Terör örgütü lideri Abdullah Öcalan, Kenya güvenlik birimlerince Nairobi’de yakalanıp(!) Türk güvenlik güçlerine teslim edildiğinde takvim yapraklarında tarih neydi?
15 Şubat 1999...
93 yıllık tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin karşılaştığı en büyük ihanetin elebaşı Fetullah Gülen, sözüm ona “sağlık kontrolü” için Amerika’ya ne zaman gitti?
21 Mart 1999’da...
Misyonunu yerine getiren Apo’yu Kenya’dan paketleyip Türkiye’ye gönderen ve 33 gün sonra üstelik Nevruz Bayramı’nda bir diğer “Türk düşmanı”nını Pensilvanya’da koruma altına alan Amerika, FETO’yu iade eder mi?
Hem de Gülen’in New York Times’da yayımlanan, “Beni Türkiye’ye iade etmeyin, Batı’nın hizmetindeyim” yakarışından sonra!
Amerika; en fazla Türkiye ile suçluların iadesi için ikili anlaşması olmayan bir ülkeye yollar, ama bize vermez FETÖ’nün elebaşını... Çünkü Amerika, sadece Türkiye’de değil, okul açtırdığı dünyanın pek çok ülkesindeki operasyonlar için kullanıyor bu terör örgütü liderini...
‘Darbe girişimi’nden sonra yanıtını en çok merak ettiğimiz sorular şunlar: MİT, Genelkurmay’a neyi haber verdi?
MİT’in ihbarı bir “darbe girişimi”yse bu niye engellenemedi?
MİT Başkanı Hakan Fidan, Genelkurmay’la paylaştığı istihbaratı Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na niye arz etmedi?
Ortada derin bir ihmal varsa MİT ve Genelkurmay başkanları niye hâlâ görev başında?
Bunların yanıtını öğrenmek için Genelkurmay’ı aradım. Paylaşacağım bilgilerin tümü Genelkurmay’dan, yorum sizden...
MİT, GENELKURMAY’A NEYİN BİLGİSİNİ VERDİ?
Yanıt: MİT’ten “istihbarat” gelmedi.
Bir FETÖ mensubu olup, sonra döndüğünü söyleyen bir subay MİT’e gidip, “Pişmanım, size bir ihbarda bulunacağım. Kara Havacılık Okulu’nda bu akşam saat 19.00 sularında bazı hareketlilikler olabilir. Olağandışı olarak birkaç helikopteri kaldırıp bir şeyler yapabilirler” dedi.
Yeni Şafak’ta yer alan habere göre Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal, “Akın (Öztürk) Paşa kesinlikle doğru söylemiyor. Genelkurmay’ın açıklaması da doğru değil. Hiçbirine kefil değilim.Güvenecek kimse kalmadı” demiş.
Bu haber üstüne Ünal, “Hava Kuvvetleri olarak kendi içimizde yaptığımız bir konuşma maksatlı olarak ve çarpıtılarak medyaya yansıtıldı” diye açıklama yaptı ve Genelkurmay’la uyum içinde çalıştıklarını vurguladı, ama Akın Öztürk kısmına değinmedi. Demek ki görüşü aynı…
Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in ifadesinde, “Kapı açıldı Orgeneral Akın Öztürk’ün sesini duydum. ‘Yav Yaşar, sen burada ne geziyorsun? Senin burada olduğundan haberim yoktu’ dedi. Gözlerimi bağlayan bezi kendisi açtı” dedi.
Darbe girişiminin bir numarası olduğu söylenen Orgeneral Akın Öztürk’ün, FETÖ’cü subaylar tarafından rehin alınıp Akıncı Üssü’ne getirilip, elleri - gözleri bağlı halde yere yatırılan Genelkurmay
2. Başkanı’na, “Yav Yaşar, sen burada ne geziyorsun?” demesi, nerede durduğunun açık bir kanıtı.
Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’in bu ifadelerine rağmen TSK’nın şöyle bir yazılı açıklama yapmasını anlayan varsa bana da
Türkiye, tarihinde ilk defa bir ‘darbe girişimi’ni engelledi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları, polisi, özel kuvvetleri, siyasi partileri, medyası, sivil toplum örgütleri ve de halkın büyük direnişiyle gerçekleşti bu...
‘Darbe girişimi’ni püskürten ilk hamle hiç şüphesiz ki, Erdoğan’ın CNN Türk’ün canlı yayınında insanları meydanlara çağırması oldu.
12 Eylül askeri darbesinden bu yana, ‘a politik’ olmakla suçlanan halkın demokrasiye nasıl sahip çıktığını gördü bütün dünya.
Yıllardır bir torba kömüre oyunu sattığı söylenen halkın, vatanını satmayacağını, darbeye dur deyip, demokrasiye nasıl sahip çıktığını herkes gördü.
Hatırlarsanız, aynı halk yıllardır televizyonlardaki diziler ve yarışma programları sayesinde uyutulmakla itham ediliyordu.
Peki gerçek bu muydu?
Evet, 15 Temmuz’a kadar insanlar televizyon karşısına geçtiğinde dizilere, yarışmalara büyük ilgi gösteriyordu.
