Dört gündür Güney Kore’deyim. Seul’e gitmemin nedeni, 800 milyon dolara Mars Group’u satın alan ve krize rağmen Türkiye’ye yatırım yapmayı sürdüren Güney Koreli CGV Group’un davetiydi. Bir grup basın mensubuyla CGV’nin Seul’de sinemalarını gezdik, şirket yetkililerinden bilgi aldık. Önce Güney Koreli şirket hakkında biraz bilgi vereyim: 1953’te şeker şirketi olarak kuruldu. İçinden Samsung gibi bir dünya markası doğdu. Üçüncü kuşakta Samsung’la CGV ayrıldı.
Gıda, lojistik, eğlence ve medya alanlarındaki faaliyet gösteren şirketin malvarlığı 3 trilyon dolar civarında.
CGV, Mars Group’u satın aldığında dolar 3.5 TL’ydi, şimdilerde 6 TL civarında. Dövizdeki bu dalgalanmaya CGV yönetimi, “Türkiye’ye yatırıma devam” dedi.
Türkiye’de yılda her biri 3 milyon dolara mal olan 10-15 yeni sinema kompleksi açan CGV’nin CEO’su Seo Jung, “Türkiye’ye güveniyoruz” şeklinde konuştu ve ekledi:
“Mars’ı 800 milyon dolara satın alıp, pazara girdikten sonra Türkiye’ye yatırım yapmaya devam ettik. Yılda 10 sinema açıyoruz. Bu, her yıl 30 milyon dolar yeni yatırım demek.Önümüzdeki beş yıl içinde 200 milyon dolarlık yeni yatırım yapacağız. 7 Kasım’da Türkiye’deki 100’üncü sinemamızı Ankara Atakule’de
Ipsos’un günümüz toplumunu her yönüyle gözler önüne seren, ‘Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’ndan yazılacak o kadar çok şey var ki!
14 yaş üzeri insanların burçlarından kişisel bakımlarına, inançlarından siyasete bakışlarına, nasıl evlerde yaşadıklarından evlerinde neler olduğuna, yeme-içme ve alışveriş alışkanlıklarına, ne kadar televizyon izlediklerinden en çok tercih ettikleri yapımlara, gençlerin hayalleri ve korkuları, bireylerin ne kadarının yurt dışında yaşamak istediğine dair yaşamın her alanından güncel bilgi var ‘Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’nda… O araştırmadan ilginç bulduğum bölümlerden bir kısmını paylaşacağım bugün…
Eve ayakkabıyla girme meselesi!
- Türkiye’deki bireylerin yüzde 87’si ayakkabılarını eve girmeden, yüzde 12’si eve girince çıkarıyor.
- Sadece yüzde 1’i evde ayakkabıyla dolaşıyor.
- 10 bireyden 6’sı evde terlik giyiyor.
- 10 kişiden 4’ü çıplak ayakla veya çorapla dolaşıyor.
Ipsos’un araştırmasından çıkan bu sonuçları okuyunca dizilerimiz geldi aklıma...
Her sezon öncesi söyleşi için gittiğim ‘Diriliş Ertuğrul’un setine bu kez başka bir nedenle misafir oldum. Arkadaşım Barbaros Yüksel’in Avustralya’dan tanıdığı Lübnanlı bir aile, Türkiye’ye tatile geldi. Amaçları, hem tatil yapıp hem de Avustralya’da her bölümünü defalarca izledikleri projenin setine gidip, Engin Altan Düzyatan’la bir kare fotoğraf çektirmekti.
Dizinin yapımcısı Mehmet Bozdağ’ı arayıp, Avustralya’dan gelen Lübnan asıllı ailenin dileğini ilettim. Bozdağ, “Tamamdır, setten arkadaşlar arayacak ve randevu verecekler” dedi. Çok geçmeden arayan görevli, “Bugün ve yarın harici çekimler var. Ertesi gün platodayız. Engin Altan Düzyatan da platodaki çekimlerde olacak, o zaman gelin” deyince, öyle yaptık.
