Bir ülke, gözümüzü ekranlara dikmiş, tıpkı film izler gibi Diyarbakır’da öldürülen 8 yaşındaki Narin cinayetinin perde arkasındaki sırrın açığa çıkmasını bekliyoruz. Küçük kızın isminin aksine büyük bir hoyratlıkla hem de…
Gerçi biz bu duruma, öğleden sonra kuşağındaki hayret etmelere doyamadığımız (!) programlardan alışkınız da neyse…
Televizyon kanalları kayıp haberinden tam 19 gün sonra, son dakika alt yazısıyla, Narin’in cansız bedeninin battaniyeye sarılı halde dere yatağında bulunduğu bilgisini veriyor. Yüreğimiz Narin’in üzerine vicdansızca bırakılan koca taşlar misali kaskatı kesiliyor, ekrandaki derenin buz gibi sularına gözümüzü dikip, “Neden?” diye soruyoruz.
Ardından aklımıza bir sürü felaket senaryosu geliyor… Sonra birtakım uzmanlar, bu senaryoları evirip, çevirip canlı yayınlarda saatlerce değerlendiriyor. Biz yine ekrana gözümüzü dikmiş, “Bu kadar da olur mu!” diyoruz.
Bu arada tam 24 kişi gözaltına alınıyor. İçlerinde Narin’i doğuran annesi, gözü gibi baktığını düşündüğümüz babası, baba yarısı gördüğümüz amcası, onu koruyup, kolladığını varsaydığımız kardeşleri, komşuları da var... Tabii biz böyle bildiğimiz için, duyduklarımıza o kadar şaşırıyoruz ki bir süre sonra artık şaşıramaz hale geliyoruz! Çünkü yüreğimizle bir aklımız da taş kesiliyor.
Tüm bu hengâme içinde ekranda Narin’in küçücük bedeninin içinde kaybolduğu tabutu geçip gidiyor…
Gidiyor yani Narin, sessiz sedasız toprağa giriyor…
Tabutunun üzerine gelinlik, mezarına ise en sevdiği oyuncağı olan ayıcığı bırakılıyor.
Muhabir canlı yayında defin haberini sunarken, kalabalık yavaştan dağılıyor. Bir süre sonra görüntüye giren Narin’in yaşıtı bir erkek çocuğu, toprağın üzerinde biçimsiz duran beyaz ayıcığın etrafında dolaşıyor. Yani tüm o vahşete, acıya rağmen bir yandan da hayat devam ediyor…
Peki, şimdi biz ne yapacağız?
Canlı yayın araçları mezarlıktan ayrılır, adliyede soluğu alırken şiddetin dozu azalıp film de burada bitecek mi?
Narin’in bedeni henüz toprağa bile karışmamışken bitmemeli değil mi?
Yani önce onun sonra da mezarlar arasında dolanan o diğer çocuklar için bitmemeli. İNSANLIK için bitmemeli…
Ne mi yapılmalı? SAĞLIKLI bir toplum yaratmak devletin hedefi, politikası olmalı. Her şeyin temeli AİLE ise bana kalırsa aslında kişiler evlenmeden ve hatta çocuk sahibi olmadan önce psikolojik testlere tabii tutulmalı da orası biraz ütopik/tartışılır kaçar hala bu yüzyılda.
Yine de belki işe bir yerden başlayıp; köy-şehir demeden her sağlık ocaklarında ebeveyn ve çocukları yılda bir kontrolden geçirecek uzman psikologlar görevlendirilmeli.
Çocuklara yönelik şiddet, cinsel istismar vb. vakaların önüne geçmek için okullarda da ÖNLEMLER artırılmalı. Özellikle dezavantajlı bölgelerde anaokulları ve ilkokullarda doktor, avukat vs’den oluşacak uzman heyetler eşliğinde daha fazla tarama ve kontroller yapılmalı. Çocuklar ve gençlere güvenli bulmadıkları olası bir durumda; yardım almak için nereyi arayacakları, neler yapmaları gerektiği iyice anlatılmalı.
Ancak sadece akıl vermekle de kalınmamalı sonrasında da süreç dikkatle takip edilmeli, bu çocuklarımız gerçekten korunmalı. Şüpheliler de suçu kesinleşmese de çocuklardan uzaklaştırmalı. Eminim bu uygulamalar caydırıcı olacak, akli dengesi yerinde olmayan sağlıksız bireyler tespit edilecek, yaşanacak olası onca felaketin de önüne geçilecektir.
Özay Şendir
“Erdoğan, Osmanlıyı diriltmek istiyor…”
11 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Şaşırtan Çin
11 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımda yeni şifre: Hızlı nakit
11 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Nükhet Duru: Fırınlanmadan, pişmeden kalıcı olunmaz
11 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Vadeli lider vs. Vadesiz lider: Habemus Papam...
11 Mayıs 2025