Yıllık cirosu 1 milyar euro olan dünya jet setinin gözde markası firmanın İstanbul’daki bir mağazasında müdürlük yapan kadının açtığı mobbing davası, bir sahtekârlığı da ortaya çıkardı. Çünkü kadının iddiası şu:
“Paris’e her gittiğimde kaldığım otele içinde kumaşlar, elbiseler ve çantalar olan bavullar bırakıldı ve bunları Türkiye’ye getirmem istendi. 5 yıl içinde ayda iki kez bu işi mecburen yaptım. Ne zaman ki, artık bu işe alet olmak istemiyorum dedim, mobbing başladı.”
Mahkemenin talebi üzerine olayı inceleyen maliye ve gümrük müfettişleri, “kayıt dışı, kaçak ve faturasız” birçok kıyafet, ayakkabı ve çantanın Paris’ten İstanbul’a getirilip satıldığını saptadı.
Peki, şimdi ne olacak?
Devlet, kaçak olarak Türkiye’ye getirilen ve ünlülere satılan bu çantalarla elbiselere el koyacak.
Şimdiye kadar sahte evraklarla düşük fiyata ithal edilip satılan lüks otomobillere devletin el koyup emniyet ve maliyenin garajına çekmesine alışık Türkiye... Ancak söz konusu insanların üstündeki ayakkabı, çanta ve kıyafet olunca iş başka...
Trafikte bir ünlünün kullandığı “kaçak otomobil”e el koyduğunda devlet, o kişi bir taksi ya da başka bir otomobile binip gider.
FOX’un yeni yarışması “Kaç Para Kaç”ın sunucusu Hakan Yılmaz değil, aslında Mehmet Ali Erbil olacaktı ve yarışmanın ilk bölümü yılbaşında ekrana gelecekti.
Nereden mi biliyorum bunu?
Mehmet Ali Erbil anlatmıştı, ben de yazmıştım da oradan biliyorum.
Yapımcı, sunucu ve kanal el sıkışmış, iş avukatlardaydı. Sonradan ne olduysa oldu Erbil gitti, yerine Hakan Yılmaz sunucu oldu.
Hakan Yılmaz sunucu olarak Mehmet Ali Erbil’in alternatifi mi?
Değil tabi ki... 8 Şubat’ta başlayacak yarışmanın sunuculuğunu üstlenen Hakan Yılmaz’ın da bir izleyici kitlesi var, ama Mehmet Ali Erbil’le kulvarları farklı...
Mehmet Ali Erbil’in FOX’ta başlamamasına en çok sevinen Star TV’nin İçerik Müdürü Ömer Özgüner olmuştur.
Gazeteci Özkan Tamirak, Beyaz TV’deki “Söylemezsem Olmaz”a konuktu dün sabah... Polisin yakında, aralarında artık bağımlı olmuş ünlülerle ve şarkıcıların da olduğu üçüncü dalga uyuşturucu operasyonunu yapacağını açıklayan Tamirak’ın anlattıklarından iki çarpıcı olayı not aldım ve paylaşmak istedim:
1: “Çağatay Ulusoy’u polis uyuşturucudan gözaltına aldığında, tarihinde ilk kez emniyetin telefon santrali kilitlendi. Ulusoy’un fanları, ‘Onun yerine ben yatayım’, ‘Çağatay üşür orada, battaniye yollayayım’, ‘Acıkmıştır, yemek getirmek istiyorum’ diye emniyete telefon yağdırdı.”
2: “Polisin uyuşturucu nedeniyle telefonunu dinlediği bir ünlü, Dubai’deki arkadaşına, ‘Gelirken bana iki iPhone (*) getir’ dedi. Tapelere bu, ‘Gelirken bana iki tane afyon getir’ şeklinde girince polis, gözaltındaki ünlüye, ‘Ne yaptın o afyon sakızlarını’ diye sordu. Ünlü itiraz edince telefon kayıtları yeniden dinlendi. Polisin, ‘iPhone’u, ‘Afyon’ anladığı ortaya çıktı ve telefonların fişlerini beyan etti de ünlü öyle kurtuldu.”
(*) iPhone diye yazılıp, ayfon diye okunuyor ya!
ATA’YA TEBRİK ŞAHAN’A ALKIŞ
Ata Demirer, Özge Borak ve Demet Akbağ’ın başrollerini oynadığı “Eyyvah Eyvah 3”ün galası
“Zerre’ye ödül verenler bu işten zerre anlamıyor...” Bu sözün sahibi kim?
Son olarak Boston Film Festivali’nde ‘Mükemmellik Ödülü’ alan Türk Sineması’nın bol ödüllü ve usta yönetmeni Erden Kıral...
Ünlü yönetmen bu lafı niye mi etti?
İşte Akşam Pazar’da yayınlanan söyleşiyi yapan Arzu Akyol’un “Zerre, SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) tarafından en iyi film seçildi. Nasıl değerlendirdiniz?” sorusuna Erden Kıral’ın verdiği yanıt:
“Buyurun! Anlamıyorlar çünkü. Bir kere ‘Zerre’ felsefi temeli olmayan natüralist bir film. Hiçbir soruya cevap vermiyor, olanı gösteriyor. İkincisi de çalıntılar var. Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzales Inarritu’nun göçmen işçilerin yaşamını anlattığı ‘Biutiful’ filminden alınmış sahneler var. Aynı ışıklar, aynı dekor...
“NE DİYEYİM Mİ?”
