Ülkemizde çok önemli gelişmeler oluyor. Belli ki daha da olacak.
Ve böylesine büyük dalgalanmalar olurken, eğitim de bunun dışında kalmıyor, kalamıyor.
Örneğin son birkaç haftayı Milli Eğitim Şûrası ve Osmanlıca tartışmalarıyla geçirdik.
Konuşulanların, yazılanların yüzde 20’si pedagojikse, yüzde 80’i ideolojikti.
Eğitim üzerinden politika yapıldı. Didişme yaşandı. En önemlisi de eğitimin gerçek sorunları göz ardı edildi!..
Şimdi, sanki benzer bir tartışma üniversitelerde yaşanacak.
Peki, olayın perde arkasında neler var, son kararlar niye alındı ve sonuçları ne olur?
Gelin önce, son yasal düzenlemelerin vakıf üniversiteleri üzerinde yarattığı algıya bir göz atalım, sonra da gelişmeler Ankara’dan nasıl görünüyor ona bakalım!
İkilem içindeler
Yeni yapılan yasal düzenlemeye göre, vakıf üniversitelerinde görevlendirilen öğretim elemanları ya üniversitelerine dönecekler ya da istifa edecekler. Bu durumda çok sayıda rektör, dekan, bölüm başkanı ve öğretim üyesi bulunuyor..
Peki, tercihleri hangi yönde olacak? Pek çoğu üniversitesine dönme hazırlığı içerisinde. Çünkü vakıf üniversitelerinde aradıkları desteği ve güvenceyi pek çoğu bulamadı. Bu yüzden de devlet üniversitelerindeki eski görevlerine dönmek istiyorlar.
Asıl önemli olan, döndüklerinde eski koltuklarını ve eski itibarlarını bulacaklar mı?
Yine aynı şekilde, görevlendirmeyle gelen öğretim üyeleri, bölüm başkanları, dekanlar ve rektörler, geldikleri üniversitelere dönerlerse, vakıf üniversiteleri nasıl ayakta kalacak?
Eğitimin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından, uygulama en azından, öğretim yılı sonuna kadar ertelenemez mi?
Öte yandan, vakıf üniversitelerinde bölüm açmak için gerekli hoca sayısı şartı vardı, görevlendirmeyle gidenlerin yerleri, nasıl ve kimlerle doldurulacak? Daha da önemlisi, yeterli sayı tutturulamazsa o bölümler kapatılacak mı?
Yeni düzenleme, öğretim üyesi borsasını bir hayli hareketlendireceğe benziyor. Kadro kurma sıkıntısı yaşayan üniversiteler kesenin ağzını sonuna kadar açacaklar ama yine de yeterli sayıda hoca bulmak zor çünkü devlet desteği ortadan kalktığında yeterli öğretim üyesi bulmak mümkün değil.
Onların iyiliği için
Vakıf üniversiteleri penceresinden baktığınızda toz duman görünen son yasal düzenleme, YÖK penceresinden bakıldığında, vakıf üniversitelerine ve görevlendirilmiş öğretim üyelerine hiçbir zarar vermeyeceği gibi, onların kurumsallaşması ve durumlarının iyileştirilmesi için altın değerinde bir fırsat. Niye mi? İşte gerekçeleri:
* Söz konusu yasal düzenleme, vakıf üniversitelerine zarar vermek için değil, konumlarını güçlendirmek için alındı.
* Halen kadroları devlet üniversitesinde olup, vakıf üniversitelerinde görevlendirilen 10 civarında rektör, 30 civarında dekan, yüzlerce de hoca bulunuyor.
* Öğretim üyelerinin zor durumda kalmaları söz konusu değil. İsteyen mevcut görevine devam eder, isteyen de istifa edip eski görevine dönebilir. İstifa edip vakfa geçen hocalar, 60-b’ye göre istedikleri zaman devlet üniversitelerine geri dönebilirler. Buna ne YÖK’ün ne de üniversitelerin hayır deme hakları yok. Denilse bile yargıdan dönüyor!
* Devletten emekli olan bazı hocalar var. Görev sürelerinin çoğu dışarıda geçmiş ama odası, kadrosu hep orada kalmış. Bu yüzden o bölümlerde hiçbir zaman doğru düzgün planlama yapılamamış.
* Geleneği olan vakıf üniversitelerinden hiç şikâyet yok. Diğerleri de yasanın ruhunun doğru olduğunu anlayacaktır.
* Farklı yaptırımlar getiren yasal düzenlemeden önce tek ceza vardı, o da kapatma. Oysa şimdi uyarıcı, kısıtlayıcı müeyyideler var, kapatma son çare!..
Özetin özeti: Fırtına beklentisi abartılı mı yoksa az bile mi? Yakında belli olur...