Eski model olan ve bir yandan eşinden miras kalan şirketleri yönetirken sanatla da bağını koparmayan Yunan jet sosyetesinden Della (Veria) Rounick, Mykonos’taki yazlığında bir Türk ressam uğruna parti verecek.
2002’de “Bu Yüzden” adlı otobiyografisini yayımlayan, 2005’te “Bir Yalan Kadar Güzel” adlı romanını çıkaran ve halen iki yeni romanın yanı sıra “Map Of My Life” adlı bir resim üstünde çalışan Della Rounick, Ahmet Güneştekin’in resimlerini sevenlerden.
İstanbul Şişhane’deki atölyesine gelip kışın yaşadığı Atina’daki, sonbahar ve baharları geçirdiği New York’taki evi için Güneştekin tabloları alan Rounick, çağdaş Türk resminin dünyada parlayan yıldızını 17 Temmuz’daki partide dostlarıyla tanıştıracak.
Ahmet Güneştekin bu noktaya nasıl geldi?
İsterseniz bunu da Galeri Baraz’ın sahibi Yahşi Baraz’dan dinleyelim:
“Ahmet Güneştekin’in resimlerini ilk gördüğümde yurtdışına açılacak bir sanatçı olduğunu anlamıştım. Çünkü Türkiye’de yapılmayanı yaptı. Osman Hamdi’den gelen bir gelenek; ressamlarımızın eserlerinde hep dünya sanatçılarının etkisi vardı. O yüzden de 150 senelik Türk resim sanatı, dünya müzelerinde kabul görmedi. Avrupa’yı taklit etmeyen, Anadolu
80’li yılların başıydıÖ Henüz Selçuk Parsadan, kendine “Paşa” süsü verip dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i gafil avlayıp “Gizli Ödenek”ten aldığı parayla dolandırıcılığın zirvesine çıkmamıştı.
O yıllarda bir haber nedeniyle tanışmıştım çakma “Maliyeci” ve “Sigortacı”larla.
Çıkardıkları “Sigorta Araştırma”, “Maliye Araştırma” gibi gazetelerle işyeri sahiplerinden abonelik ve ilan adı altında yüklü paralar topluyorlardı.
Hasta ya da muhtaç durumdaki bir ünlünün haberini okur okumaz da “Yardım gecesi” operasyonuna başlıyorlardı. Hayali yardım geceleri düzenleyip, üç kuruşluk yemeğin davetiyelerini 300- 500 liraya satıyorlardı. İşadamı çocuklarına çakma basın kartı, basın plakası bile satanlar vardı. 30 yıllık mevzuları niye mi şimdi anlatıyorum?
O uyanıkların çoğu öldü ya da emekli oldu, ama yerlerine yenileri türedi.
Malum birçok belediye her Ramazan’da iftar veriyor. Belediyeler iftar paralarını kendi ödemiyor. İftarların organizasyonunu belediyeler yapıyor, iftarlıkların bedelini hayırseverler ödüyor.
Televizyonculuğun yazılı olmayan kurallarından biri şudur: “Ekran karşısındaki 10 seyirciden 6’sını yakalayan program başarılıdır. Bu “altın oran”ı tutturamayan işler için “başarı”dan sözetmek olanaksız.”
Star TV, Kanal D, ATV, FOX, Show TV ve TRT 1 her yıl olduğu gibi bu yaz da bir dizi “yazlık iş” ekrana getirdi.
Kanal D şimdilik iki dizi, iki yarışma olmak üzere toplam dört yeni iş sürdü “yaz ekranı”na…
Star TV iki dizi, üç yarışmayla başladı yarışa…
ATV’nin biri dizi, biri yarışma olmak üzere iki yeni silahı var “yaz ekranı”nda…
FOX’un “yaz ekranı”nda üç dizi, iki müzik – sohbet programı var.
“Topal ördek” durumundaki Show TV ise iki diziyle, elinde Dünya Kupası gibi güçlü bir silah olan TRT 1 ise bir dizi, bir de yarışma koydu “yaz ekranı”na…
Müzik dünyasının “Büyük Usta”sı Kayahan, şimdilerde hayatının en sıkıntılı, çileli ve heyecanlı dönemini yaşıyor.
Kayahan’ın sıkıntısı malum.
Sanatçı kanserle mücadele ediyor.
Teşhis konulduktan sonra başlayan kemoterapi sayesinde Kayahan’ın ciğerlerindeki kanserli hücreler yok edildi.
Sanatçı ve doktorları şimdi, kanserli hücreleri metastas yaptıkları yeni bölgeden de temizleyebilmenin savaşı içinde.
Aldığım sevindirici bilgi şu:
Kayahan, kemoterapiye olumlu yanıt veriyor.
Onca “Ramazan Özel” programı arasında reytingte açık ara birinci olan Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu’nun bir canlı yayınını yerinde izlemek için Sultanahmet’teydim.
