7 Ağustos Pazar günü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk yaşanacak.
Yenikapı’daki “Demokrasi ve Şehitler Mitingi”nde Türkiye tek yürek olacak.
Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin katılması kesindi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, mitinge katılmayacak ama bir heyet gönderecekti. Anlaşılan o ki Başbakan’ın açtığı telefon ve Erdoğan’ın davette ısrar etmesi etkili oldu ve Kılıçdaroğlu da mitinge katılacağını açıkladı.
Türkiye’de ilk kez olacak bir şey bu.
Umut Kitabevi iddianamesini hazırlayan eski Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın, darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen Cemaati soruşturmasını yürüten savcıya yaptığı itiraflar öyle böyle değil.
İhraç edildiği savcılığa mahkeme kararıyla dönen, çalışmadığı dönemde maaşını cemaatten aldığını söyleyen Sarıkaya’nın halen nasıl savcılık yaptığını anlayamasam da maharetleri ortada:
Cemaatçi hâkim ve polis şefinin isteği üzerine Şemdinli iddianamesine dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı - e-muhtıracı Genelkurmay Başkanı- Yaşar Büyükanıt’ı dahil etmek...
Cemaatin çıkarı için benzer bir kumpasla Van 100. Yıl Üniversitesi’nde operasyon yapıp, Rektör Yücel Aşkın ile Genel Sekreter Enver Arpalı’yı (Bu durumu kendine yediremediği için intihar etti) içeri atmak...
Aynı şekilde itirafçı olan başka cemaat mensubu savcılar ve hâkimler de var. Anlaşılan o ki bu cemaatten daha çok “itirafçı” çıkacak.
Devlet, elbette ki içindeki
“Paralel Yapı”yı temizlemek için bu “itirafçılar”dan yararlanabilir.
Cumhurbaş-kanı’nın yaveri, Genel-kurmay Başkanı ve bazı kuvvet komutanlarının emir subayları ve özel kalem müdürlerinin FETÖ’cü çıkması tesadüf olabilir mi?
Değil.
Amaç belli:
Kaleyi içten fethetmek.
Cumhurbaşkanı’nın yaverinin nasıl seçildiğini sordum Genelkurmay yetkililerine.
Şöyle çalışıyor sistem.
Genelkurmay Personel Dairesi altı isim öneriyor.
Türkiye’deki askeri darbeler, darbe girişimleri, muhtıra ve e-muhtıra tarihlerine ve günlerine bakar mısınız?
15 Temmuz 2016… Cuma.
27 Nisan 2007… Cuma.
28 Şubat 1997… Cuma.
12 Mart 1971… Cuma.
27 Mayıs 1961… Cuma…
Demokrasi düşmanı darbeci, muhtıracı askerlerin “kötü emelleri”ni hayata geçirmek için niye hep cuma gününü seçmesi enteresan.
Sinan Çetin’in eski eşi, Rüzgar Çetin’in annesinden bir mektup aldım. Mektup bana geldi, ama hedefi kamuoyu… İşte Hale Hanım’ın yazdıkları:
“Bu elim kazayla, üç ailenin yüreğinin tam ortasına acının ateşi düştü. Vefat edeni, yaralı olanı, mahkûm olanı... Üç aile de perişan oldu... En büyük ateş sevgili Fatih’in ailesininki elbette.. Bizim ocağımıza da üç acının üçü de ayrı ayrı düştü. Bu olaydan sonra çıkan her haber, bu üç ailenin acısına benzin döküp ateşi harlıyor.
Oğlu demir parmaklıklar ardında olan bir baba ve anneye küfür ederken o aileye acımayın tamam. İstemeden birinin ölümüne sebebiyet vermenin vicdan azabını çeken ve ömür boyu çekecek olan Rüzgar’a da...
Peki yaralı ve vefat eden polisin ailesine, eşine ve çocuklarına da mı acımıyorsunuz? Bu yayınların ve sosyal medya paylaşımlarının onlara en küçük bir faydası olmadığı gibi, tersine yüreklerini her gün yeniden kanatıyor. Yaraları deşildikçe, aileler yaralarını saramıyorlar.
