Trabzonspor’un ligdeki konumu belli, zor günler yaşıyor, zor bir süreçten geçiyor... Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Trabzonspor’un İstanbul’a görkemli uğurlanışı ve büyük bir coşkuyla karşılanması takımın ve o camianın ne kadar büyük olduğunun, ‘Dev’in yeniden ayağa kalkacağının en büyük göstergesiydi... Dememiz o ki; “Dev kuyuya da girse devdir!”
Derbi maçlarının havası başkadır. Futbolcuları ekstra motive etmeye gerek olmaz... İki takım arasında öyle maçlar oynandı ki, manşetleri genelde takımların oyunu, maçın skoru değil de hakemlerin yaptıkları süsledi.
Güzel bir ilk yarı izledik. Kora kor, dişe diş. Yedi hafta izlediğimiz silik oynayan, gole hasret olan Trabzonspor gitmiş, rakibe saldıran, pres yapan, alan daraltan, gol arayan, kısaca ölü toprağını üzerinden atmış bir takım gelmiş. Nitekim 17. dakikada Bero’nun, N’Doye’nin önüne attığı pasla Trabzonspor golü buldu.
İkinci yarı oyunun ve topun hakimi tamamen Galatasaray’dı. Bunun da en büyük sebebi; sarı-kırmızılı oyuncuların ilk mağlubiyetlerini almama, bordo-mavili oyuncuların da önde oldukları maçı kaybetmeme arzusuydu. Ersun Yanal’ın elini kolunu bağlayan bir diğer etken de sakatlıkların ardından yaşanan zorunlu
‘Turgay Şeren Ligi’nde ara idi ama...
Ülkede birlik-beraberliğe en çok ihtiyaç duyulduğu dönemde, Fatih Terim, Arda Turan kapışması, 7’den 77’ye herkesin hem çenesini yordu, hem de sinirlerini keman yayı gibi gerdi!
Milli aranın nasıl geçtiğini bi de Trabzonsporlulara sorun? Bordo-mavili takımın ligdeki konumu ve Karabük maçındaki dört gollü yenilginin yaşattığı moral bozukluğu, arayı 15 gün değil de, 15 seneymiş gibi hissettirdi Trabzonsporlulara! Kafaları kemiren tuhaf sorular, endişeler, korkular... Akla hayale gelmeyen acayip senaryolar...
Maça gelince...
12. Adam ilk defa iş başında idi. Zemin klasik Ağustos, Eylül aylarının bozukluğunu üzerinden atmış; saha cillop gibi... Sıra geldi şeytanın bacağını kırmaya. Zira Trabzonspor, Akhisar maçlarında ama öyle, ama böyle hep bir iş kazasına uğramıştır!
İlk yarı Trabzonspor’un kaleyi bulan şutu yoktu. O anlamda Fatih, kariyerinin en rahat maçını oynadı. Akhisar da farklı değildi. Rodallega ile bir şut girişimleri var hepsi o kadar.
İkinci yarı rakip sahaya sofrayı erken kurdu Trabzonspor. Nerde ilk yarı eline top değmeyen, kalesine top gelmeyen Fatih... Resmen devleşti Trabzonspor’un eski kalecisi. Biz saymaktan bıktık, Fatih
Karabük’e akın etmiş, Konyaspor maçında son dakikada galibiyet golünü atan Yusuf Erdoğan’ı kutlamak, yakalamak için peşinden depar atan bordo-mavili futbolcular gibi... Taraftarın endişesi, korkusu da yok değildi hani... Trabzonspor’un deplasman fobisi, oynadığı her maçta bordo-mavili takımı boş geçmeyen Traore’nin hobisi...
Bu ayda, bu mevsimde gökyüzünde metal para büyüklüğünde bulut görmek ne mümkün!
Zemin cillop gibi; insanın kuzu olup yayılası geliyor!
İyi de kim oynayacak?
Trabzonspor’u deplasmanda yalnız bırakmayan futbolseverlerdeki ruhun çok değil onda biri bordo-mavi formayı giyen futbolcularda olsa!
Gel gör ki, maç Osmanlı ve Alanya maçlarının fotokopisi gibiydi. Yenilen dört gol, halı sahada amir memur arasında oynanan turnuvalarda olsa memura haritadan yer beğendirirler!
Trabzonspor gol yemeyiversin; su görmüş kesme şeker gibi dağılıveriyor. Mağlubiyet hali, futbolcuların pek hoşuna gitmiş olacak ki, yetmedi bir daha, bir daha ister gibiler. İnsan hiç mi tepki vermez, reaksiyon göstermez mi? Yazıklar olsun!
Yatabare, Trabzonspor forması altında yapamadığını bir maça sığdırdı. İlk golde Mustafa’nın ayakta uyurgezer halinin katkısı olduğunu unutmamak gerek...
Konyaspor “3S, 1D”nin (Sevgi-Sabır-Sistem-Destek) eseri takımlarından. Yani Trabzonspor’da yıllardır özlenen, olması istenilen, hasretle beklenen tablo...
Düşünün, bordo-mavili takım 153 gün sonra taraftarıyla buluşabiliyor. Gelen sayısı da bin kişi.
Avni Aker’in zemini patates tarlası gibi. Bırakın futbol oynamayı, yürümekte zorlanırsınız. Hele teknik kapasitesi yüksek oyuncular için...
Uzatma dakikalarında gelen gole o kadar çok ihtiyacı var ki Trabzonspor’un. Yusuf, adeta iğnenin deliğinden geçirdi meşin yuvarlağı. Herkes Yusuf’tan orta yapmasını beklerken, o direkt kaleye vurmayı tercih etti. Pozisyon öncesi Suk’un da hakkını vermek gerekir. Dün en çok koşan, mücadele eden oyunculardan biriydi. Sürekli pres yaparak Konya defasının oyun kurmasını engelledi.
