktalara gelindi. Vakıf üniversitelerinden birinin kurucu rektörünün diğer tüm rektörler gibi iki dönemden sonra köşesine çekilmesi gerekirken koltuğunu bırakmaması da bu yüzden...
Özetin özeti: Türkiye'nin özel üniversiteler macerası yeni değil. Denize nazır diploma hazır noktasına geldikleri için 70'li yıllarda topluca kapatılmışlardı. Kurucular ve devlet, eğer vakıf üniversitelerinin kalıcı olmaları konusunda samimi ise yeniden yapılanmayı ciddiye almak zorundalar. Dahası; vakıf üniversitelerinin iyileşmesi devlet üniversitelerinin çökmesi pahasına olmamalı! Hoca kadroları bir bir eriyor.