Açılış erkek işidir

14 Mayıs 2018

Türkiye’mizde çok alışık olduğumuz bir fotoğraf: Bir grup erkek yan yana dizilmiş
bir kurdele kesmekteler. Kim bilir neyin açılışı. Okul olur, hastane olur, bir toplu taşıma aracının yeni bir durağı olur; bizde açılışlar erkeklerden sorulur.

Bazen arada numunelik bir kadın da göze çarpabilir, bu karede olduğu gibi. Çünkü kendisi “muhafazakâr kadın AVM’si” olarak bir takım ilklere imza atmaya hazırlanan Zeruj Port’un yönetim kurulu başkanı Zehra Özkaymaz. Onun dışında sadece erkekler var karede.

Hayır, bir tek ben mi anlamakta zorlanıyorum? Geçen hafta yazmıştım, kadınları sınırları dışarıdan belirlenen bir takım alanlara mahkum etmek zaten çok tuhaf. Bunu “onların rahatına” bağlamak da anlaşılır gibi değil.

Ama diyelim ki illa “Kadınların rahat alışveriş etmesi için” bir AVM açmaya karar verdiniz, “Kadın temalı alışveriş merkezi” diyorsunuz adına, içinde sadece kadın ve çocuklara yönelik ürünlerin satılacak olmasıyla övünüyorsunuz, bari kapılarını da kadınlara açtırın da bunun sahiden kadınlara yönelik bir proje olduğuna ikna olalım.

Çok zor değil, buradan alışveriş yapacağını bildiğiniz, buna ihtiyaç duyduğunu söylediğiniz kadınlar var, öyle anlatıyorsunuz. Bir çağrı yapardınız

Yazının Devamı

BERGAMA’NIN DÖRT BİR YANI SAHNE

11 Mayıs 2018

'Bergama'da tiyatro festivali başlıyor’ deyince bir kuşku görüyorum insanların gözlerinde... Kaç yıllık köklü festivaller hayatlarını sürdürmekte zorlanırken, yeni bir festival... Hem de Bergama’da.

Ama daha ilki düzenlenen festivalin programına, yola çıkış amacına, hele hele başı çeken tiyatro insanı Eren Arıkan’ın söylediklerine bakınca, bu festivalin uzun ömürlü olacağına inancı pekişiyor insanın.

Hayat bulduğu topraklarla uyum içinde bir festival her şeyden önce... Festivalle ilgili kapsamlı bir yazısını Milliyet Sanat dergisinin mayıs sayısında bulabileceğiniz Bahar Çuhadar’dan öğreniyoruz ki, son dönemde hayatını Berlin’e taşıyan Eren Arıkan, anne tarafından Bergamalı. Aslen Bergama’lıyken Berlin’deki Pergamon Müzesi’ne taşınan Zeus Altarı gibi... O müzede sütuna dokunmaması için görevli tarafından uyarıldığında dilinin ucuna gelen “Ben bu eserlerin ait olduğu yerden geliyorum” cümlesi ve içindeki üzüntüyle beraber düşmüş aklına iki şehir arasında köprü kuracak bir festival fikri...

Ve aslında bir emeklilik hayali gibi baktığı proje, Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç’in sahiplenmesiyle hızla hayata geçmiş. Şimdi karşımızda 13 Mayıs akşamına kadar sürecek yoğun bir

Yazının Devamı

Kadınlara özel şehir olsun

10 Mayıs 2018

Kadınlarla erkekleri ayrı fanuslarda yaşatmaya çalışmanın zararlarından söz ettikçe, “kadınlara özel” bir alan daha çıkıyor karşımıza. Öyle ya, pembe otobüsümüze binip, pembe metrobüsümüzden inip, arabamızı pembe otoparka bırakıp, erkek eli değmiş AVM’ye girecek değildik ya, Türkiye’nin ilk “kadınlara özel” alışveriş merkezi İstanbul Zeytinburnu’nda açılıyormuş.

“Türkiye’de bir ilk” dedim, dünyada çeşitli örnekleri var zannedilmesin, Malezya’da bir benzeri varmış ama bizimki birçok özelliğiyle biricik. İçinde sadece kadın ve çocuk ihtiyaçları satılacak, erkeğe dair hiçbir ürün bulunmayacakmış. Sahibi Zehra Özkamaz, kadınların rahat bir şekilde alışveriş edebilmesi için bu projeyi hayata geçirdiklerini söylüyor.