İlk yarı beklenenin çok uzağında oynadı Trabzonspor. Ayakta kalan sadece Durica vardı. Hele Onur’un kurtardığı bir pozisyon vardı ki Rangelov’un vurduğu... O pozisyon gol olsa, Trabzonspor için bayağı bir zor gün olurdu.
İkinci yarı bambaşka bir Trabzonspor izledik. Rakibe ileride basan, nefes aldırmayan, sürekli golü koklayan ve kovalayan. Konyaspor’a pozisyon vermediler.
Tüm bunlar, hatlar arasındaki kopukluklar giderildiğinden,
Hani derler ya “Zurnanın zırt dediği yer”...
Aytemiz Alanyaspor maçı da Trabzonspor için öyle idi; mutlaka kazanılması gereken maç. Olası bir mağlubiyet camiada kazanların kaynaması-kaynatılmaya başlatılması, homurtuların yükselmeye başlaması demekti...
Zira arka arkaya alınan Gaziantepspor ve Osmanlıspor mağlubiyetleri ve de kötü futbol canları bayağı bi sıkmış, bayramın tatsız, tuzsuz geçmesine en büyük etkendi.
Anlayacağınız herkes diken üstünde!
Nihayetinde vatandaş, topun üç direkten içeri girmesini bekler; takımının galip gelmesini ister...
Hafta içi Ersun Yanal, “Bu dönemi en az hasarla atlatmamızın sırrı sahada daha fazla savaşmak ve yardımlaşmaktan geçiyor” demekle, iş özeti yaptı, reçeteyi sundu ama... Önemli olan sahaya ve puan tablosuna yansıması...
Maça gelince...
Bazıları için ‘para’, bazıları için forma...
Milli Takım arasıydı biliyorsunuz. Kullanabilen takımlar için en iyi ilaçtır; ara...
Ulusal takımda parayı mevzu yapan oyuncuları tabir caizse aforoz etti Terim. İyi de etmiş derim...
Sonuç:
Allah bin bereket versin. Bundan iyisi Şam’da kayısı...
‘Olmazsa olmaz’ı prim olan oyuncular ile Hırvatlar karşısına çıkılsaydı ne mi olurdu?
Her halükarda boyumuzun ölçüsünü alırdık.
Maçın kırılma mühendisi; 37. dakikada Gaziantepsporlu Abdulkadir’in direkten dönen topunu boş kaleye atamayan Emre’nin pozisyonuydu.
Gaziantepspor ayağa hızlı ve isabetli oynamaya çalışan bir takım. Bunu da topun arkasına geçerek, rakipten kaptıkları topu başta Larsson olmak üzere hızlı oyuncularıyla buluşturup Trabzonspor’un adeta oyun kimyasını bozdular... Öyle ki, İsmail Kartal’ın öğrencileri zaman zaman bunu otomatiğe bağlamışçasına iyi yaptılar..
Her ne kadar Ersun hoca, Kasımpaşa maçını kazanan ekiple sahaya çıksa da, Trabzonspor’un en zayıf halkası; Zeki ve Yusuf idi... Trabzonspor yönetimi bu bölgelere bir an evvel takviye yapmalı!
Kalabalık orta saha ve de kademeli savunma anlayışıyla karşılaşan Trabzonsporlu futbolcuların düştüğü durumu düşünün; Mehmet, Onazi yokları oynuyor. Forvet, orta saha bağlantısı; “aradığınız kişiye ulaşılmıyor” mesajı...
İkinci yarı, bir türlü istediği oyunu sahaya yansıtamayan, oyundan erken düşen, geriye dönmekte zorluk çeken Trabzonspor’un üstüne gitmeye başladı Gaziantepspor. Organize olmakta zorluk çeken Trabzonspor gol pozisyona girmedi değil. Kaçan pozisyonlar saç-baş yolduran cinstendi. 60’da Ekici, 72’de Durica, 77’de Bero’nun kaçırdığı
Trabzonspor bu yıl doğru tespit, doğru teşhis, doğru tedavi doğrultusunda, tepeden tırnağa yenilenen, uzun uğraşlar sonucu ayaklar yorgana göre uzatılarak kurulan genç bir ekip.
Her ne kadar her şey teknik heyetten, yönetimden ve futbolculardan beklense de; takım sporlarında birbirinden farklı insanların tek bir bireymiş gibi davranıp oynayabilmesi için çok özel bir çaba gerekir. Zira değişik kültürlerden gelen farklı yapıda insanlar ortak amaçlar doğrultusunda motive edilmelidir.
Rahmetli Turgay Şeren’in adına yakışır, sadece futbol konuşacağımız bir sezon olsun diyerek, tarihlerin yazıldığı Avni Aker’e veda maçlarına çıkan Trabzonspor’u yorumlayalım.
Zordur ilk maçlar. Hele yeni kurulan takımlar için. Bir seri yakalama ve özgüven sağlama adına alınan üç puan için biz “altın” diyelim, siz “pırlantadan daha kıymetli” deyin!
Yenilerden üç oyuncuyla başladı Ersun Yanal; Durica, Onazi ve Castilla. Diğer 3’ü kulübe; İbanez, Bero, Suk. Teknik adamlar futbolculara performans danışmanlığı yaptığı için hoca haklıdır. Zira kadrolar açıklandığında birçok kişi milletin başına teknik adam kesiliyor da!
Onazi, Bozhikov’un ikramını gole çevirinceye kadar iki takım birbirini tartmakla meşguldü. Bu