Yeni sezon afişi yabancı sitelerde
Riva’daki yeni platoya girmeden bizi karşılayan görevli, “Misafirlerimiz sakın ola içeride cep telefonuyla bir şey çekmesin. İstedikleri fotoğraf varsa biz çekip, verelim” dedi.
Sete gittiğimizde Ertuğrul’la, dizinin yeni karakterlerinden oğlu Osman Gazi’nin çocukluk dönemini canlandıran oyuncunun çekimleri vardı.
Avustralya’dan gelen turistler, Düzyatan’la tanıştı ama birlikte fotoğraf çektiremedi. Çünkü oyuncunun üzerinde Ertuğrul kostümü
Moderatörlüğünü Mehmet Akif Ersoy’un yaptığı “Nedir Ne Değildir”in konuklarının tümü erkek. Prof. Dr. Caner Taslaman, Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Prof. Dr. Hilmi Demir, Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, Prof. Dr. Servet Bayındır ve Yusuf Kaplan’ın tartıştığı konunun başlığı şu:
“Camide kadının yeri…”
Habertürk TV‘de böyle bir konuyu bile yedi erkeğin tartışmasının “tamamen tesadüf” olduğunu mu sanıyorsunuz?
Şayet böyle düşünüyorsanız, günümüz Türkiye’sini tanımıyorsunuz demektir. Habertürk TV ekranındaki bu fotoğraf, maalesef bugünün Türkiye’sinde bile kadınlarla erkeklerin birçok konuda hala eşit olmadığının kanıtı. Ekrandaki fotoğrafla, Ipsos’un yaptığı son anketin ortaya çıkardığı toplumun resmi aynı çünkü…
34 şehirde anket
Ipsos, 6 coğrafi bölgedeki Tüketici Panellerine üye 34 ilde 15 bin 918 kişiyle 23 Ekim - 5 Aralık 2017 tarihleri arasında “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu” araştırması yaptı. Bu sonuçlar o araştırmadan:
100 erkekten 48’i erkeklerin de ev işi yapması gerektiğini düşünüyor.
Şimdiye kadar çoğu Hollywood yapımı olan ve merkezinde Amerika, Rusya, İsrail, İngiltere ve Alman gizli servislerinin işlediği bir sürü cinayet filmi izledim.
Kimi gerçek olaylardan esinlenerek, kimi de hayal ürünü senaryoların hiçbiri, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Krallığı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda buharlaşması kadar hafızamda iz bırakmadı.
Çünkü dünyada başka örneği yok bu olayın. Filmlerde yurt dışındayken ölümden kaçanların sığındığı vatan toprağı olarak hafızalarımızda yer eden büyükelçilik veya konsolosluklarda ilk kez oluyor böyle bir şey. Suudiler’in yaptığını, onca casus filmi yazan senaristlerin akıl edememesi sinemaya dair, “Hiçbir senaryo, gerçekten daha ilginç değildir” gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Uyuşturucu kartellerinden O.J. Simpson’a, Kenndy’nin öldürülmesinden CIA, KGB, MOSSAD ve BND gibi dış istihbarat örgütlerinin gerçekleştirdiği suikastlere kadar birçok cinayetin filmini veya dizisini yapanlardan bakalım ilk hangisi ele alacak Suudi Arabistan, Türkiye ve Amerika boyutu olan Cemal Kaşıkçı hadisesini?
AVATAR ATAKAN, ‘ÇUKUR’DA
‘Avatar’ lakaplı milli dövüş sporcusu Çağan Atakan Arslan, pazartesi akşamlarının en çok izlenen dizisi
Atv’nin yeni dönem dizisi ‘Bir Zamanlar Çukurova’nın çekildiği yedi odalı 450 m2 konak, misafir evi, müştemilat, ahırlar, garaj, kış bahçesi ve yapay gölü, 450 kişi sekiz ayda yaptı. Dizi bittikten sökülecek prefabrik köşkün içi, 1970’li yıllara göre dekore edildi. Dizideki mücevherleri özel olarak tasarlatan Tims&B Productions, oyuncular için 2 bin parça kostüm ve aksesuar yaptırdı.