Kadın örgütleri “Bize ayırdığınız alanlara hapsolmayacağız” diye itiraz ediyor, ciddiye alan yok. Erkeklerden “Neden bu kadınların bizim bulunmadığımız yerlerde ‘rahat’ edeceği düşünülüyor? Ne yapıyoruz ki biz onlara?” diye ‘rahatsız’ olan yok.

Korkarım giderek bu iş “Kadına ait AVM’den alışveriş etseydi başına gelmezdi bu taciz tecavüz, vs.”lere vesile olacak, Tuba Ekinci ve arkadaşları çıkıp “Dedik işte, erkeklerin olduğu mağazaya gitmiş, yüz vermiş demek ki” diyecek.

Bu

Yazının Devamı

Kadınca ve erkekçe

7 Mayıs 2018

Toplumsal cinsiyet eşitliğinden söz edeceksek başlamamız gereken yerin kullandığımız dil olduğu aşikar. Bu sürekli gündeme gelen bir konu.

Yerleşmiş kalıplardan, en gündelik kullanımlara sinen ayrımcılıktan kurtulmak da bir o kadar zor.

Misal ‘kadınca’ deyince ne kastedilmektedir? Sevgili Duygu Asena’nın Kadınca’sı bir yana, genellikle ‘hassas, narin, kırılgan’, hani şu meydanlarda kadınların “Çiçek babandır” isyanına yol açan zayıf, güçsüz, nazenin şeyler...

‘Erkekçe’ deyince ne kastedilmektedir peki? ‘Cesur, mert, yiğit, dürüst’ ve benzerleri.

Dünyanın ‘mert’ erkek eliyle getirildiği hale bakılınca ve o ‘narin’ kadınların hayatta ne zorluklara göğüs gerip ayakta durduğu düşünülünce sözlüklerin elden geçirilmeye ihtiyacı olduğu kesin. Şimdilik en azından yakın çevremizden, medyadan ve göz önünde yapılan konuşmalardan başlayabiliriz.

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce daha ilk günden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söylediği “Gel karşıma erkekçe dövüşelim” sözleriyle gündeme geldi mesela.

Dört bir yanda hüküm süren erkek dilinden o kadar illallah etmişiz ki, “İnsanca demek yerine erkekçe neyin nesi?” itirazları anında yükseldi. Bir de bu itirazlara karşı “Canım, ne demek istediği belli

Yazının Devamı

'PAPATYA TEOMAN'IN BÜYÜME HİKAYESİ

4 Mayıs 2018

Büyüyünce Mr. Spock, Tarzan ya da Robin Hood olmayı hayal eden bir çocuk... Eniştesinin İsviçre’de çalışması gibi onun babası da ‘cennette’ çalışıyor. Annesi ve anneannesiyle yaşıyor. Babalardan bahsedilmesini sevmiyor. İştahsız. Annesi her gün okula ona yemek yedirmeye geliyor, üzüm suyu sıkıp getiriyor. Sevmiyor üzüm suyunu.

Her hafta halasının evine gittiklerinde, onların Dual pikabında ‘Yemen Türküsü’nü dinleyip, hıçkırarak ağlamamak için kendisini zor tutuyor. Ölen askerlerden geriye sadece ‘Bir çift kundura, bir de fes’ kalması kalbini yaralıyor. İleride zengin olunca pikap alacak, plakları olacak, radyoda çalanları değil, kendi istediği şarkıları dinleyecek. Çok kazanıp, parasını fakirlerle paylaşacak.

‘Tatlı Sert’teki Emma Peel ya da Emel Sayın gibi sevgilileri olacağı yetişkinlik günlerinin hayalini kuruyor. İnce Memed’i seviyor. Kendisi gibi zayıf ama kahraman olabilmiş. Zaten diziler ve filmlerdeki bütün ufak tefekler kendisi. Elvis gibi dans ediyor, Travolta gibi yürüyor. İleride deri ceket de alacak. Annesi, “Ne o öyle, şoför gibi” dese de siyah bir deri ceket...

Annesi ve öğretmeni gibi Ecevit’çi. Kendisi anlatsın sebebini: “Bir kere çok güzel konuşuyor ve kibar bir

Yazının Devamı

Bu vatan senin değil

3 Mayıs 2018

"Bu ... benim".
Ne kadar kolay değil mi söylemesi?
“Bu ayakkabı benim”, “Bu ev benim”, “Bu araba benim”... Mülkiyeti bana ait. İster
atarım, ister satarım,
tepe tepe kullanırım.