TNS’in “reyting haneleri”yle görüşme imkanı olmadığı için “reytingleri belirleyenlerin iftarda ve sahurda niye Nihat Hatipoğlu’nu tercih ettiklerini öğrenme imkanı yok.
Ancak gerek iftarda gerekse de sahurda Nihat Hatipoğlu’nu dinlemek için Sultanahmet’e gelenlerle konuşma imkanı var.
Üstelik bu insanlar, ortada onları Sultanahmet’e getirip götüren bir organizasyon ve canlı yayının yapıldığı alana yakın bir yerde iftar çadırı yokken Hatipoğlu’na bu yoğun ilgi niye?
Canlı yayın öncesi, aralarda ve sonrasında konuştuğum Hatipoğlu, şunları söyledi:
“Bu sene Büyükşehir bize Kazlıçeşme’yi önerdi. Çünkü artık belediyenin ramazan etkinlik alanı orası. Ama biz, hem alıştığımız, hem de tarihi dokusu nedeniyle burada kalmayı tercih ettik. Belediye’nin Ramazan etkinliklerinin Kazlıçeşme’ye kayması nedeniyle burası biraz etkinlik anlamında kısır kaldı, ama sağolsun sevenlerimiz bizi yalnız bırakmadı. Eskisine oranla gelenimiz daha da arttı.”
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Doç. Dr. Ayşenur İslam’ın “erkek şiddeti” yüzünden hayatını kaybeden kadınlara ilişkin son açıklamasını radyodan dinledikten sonra dinlediğim bir şarkıya bakar mısınız?
“Vurdurtmasın Bana Kendini.”
Böyle bir şarkının “hit” olduğu bir ülkede, “kadın cinayetleri”nin sonu gelir mi?
“Canım, altıüstü bir şarkı! Şarkıların ‘kadın cinayetleri’yle ne alakası var?” diyenler olabilir...
Maalesef var...
Bu tür şarkılar, vurarak, öldürerek “kötü”den intikam alan filmler ve dizilerle geldiğimiz nokta ortada...
“Kendi hukukunu kendi tesis eden” zihniyete prim vermek, “şiddeti legalleştirmek”ten başka bir işe yaramaz bu...
Her yıl olduğu gibi bu yıl da televizyon kanalları bir dizi Ramazan Özel programı hazırladı... Bu iddialı programlarla iftarda veya sahurda “en çok izlenen kanal” olmak için yola çıkanlardan kaçı bunu başardı?
Ramazan ayının ilk haftası geride kaldı. Ramazan’ın birinci günü olan 28 Haziran’dan bugüne TNS’nin gün gün reyting listelerine baktım, ortaya çıkan tablo şu: İftar ve sahur olmak üzere atv’de iki program yapan Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu açık ara birinci… Sadece bu kadar mı?
Değil… Üstelik Nihat Hatipoğlu’nun tek rakibi kendisi…
Nihat Hatipoğlu, atv’de biri iftar, diğeri sahur olmak üzere iki program yapıyor ya; işte o yapımlardan biri “Günün en çok izlenen Ramazan programı”, diğeri de ikinci oluyor… “Nihat Hatipoğlu ile Sahur” birinciyse, “Nihat Hatipoğlu ile İftar” ikinci, Hatipoğlu’nun iftar programı birinci olduğunda ise sahur programı ikinci çıkıyor. Rakiplerine açık ara fark atan Hatipoğlu’nun ardından diğerlerine oranla daha çok izleyici yakalayan Show TV’nin Ramazan ekranını teslim ettiği Prof. Dr. Mustafa Karataş.
Kanal D’de “Sahurdan Kalplere”yi hazırlayıp sunan Serdar Tuncer’in de durumu fena sayılmaz… Bazen Karataş, büzen de Tunce üçüncü oluyor, bazen
Serdar Ortaç, MS hastalığı nedeniyle yattığı hastanede bir savunma videosu yükledi internete... Ortaç’ın günlerdir haber olan ve konuşulan videoda özetle söylediği şu:
“Ahmet Kaya’ya çatal kaşık attıysam annem ölsün...”
“Bir ünlü, bir krizi nasıl yönetemez?”e en çarpıcı örnek Serdar Ortaç olsa gerek...
Acil şifa dilediğim Ortaç, o videoda “Ahmet Kaya’ya çatal kaşık atmadım” derken yerden göğe kadar haklı...
Nereden mi biliyorum?
Çünkü o geceyi düzenleyenlerden biriyim.
Ahmet Kaya, “Kürtçe klip çekeceğim için bana yuh çekenlerin kafasına vura vura Kürt realitesini kabul ettireceğiz” dedikten sonra, ortalık toz duman olunca sahneye çıkıp, neler söylediğim Show TV’nin arşivinde...