Senaryosunu Yıldız Tunç’un yazdığı, üçüncü bölümden itibaren Murat Saraçoğlu’nun yönettiği dizinin setine gittim.
18 projesinden sekizini İstanbul dışında çeken Murat Ünalmış ve ‘Karagül’den sonra ‘Bir Zamanlar Çukurova’yla ilk başrolünü oynayan Hilal Altınbilek’le konuştum.
MURAT ÜNALMIŞ: ‘HAYALİMİZ GERÇEKLEŞTİ’
- Kaç aydır buradasınız?
Mart başından beri.
-
55’inci Uluslararası Antalya Film Festivali’nden aktaracağım olayların bir kısmına bizzat tanık oldum. Diğerleriniyse dinleyip, yazdım.
Yer, Antalya Atatürk Kültür Merkezi’nde Perge Salonu… Sahnede Ömer Vargı, Yekta Kopan ve Cem Yılmaz var.
Kopan, salondakilere dönüp, iki konuğa sorusu olanların el kaldırmasını istedi. Söyleşi bu minvalde giderken Yılmaz, soru için mikrofon isteyen seyircinin seslenişini kastederek Kopan’a, “Arkadan biri höykürüyor” dedi. Mikrofon oraya gitmediği için o kişinin kim ve sorusunun ne olduğu belli olmadı.
Aynı günün akşamı Rixos Otel’in birinci katının terası... Sigara içen ünlülerin rağbet ettiği terasta Yılmaz ve sevgilisi Defne Samyeli, akşam yemeği için baş başa.
Siparişlerden önce şarkıcı Züleyha Ortak gitti sevgililerin masasına ve şu konuşma geçti aralarında:
Z. O. : Arka sıradan mikrofon isteyen benim, ‘Ahaa arkadan biri höykürüyor’ diyen siz. Yakıştı mı bu size? Ayıp değil mi bir kadına böyle söylemek?
C. Y.: Aa buna mı alındın? O bir espriydi.
Z. O.:
"25’inci Uluslararası Adana Film Festivali" bitmeden başlayan “55’inci Uluslararası Antalya Film Festivali” de sona erdi. İki festivali de yerinde takip ettim. Belediyelerin ev sahipliğinde gerçekleştirilen iki yarışmayı da mukayese etmek gerekirse, öncelikle vurgulamam gereken şudur:
Düne kadar iki festivalin ortak noktası “Türk Sineması”ydı… İki festival de, çekilen yeni Türk filmlerinin yarıştığı arenaydı… Birkaç yıldır iki festival arasındaki ortak noktalar azaldı. Antalya gibi uluslararası filmleri de yarıştıran Adana’da “Ulusal sinema” hâlâ başrolde. Bu yıl 15 Türk filminin yarıştığı Adana’da “Sibel”, “En İyi Film” seçildi. Diğer ödülleri ise “Anons”, “Kelebekler”, “Kardeşler”, “Dört Köşeli Üçgen”, “İçerdekiler” “Güvercin” ve “Güvercin Hırsızları” paylaştı.
Ödüller Doğu’ya
Antalya malum, Türk Sineması’nı uluslararası arenaya taşıma adına yerli film yarışmasını uluslararasının içine kattı. O nedenle bu yıl Antalya’daki finalde sadece iki Türk filmi yarıştı.
Bunlardan biri “Çınar”, diğeri “Güven”di. İki filmden sadece “Çınar”ın görüntü yönetmeni Olcay Oğuz, “Behlül Dal Genç Yetenek Ödülü”ne layık görüldü. Festivalin büyük ödüllerini ise yabancılar aldı.
Başkanlığını Ferzan