Rasim Öztekin bir süredir hastanede yoğun bakımda tedavi gören babasını kaybettiğine dair bilgiyi Facebook’ta paylaştı sevenleriyle... Öztekin’in ardından kamuoyunun yıllardır yaptığı sağlık programlarından tanıdığı Esra Kazancıbaşı, “İstanbul, bir beyefendisini; biz babamızı kaybettik” diye yazdı Facebook’ta.
Facebook kullanıcılarının ne yapmaları gerekir bu durumda?
Tanıyorsan başsağlığı dileklerini iletirsin, bir hukukun yoksa okur geçersin.
Ama öyle yapmıyor yurdum insanı...
Facebook’ta “Beğen”, “Yorum yap” ve “Paylaş” diye üç seçenek var.
İster inanın, ister inanmayın “Beğen” bölümünü tıklayanların sayısı, başsağlığı mesajı yazanların neredeyse 10 katı...
Allah aşkına, birinci derecede bir yakınını kaybettiğini yazanların altına iki satır yazı yazıp, o kişinin acısını paylaşmak varken “Beğen”i tıklamak neyin nesi?
‘Kayıp’ dizisi Doğan TV’nin CEO’su İrfan Şahin’in projesi değil de başka bir yapımcının olsaydı, aldığı reytingle 18’inci bölümü görmesi mümkün müydü?
İrfan Şahin bile, bu denli inandığı projesini ancak bu kadar sürdürebildi. ‘Kayıp’, İrfan Şahin’in projesi olduğu için seyircisine ‘veda’ edebildi; ‘Vicdan’ o şansı bile bulamadı. Dizinin bittiği, izleyenlerine Twitter’dan duyuruldu.
Aldığı reyting ve reklamla maliyetini karşılamayan hiçbir dizinin yaşama şansı yok.
SIRADA HANGİ DİZİ VAR?
‘Kayıp’ ve ‘Vicdan’ gitti, Kanal D’de, sıra şimdi hangi dizilerde? ‘Arka Sokaklar’, ‘İntikam’, ‘Merhamet’, ‘Çalıkuşu’, ‘Güneşi Beklerken’,‘Galip Derviş’, ‘Yalan Dünya’ ile yayın saatini ‘Küçük Ağa’ya kaptıran ‘Cinayet’ Kanal D’nin ekranda olan dizileri...
Kanal D’nin ‘Zeytin Tepesi’ ile ‘Ne Diyosuun’ adlı iki dizisi daha var yayın için sıra bekleyen. Kanalın ‘ara sezon’ sayılan şubatın ikinci yarısına doğru ekrana getirmek üzere 2-3 dizi hazırlığında olduğunu da dikkate alırsak, bu demektir ki, ‘Kayıp’ ve ‘Vicdan’ın ardından bir o kadar daha dizi yolcu. Nereye mi gidecekler? Tabii ki ‘dizi mezarlığı’na...
Kanal D’nin yeni müzik yarışması “X Factor”de jüri üyeliği yapan bir arkadaşı, “Müzik yarışmalarında hep Sezen Aksu, Orhan Gencebay şarkıları okuyorlar da Ajda şarkılarını söylemiyorlar” deyince, şöyle bir yazı yazmıştı Ajda Pekkan:
“Meğer nedeni; yabancı şarkılardan cover olan şarkılarım için, edisyon hakkını elinde bulunduranların yüksek ücret istemesiymiş.
Diğer cover şarkılar için yapımcılar 1 lira ödüyorsa, Ajda cover’ları için 3 lira isteniyormuş.
Bu yüzden de yapımcılar yarışmacılara daha az Ajda Pekkan şarkısı söyletiyormuş.
Ben de yeni öğrendim.”
Ajda Pekkan’ın söylediği şarkılardan söz etmek mümkündür ama “Ajda Pekkan şarkıları” diyebilmemiz için ya sözü ya müziği ona ait olması lazım.
Kehkeşan dergisinde Atilla Olgaç’la yapılmış bir söyleşi okudum, hem üzüldüm, hem şaşırdım…
Çünkü Olgaç’ın söyleşiyi yapan Yusuf Bülbül’e söyledikleri ilginçti.
“Kötü roller de bir yere kadar, hiç iyi olduğunuz proje denk gelmiyor mu?” sorusuna Olgaç’ın verdiği yanıta dikkat lütfen:
“Öyle bir proje yok, olmadı da. 5-6 yıldır adam gibi bir şey de çıkmıyor. Neden çıkmadığını ve sebebini bilmiyorum. Ben yurtdışında olsam Robert De Niro gibi olurdum herhalde. Ama burada maalesef bir şey yapışıyor senin sırtına. Dört yıl “Kurtlar Vadisi”nde oynadım, aynı şekilde bir gün arayla “Hayat Bilgisi”nde “Hidayet Hoca”yı canlandırdım. Biri mafya, biri komedi. Böyle olduğu halde iki yıl boş kaldım. Kimse arayıp, sormadı. Şimdi bunu anlayıp, çözmek benim elimde değil. Ben anlamıyorum.
Seni bir şekle sokuyorlar ve insanların kafasında kalıyorsun. O gömlekten kurtulamıyorsun. Bulgaristan’da gösterilen bir mafya dizisinden teklif geldi bana. Düşünebiliyor musunuz? Orada bile böyle bir algı var. Bir mafya projesi olduğu zaman akla Atilla Olgaç geliyor.”
Olgaç’ın, “Bulgaristan’dan arıyorlar, ama Türkiye’den teklif gelmiyor, ilginç değil mi?” sorusuna verdiği yanıt şöyle:
“45 yıllık