Doğrudur, parasını verip aldığın şey; mal, eşya, giysi, kitap -en azından bir süreliğine- senindir, sana aittir. Ama o kadar. Başka hiçbir şey gerçekten “senin” değildir. Ne arkadaşın, ne sevgilin, ne çocuğun, ne de vatanın. Arkadaşına kötü davranırsan, seninle arkadaşlık etmeyi keser; sevgilini üzersen, seni terk eder; çocuğun kendi kanatlarıyla uçup gidecek bağımsız bir bireydir zaten, fazla sıkboğaz edersen, yüzünü de göremezsin.

Vatan desen seninle beraber daha kaç kişinin vatanı. Ne sevmek kimsenin tekelinde, ne sahip olmak mümkün. Ancak “ait” olabilirsin. Özen gösterir, emek verirsen, çalışır çabalarsan, belki arkanda görece “kalıcı” eserler bırakabilirsin, gelecek kuşaklar da seni hayırla anarlar,

Yazının Devamı

İntikam da aşka dâhil mi?

2 Mayıs 2018

Sanıyorum bir ilişkinin gerçekten aşk, sevgi üzerine kurulu olup olmadığı esas olarak ayrılık halinde belli oluyor. Beraberken istersen 24 saat gözünün içine bak, ayrıldığında o gözü oymak istiyorsan orada pek de aşktan söz etmek mümkün değil.

Tamam, artık seni değil başkasını seviyor diye sevinçten deliye dönmezsin ama asgari bir mutluluk dileği geçmeli içinden, bir zamanlar âşık olduğun insan için. “İkimizin de hakkında hayırlısı olsun” diyebilirsin. Birini sevmişsen hep sevmeye devam edersin bir şekilde, demeye çalıştığım bu.

Bir ayrılık komedisi

Anlaşıldığı kadarıyla Ahu Türkpençe’nin de demek istediği buymuş ki oturup “Bir ayrılık komedisi” diye tanımladığı ‘Patates’ adlı oyunu yazmış. Esasen bir intikam komedisi daha doğru.

HT Pazar’a verdiği röportajdan öğreniyoruz ki Duru Tiyatro’da oynadığı ‘Sondan Sonra’ oyununu bir komedi izlesin istemiş. Durum komedilerini seviyormuş ama bel altı esprileri, ilişkilerle ilgili oyunlarda insanların birbirine kötü davranmasını sevmiyormuş. Bir süre oyun aramış, istediği gibi bir şey bulamayınca da kendi oyununu kendisi yazmaya karar vermiş. Hem de yazarken kendi deyişiyle “şapşal şapşal” gülerek.

‘Patates’, yeni ayrılmış bir çiftin evlerini

Yazının Devamı

Hırsızın isyanı: Namuslu adam kalmamış

30 Nisan 2018

Basit bir haber gibi görünüyor aslında. Ama bir yandan da o kadar çok gerçeği bünyesinde barındırıyor ki.

Olay Adana Seyhan’da geçiyor. Vatandaşın biri, elini yıkamak için camiye giriyor. Girerken de bisikletini duvar kenarına bırakıyor. İşini bitirip bir çıkıyor ki bisikletin yerinde yeller esmekte.

Hemen karakola gidiyor, “Bisikletim çalındı” diye şikâyette bulunuyor. Fakat kendisine sorulan soruları; misal bisikletin markasını ya da ne kadara alındığını bilemeyince polis kuşkulanıyor ve Adem E. adlı kişiyi çapraz sorguya alıyor.

Ne çıkıyor işin altından dersiniz?

Meğer bu Adem E. bisikleti başka birinin işyerinin önünden ‘çalmış’. Biraz gezmiş dolanmış, sonra camiye uğramış. Kendisi bizzat hırsız yani. Ve fakat çaldığı bisiklet başka bir hırsız tarafından ikinci kez çalınınca, polise gitmekten çekinmiyor. Demiyor ki, “Ya benim hırsız olduğum anlaşılırsa, başım belaya girerse?”

Yakalanınca da en iyi savunma yöntemi olan saldırıya başvuruyor: “Memlekette namuslu adam kalmamış” diye isyan ediyor: Hiç camide hırsızlık olur mu?”

Tek bir cümle koca bir ikiyüzlülüğü, kana işlemiş riyakârlığı bu kadar güzel anlatır mı?

Sen her türlü namussuzluğu yapabilir, çalabilir, çırpabilir, yalan söyleyeb

Yazının Devamı