O nedenle en çok izlenen 10 programdan çoğu diziler ve yarışmalardı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın emir subayı Yarbay Levent Türkkan’ın itirafları, FETÖ’nün Türk Silahlı Kuvvetleri’nde nasıl örgütlendiğinin kanıtı.
Cemaatle ortaokuldayken tanışan, 1989’da Işıklar Askeri Lisesi’ne “abi”ler sayesinde giren “FETÖ askeri”nin şu sözleri çok önemli:
“Kanaatim 1990’lardan bu yana sınavla okullardan gelen ve orduya alınan subayların yüzde 60 - 70’i cemaatçidir. Genelde kurmay subaylardır.”
O yüzden TSK’daki üç generalden biri “darbeci” çıktı.
Bu demektir ki “Gülen cemaati”, 30 yıldır ülkesine subay olarak hizmet etmek isteyen binlerce gencin hakkını gasp edip, orduya kendi adamlarını soktu.
Dinimize göre, Allah’ın affetmeyeceği tek günah ne?
“Kul hakkı.”
“Darbe girişimi”nin aydınlanmayan yanlarına rağmen anlatılanlar ve yazılanların ortaya serdiği çıplak gerçekler de var.
Genelkurmay’ı yönetenlerin kışlalardaki tuhaf hareketliliği askeri istihbarat yerine MİT’ten öğrenmiş olması dehşet verici.
MİT Başkanı Hakan Fidan, Genelkurmay’a önce yardımcısını gönderdi. Ama sonradan anlaşılıyor ki, yıllardır Genelkurmay başkanlarının odasına her gün dinleme cihazı yerleştirip, sonra da bu kayıtları Telekom’daki “abi”lerine veren
hainler kuşatmış Akar’ın etrafını. Bu hamlenin bir faydası olmayıp, “darbenin ayak sesleri” çoğalınca, yardımcısının ardından MİT Başkanı, kendi gitmiş Genelkurmay’a.
Sonuç değişti mi?
Hayır...
Fidan, MİT’in istihbaratını askerden önce Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile paylaşsa, sonuç böyle mi olurdu?
15 Temmuz’da yapılanın hâlâ bir “askeri darbe girişimi” olmadığına, bunun “Erdoğan’ı başkan yapmak için sahnelenen bir tiyatro” olduğuna inananlar olabilir. Dileyen istediğine inanmakta serbest... Yeter ki iş; “düşünce”den çıkıp, 15 Temmuz’u “darbe girişimi” görenler “düşman” ilan edilmesin...
Şu gerçeği de göz ardı etmemek lazım: Türkiye’nin sadece birçok rengini değil, birçok şeyi kaybettiği 6-7 Eylül olaylarının perde arkasında ne çıkmıştı?
“Atatürk’ün Selanik’teki evini yaktılar” şeklindeki yalan haber...
6-7 Eylül’de azınlıkların mallarını yağmalatanların torunları 15 Temmuz’da yine işbaşındaydı:
“Çember sakallılar, askerin boğazını kestiler.”
“IŞİD’liler, Mehmetçiği linç ettiler.”
Hiçbir suçu günahı olmayan emir kulu “kınalı kuzular”ın değil boğazını kesmek, onlara fiske vuranlar da en az “darbeciler” kadar barbardır, insanlık düşmanıdır. Onlar da yargılanıp, en ağır cezayı almalıdır.
Aynı şekilde uydurup yaydıkları yalanlarla karşımızdaki asıl tehlikeyi gizlemeye çalışanlar, toplumda iç savaş çıkması için ellerinden geleni yapanlar da yargıda hesap vermeli.
Askeri darbe girişimine ilişkin ayrıntılar ortaya çıktıkça, Türkiye’nin nasıl bir belayı atlattığı daha iyi anlaşılıyor.
Darbe girişimi suçunu işleyenlerin, “Bir avuç FETÖ’cü” değil, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin general ve subay kadrosunun neredeyse 6’da 1’i olması ürkütücü.
Kanaatim o ki FETÖ’cü hainler, TSK içindeki ‘Erdoğan düşmanları’nı da aralarına katıp, ihanet çemberini bir hayli genişletti.
Önüne çıkan her şeyi ezip geçen tanklar...
TBMM’yi bombalayan uçaklar, helikopterler, savunmasız insanların üstüne kurşun yağdıran gözünü kan bürümüş alçaklar...
Hareketlerinin adına ‘Yurtta Sulh’ diyerek Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” özdeyişine bile ihanet etmiş çapulcular...
81 ilde ‘Sıkıyönetim Komutanları’nı belirleyecek kadar gizlice örgütlenmeyi başarmış, darbeye ikna edemedikleri komuta kademesini esir almış ‘hainler’in yaptıkları kadar bir başka tehlike de şu:
Sosyal medyada bu kanlı darbe girişimini ‘Senaryo’, ‘Erdoğan’ı Başkan yapmak için planlanan tiyatro’ diye küçümseyenler, bunu bir kampanyaya dönüştürenler var.