Ne istiyorsunuz?
Kan davası mı?
Nefret içinde yaşayıp, o iki yetimi de nefretle mi büyütelim?
Helalleşmek bizim kültürümüzde vardır ve en güzel şifadır. Sizler de ya bir anne veya baba, ya da bir evlatsınız. Ve böyle bir acıyı Allah düşmanıma vermesin.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 1.684 askerin ihraç edilmesinin ardından yapılan Yüksek Askeri Şûra’nın aldığı kararları beğenmeyip, eleştirenler var:
“TSK’nın komuta kademesi komple değişmeli”ymiş!
Sebep?
“Astlarının esir aldığı komutanlar, TSK’yı yönetemez.”
İşin bu tarafı tamam da, madalyonun bir de arka yüzü var:
O komutanlar darbeye karşı çıkmasa bugün, ya Libya gibi herkesin bir bölgeyi ele geçirip kan gölüne çevirdiği parçalanmış bir ülke olurduk ya da FETÖ Cumhuriyeti!
YAŞ öncesi Kara Havacılık Okulu Komutanı Org. İhsan Uyar ile Etimesgut Zırhlı Birlikler Komutanı Org. Kamil Başoğlu’nun “ihmal” nedeniyle istifalarını isteyen Cumhurbaşkanı’nın bildiği, bizim bilmediğimiz bir şeyler var ki TSK’nın komuta kademesi değişmedi.
Terör örgütü lideri Abdullah Öcalan, Kenya güvenlik birimlerince Nairobi’de yakalanıp(!) Türk güvenlik güçlerine teslim edildiğinde takvim yapraklarında tarih neydi?
15 Şubat 1999...
93 yıllık tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin karşılaştığı en büyük ihanetin elebaşı Fetullah Gülen, sözüm ona “sağlık kontrolü” için Amerika’ya ne zaman gitti?
21 Mart 1999’da...
Misyonunu yerine getiren Apo’yu Kenya’dan paketleyip Türkiye’ye gönderen ve 33 gün sonra üstelik Nevruz Bayramı’nda bir diğer “Türk düşmanı”nını Pensilvanya’da koruma altına alan Amerika, FETO’yu iade eder mi?
Hem de Gülen’in New York Times’da yayımlanan, “Beni Türkiye’ye iade etmeyin, Batı’nın hizmetindeyim” yakarışından sonra!
Amerika; en fazla Türkiye ile suçluların iadesi için ikili anlaşması olmayan bir ülkeye yollar, ama bize vermez FETÖ’nün elebaşını... Çünkü Amerika, sadece Türkiye’de değil, okul açtırdığı dünyanın pek çok ülkesindeki operasyonlar için kullanıyor bu terör örgütü liderini...
‘Darbe girişimi’nden sonra yanıtını en çok merak ettiğimiz sorular şunlar: MİT, Genelkurmay’a neyi haber verdi?
MİT’in ihbarı bir “darbe girişimi”yse bu niye engellenemedi?
MİT Başkanı Hakan Fidan, Genelkurmay’la paylaştığı istihbaratı Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na niye arz etmedi?
Ortada derin bir ihmal varsa MİT ve Genelkurmay başkanları niye hâlâ görev başında?
Bunların yanıtını öğrenmek için Genelkurmay’ı aradım. Paylaşacağım bilgilerin tümü Genelkurmay’dan, yorum sizden...
MİT, GENELKURMAY’A NEYİN BİLGİSİNİ VERDİ?
Yanıt: MİT’ten “istihbarat” gelmedi.
Bir FETÖ mensubu olup, sonra döndüğünü söyleyen bir subay MİT’e gidip, “Pişmanım, size bir ihbarda bulunacağım. Kara Havacılık Okulu’nda bu akşam saat 19.00 sularında bazı hareketlilikler olabilir. Olağandışı olarak birkaç helikopteri kaldırıp bir şeyler yapabilirler” dedi.