Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

YÖK’te Çetinsaya dönemi resmen sona erdi. O da Teziç gibi en silik başkanlardan biri oldu. Çünkü hem donanımsız hem de arkasında iktidar gücü yoktu...
Sanılıyor ki her profesör, rektörlüğü de YÖK başkanlığını da rahatlıkla yapar.
Bunun böyle olmadığı defalarca görüldü. Örneğin Teziç‘te, örneğin Yusuf Ziya Özcan ve Çetinsaya‘da.
Önceki başkanlar Doğramacı, Gürüz ve Sağlam büyük üniversiteler yönetmişti. En azından işleyişi biliyorlardı.
Başarılı olup olmamaları bir yana, en azından koltuklarını dolduruyorlardı...
YÖK için belki de ilk kez doğru bir atama yapıldı.
Yekta Saraç çok uzun süredir YÖK’ün içinde. Mevzuatı, işleyişi, kadroları ondan daha iyi tanıyan yok.
Rektörlük yapmadı, üniversite yönetmeyi bilmez diyenler var.
Haklılar ama 10 yıldır üniversiteleri en çok gezen ve onlarla ilgili çok önemli kararlara imza atanlardan biri de o.
Ne kadar vizyoner olup olmadığını da şimdi göreceğiz!

Yekta Saraç dönemi
Yekta Saraç, asaleten değil de niye vekâleten atandı diye öküzün altında buzağı arayanlar var. Haksız da sayılmazlar. Asaleten atanması beklenirken neden vekâleten atandı? Herhalde bir açıklaması vardır. Ama şu var ki Yekta Bey hiç de geçici olarak geldi gibi değil.
O koltuğa atanacağı çok önceden belliydi. Hatta erken bile geldi.
Asıl önemli soru, bu göreve ne kadar hazır?
O da kendisinden önceki başkan gibi YÖK’ün yok olmasından yana mı?
Kırmaya, dökmeye, yok etmeye mi geldi, yoksa kimliğini çoktan yitiren YÖK’e ve umutlarını kaybeden üniversitelere can simidi mi olacak?..
Çok eskiden beri kendisini tanıyan biri olarak, akademik camiaya yeni bir heyecan getireceğine kesin gözüyle bakabiliriz.
Yasalara ve kurallara sıkı sıkıya bağlı biri olarak katı bir tutum sergileyeceği de kesin.
YÖK’e karşı mı?
Hiç sanmıyoruz. Yoksa onca yıldır orada görev yapmazdı...

YÖK ille de gerekli mi?
Kuruluşundan beri kaldırılması istenen YÖK’ün arkasında çok önemli güçler var da o yüzden mi kaldırılamıyor?
Kesinlikle hayır.
İlki iktidarların işine geliyor. İkincisi de dünyanın her yerinde iktidarlarla üniversitelerin arasından tampon görev üstlenen ara kurumlar var.
Adı YÖK olmasa da benzeri şemsiye kurumlara hep ihtiyaç olacak.
YÖK’ün bu görevini bugüne kadar en iyi şekilde yaptığını söylemek, yandaşlık olur.
Yaptıklarından çok, asıl yapmadıkları için eleştirmek gerekir.
Anayasal olarak çok güçlü bir kurum olmasına rağmen, yetkilerini ya çok farklı şekillerde Ali kıran baş kesen olarak kullandı ya da iktidarın arka bahçesi oldu.
Koordinasyon, insan gücü planlaması, bilime teşvik, üniversitelerin itibarını koruma, kaynakların verimli kullanılması, akademik unvanların hakkaniyetle dağıtılması, eğitimde kalitenin sorgulanması, kadroların adil dağıtılması, kontenjanların üniversitelerin altyapısına ve ülke ihtiyaçlarına göre dağıtılması gibi hayati konularda hep sınıfta kaldı...
Umarız bu yeni dönemde biraz olsun asli görevlerini hatırlar...

Köstek değil, destek
Üniversitelerin huzuru ve ülkemizin geleceği açısından, yeni YÖK yönetiminin başarısız olmaya hakkı yok.
Başbakan Davutoğlu’nun, yeni kalkınma hedefleri için olmazsa olmaz dediği yüksek katma değerli ürünleri üretecek olan kurumların en başında üniversiteler geliyor.
İşte bu yüzden, dünü dünde bırakıp, yeni bir heyecan ve yeni aşkla geleceğe yelken açacak yeni bir YÖK’e ihtiyacımız var.
Eğer bunu gerçekleştirirlerse tarihe altın harflerle yazılırlar. Yok eğer, kurumu kötülemeye, baş kesmeye, sırt üstü yatmaya devam ederlerse, yakında kendileri için de gün sayılmaya başlanır...
Özetin özeti: Kendisiyle sorunlu, didişen, korku salan ve günü kurtarmanın ötesine geçemeyen bir YÖK değil, gelecek için umut veren bir YÖK istiyoruz...